SSK'LI BİR İŞ ARARKEN ÜNLÜ OLDU! İŞTE YENİ OSMAN'IN HİKAYESİ!
Öyle Bir Geçer Zaman Ki” dizisinin en çok sevilen kahramanlarından biri de Emir Berke Zincidi tarafından başarıyla canlandırılan Osman'dı...
Bilmiş ama sempatik tavırlarıyla büyümüş de küçülmüş denilen çocuklardan hoşlanmayanların bile kalbini kazanmıştı. Küçük Osman sanki hepimizin çocuğu, hepimizin çocukluğuydu. Ailesinin başına gelen birbirinden trajik olayların en çok onda bıraktığı etkiye üzülüyor, “Osman bunca dramdan sonra büyüyünce seri katil olacakmış” gibi söylentilere kulak asmayıp her bölüm onun için bolca gözyaşı döküyordu herkes. Dizi üçüncü sezonuna önümüzdeki hafta başlıyor. Salı akşamları Kanal D’de yayımlanacak yeni bölümlerde ailenin 1980’li yıllarda yaşadıklarına tanıklık edeceğiz. Osman bu bölümlerde tarafsız kalmaya çalışırken kendisini solcu olarak bulan bir lise öğrencisi olacak. “Genç Osman”ı canlandırması için 300’e yakın aday arasından Gün Koper seçildi. Türkiye’nin deneyimli oyuncularından Macit Koper ve Berrin Koper’in oğlu olan Gün Koper’le Çengelköy sahilinde buluşuyoruz. Hayatını yuvam dediği Şehir Tiyatroları’nda çalışıp yine oradan emekli olmak üzerine kuran Koper, geçtiğimiz aylarda yaşanan gelişmelerden sonra kendisini orada güvende hissetmediği için başka bir hayat planladığını ve rotayı televizyona çevirdiğini anlatıyor. Çok yakında “genç kızların sevgilisi” olarak anılacağından habersiz, yeni hayatının ona neler getireceğini merakla bekliyor.
Yeni Osman olma fikrine çabuk alışabildiniz mi?
Önce televizyona bir iş yapma fikrine alışmam gerekiyordu. Şehir Tiyatroları oyuncusuyum. Tiyatronun yanında bir de televizyon işi yapmak daha başat bir seçimdi benim için. Ona alıştıktan sonra diziye ve role alışmam kolay oldu.
İzleyici Osman’ın deyim yerindeyse kısa pantolonlu halini biliyor. Bu, sıfır kilometre bir karakteri oynamaktan ne kadar farklı?
Normalde oyuncular bir role çalışacakları zaman o insan neden böyle, küçüklüğünde neler olmuş olabilir gibi şeyler düşünür. Kafamızdan hikayeler uydurur, o hikayelerin üzerine de rolü inşa ederiz. Burada karakterin geçmişi var, geleceğini kurmak gerekiyor. Bir oyuncu için bence güzel bir sınav. Benim için de rolü çekici hale getiriyor.
Karakterinin belli noktalarının önceden çizilmiş olması yaratıcılığınızı sınırlıyor mu?
Yer yer artırıyor, yer yer sınırlıyor. İlk aklınıza gelen şeyi yapmanıza engel oluyor bu durum. Diziyi daha önce izlemiyordum. İlk aklıma geleni yapmamak için sonradan bol bol izledim. Küçük Osman’ın psikolojik haritasını çıkarmaya çalıştım.
Osman’ı bilmiş ama bir o kadar da sempatik bir çocuk olarak tanıdık. Nasıl bir genç olacak şimdi?
Küçük Osman’ın çocuk olmasının getirdiği bir sevimlilik vardı tabii. Ailede yaşanan multi-trajik olaylara rağmen Osman’ın sevimliliği devam ediyordu. Ama 16-17 yaşına gelmiş bir genç için bunun hâlâ böyle olması biraz zor. Çünkü o yaşananlar birike birike bir yere geliyor.
Fragmanlar yayınlanmaya başladıktan sonra nasıl tepkiler aldınız?
İnsanlarda biraz “Küçük Osman çok sevimliydi, şimdi ne olacak?” gibi kaygılar var sanıyorum. Bu mutsuzluğun haklı sebepleri de olabilir. Ama yapacak bir şey yok; Osman büyüdü (gülüyor). Dizi başladıktan sonra memnun olacakları yanlar da olacaktır mutlaka.
Sizin küçüklüğünüzle benzeşen yanları var mı Osman karakterinin?
Ben hiç benzemezdim ona.
Çok mutluydum çocukken. Utangaç bir çocuktum. Yakın çevrem dışındakilerle çok fazla bir diyaloğum yoktu ama yakın çevremdekiler için belki ben de bir küçük Osman’dım. Her ailenin küçük çocuğu o ailenin Osman’ıdır aslında.
“Annemi sahnede görünce ‘Aa ne hale gelmiş?’ diye şaşırırdım”
Nasıl bir ortamda büyüdünüz?
Annemle babam tiyatrocu olduğu için tiyatroyla iç içe büyümek gibi bir durum oldu tabii ama tiyatrocu olmamda o günlerden bir büyülenme var mı diye sorarsanız, emin olmamakla beraber hayır diyebilirim. Küçükken tiyatroymuş, sanatmış gibi şeyler düşünmediğiniz için “İşleri bitse de eve gitsek” durumu olurdu daha çok. Ama tabii yine de onları sahnede gördüğümde “Aa annem ne hale gelmiş?” diye çok şaşırırdım.
Nasıl karar verdiniz oyuncu olmaya?
Çok küçükken arkeolog olmak isterdim. Liseden itibaren bir oyunculuk sevdası başladı. Anneme, babama sordum, “Benden oyuncu olur mu?” diye. Olmaz deselerdi vazgeçecektim, “Olur oğlum” dediler, lisede oyunlarımı izlemişlerdi. Konservatuvar okumam gerektiğine karar verdim. Kazandım, okumaya başladım. Kazanamasaydım, tekrar denemeyecektim. Tarih okuyacaktım.
Tiyatrocu olma kararınızı aileniz nasıl karşıladı?
Lise yıllarında hobi olarak kalacağını sanıyorlardı galiba. Ciddi olduğumu anlayınca çok desteklediler. Babam sadece “Oğlum iyi düşün bak, sinemacı ol istersen” dedi. Sinemaya yönelmiş olsam belki daha mutlu olurdu.
Onlar sizi izlerken oynamak daha mı zor?
Bilet alıp gelmiş birinin karşısında oynamaktan daha kolay. Sonuçta annem-babam. Dünyanın en kötü oyununu da çıkarsam onlara karşı bir oyunculuk sorumluluğum yok. Babam performanslarım için pek yorum yapmaz. “Baba nasıl olmuş?” derim, sadece “İyi” der. İyi de nasıl (gülüyor)? Söylediğine göre objektif olamayacağından korkuyormuş. Biraz da yanlış etkilemekten çekiniyor galiba. Annem mesela tam tersidir. İyiyse “Oğlum helal olsun, muhteşem olmuş” der, kötüyse de “Bu böyle mi oynanır, ne yaptın sen?” der.
“Sevgilimin korkuları yersiz”
Oyunculuk dışında neler yaparsınız?
Kitap okumayı bence herkes sever ama benim için ayrı bir önemi var. Muhtemelen babamdan kalan bir miras. Daha çok inceleme-araştırma kitaplarını seviyorum. Müzikle ilgim dinleme dışında, ıslık seviyesinde. Spor benim için ilkokul yıllarında Heybeliada’da oynadığımız dokuz aylık, Alman kale oyunlarından ibaret. Futbol, basketbol gibi sporları izleyebilmeyi çok istiyorum çünkü inanılmaz bir muhabbet oluyor ama izleyemiyorum. TRT 3’te yayımlanan, gece ikide, üçte tekrarına denk geldiğin, güreş, halter, badminton gibi sporlar biraz daha fazla ilgimi çekiyor. Onun dışında evde oturmayı çok seven bir insanım. Geniş bir arkadaş grubum var. Evde sürekli birileri olur. Eğlenceyi, muhabbeti severim. Ama gece çıkalım, dağıtalım insanı değilim. Çıkarsam da sevgilimi, arkadaşlarımı mutlu etmek için çıkarım. “Bir yere gidelim, bir-iki kadeh bir şey içelim” dedikleri zaman “Niye abi? Evde otururuz, içeceklerimizi koyarız, müziğimizi açarız, aynı muhabbeti yaparız” diyorum. Ama bu her zaman kabul görmüyor tabii (gülüyor).
Kız arkadaşınız da oyuncu mu?
Balerin. Devlet Opera ve Balesi’nde çalışıyor. İsmi Melike. Yaklaşık iki yıldır beraberiz. Mutluyuz, umutluyuz, geleceğe gülen gözlerle bakıyoruz (gülüyor).
Ne düşünüyor dizide oynayacak olmanızla ilgili?
“Ne olacak şimdi, kızlar falan?” gibi korkuları oluştu sanırım. Ama gereksiz korkular bunlar. Aslolan sevgi çünkü. Üstelik öyle “genç kızların sevgilisi” gibi bir durumum olacağını da zannetmiyorum.
“SSK ve memur maaşı benim için yeterliydi”
Ne oldu da tiyatroya televizyonu eklemeye karar verdiniz?
Benim yuvam Şehir Tiyatroları’ydı. 65 yaşına kadar orada çok mutlu bir şekilde çalışır, sonra da emekli olurum diyordum. Üç-dört ay önce yaşananlarla bu gelecek karartıldı biraz. Sözleşmeliydim, ileride burada kadrolu olmak bana yeterdi. Hayatını bir işe adamışsın ve bu çok da muhteşem bir hayat vaat eden bir iş değil. Bu yola baş koyuyorsan, tek bir şey istiyorsun, bir güvence... Gelişmiş ülkelerde farklı şeyler isteyebilirsin ama bizim ülkemiz böyle bir ülke. SSK’lı olmak ve memur maaşı benim için yeterliydi. Bu bile elinden alınınca, insan kendine başka limanlar arıyor.
SSK ve memur maaşı yeter derken birden çok para kazanabileceğiniz başka bir hayat yoluna saptınız...
Hiçbir zaman öyle çok ekonomik sıkıntı çekmedim o yüzden çok param olsun da çılgınca eğleneyim gibi bir derdim de yok.
Salı gününden sonra ünlü olacaksınız. Hazır mısınız bu yeni duruma?
Nasıl bir şey olacak bilmiyorum. Tiyatroda seyircilerimiz benim oyunculuğumu bilirler ama bu bilinirlik farklı. Orada izleyici onun bir oyun olduğunun daha çok farkında ama televizyonda Osman gerçekten Osman’mış gibi hissediyor insanlar. O yüzden herhalde yaklaşımları farklı oluyor. Ama nasıl yaklaşımlarla karşılaşırsam karşılaşayım, ben normal Gün’üm. İnsanlar tanımak, görmek isterlerse başım üstüne...
Milliyet