Sözcü TV batıyor, kimler kayıklara biniyor?

Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.

KESKİN KALEM keskinkalem@medyaradar.com

Zalim olsa ne rütbe bî-perva
Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız
Merkezi hâke atsalar da bizi
Kürre-i arzı patlatır çıkarız…

Sırdaşlar, yoldaşlar, felaket arkadaşlarım…
Bugün sizleri Namık Kemal’in bu isyan dolu dizeleriyle selamlıyorum.
İsyan diyorum çünkü medya aleminde, eşine az rastlanır bir isyan yaşanıyor.
Bendeniz de gerçi haftalardır yazıyorum.
Fakat yaz yaz bitmiyor.
Her gün yeni bir bilgi geliyor.
Ben de, yine sizin yüksek müsaadelerinizle bu yazımı bir kez daha Sözcü’de yaşananlara ayıracağım.
Ve emekçinin haykırışına ses olmaya çalışacağım.

Önce kısa bir özet ve son kulisler…
Malum bu fırtınayı Fatih Portakal’ın maaşı başlattı.
Sözcü gazetesinin efsane yayın yönetmeni Metin Yılmaz’ın patron Burak Akbay’a direnmesi ve ikilininin restleşmesi sonrası, olay Yılmaz’ın kapıyı çekip çıkmasıyla…
Ve çok önemli gazeteci ve yazarları da yanında götürmesiyle sonuçlandı.
Yılmaz, Nefes isimli bir gazete çıkarıyor ve Sözcü’nün amiral isimleri de onunla aynı gemiye bindi. 
Geçen yazımda sizlere aktarmıştım, Soner Yalçın, Deniz Zeyrek, Can Ataklı, Ümit Zileli, Aytunç Erkin gibi isimler transfer edildi.

Pekiiii emekçinin haksızlık isyanına kulak tıkayıp, Portakal ve onun ballı maaşına vesile olan GYY Alişer Delek ne durumda?
Açık söyleyeyim, Portakal para hırsıyla, Delek de yöneticilik hatalarıyla koca Sözcü gazetesini ve aynı zamanda TV’sini de batırdı.
Malum maaş skandalının patlak vermesinin ardından pek çok ekran yüzü, yönetici ve çalışan Sözcü TV ile yollarını ayırmıştı.
Peki son durum ne?
Keskin kulaklarıma gelen bilgilere göre, birçok editörün ayrılmasından sonra haber merkezinde çok büyük bir boşluk oluşmuş durumda.
Fatih Portakal’ın 14 milyonluk maaşının yanında komik paralara köle gibi çalıştırılan emekçiler, isyan bayrağını açmış.
Öyle ki ekran yüzleri bile artık kendi programlarını kendileri hazırlamak zorunda kalıyormuş. 
Önümüzdeki günlerde haber merkezinde kimsenin kalmayacağı…
Tüm haber merkezinin iş arayışında olduğu iddia ediliyor.

Pekiiii tüm bunlar olurken GYY Delek ne yapıyor?
Geçen hafta yazmıştım…
Delek işlerin idare edildiği whatsapp gruplarından çıktı ve medya grup başkanı olmak için patronla bir restleşme içerisinde diye.
Haber merkezinde patlayan isyana karşı Delek’in sessiz kaldığı, yaklaşık bir aydır ruh halinin bozuk olduğu, çalışanların özlük haklarıyla alakalı sorunlara da sessiz kaldığı öne sürülüyor.
Bu sessizlik televizyondaki öfkeyi daha da büyütmüş durumda.
Keskin radarlarıma takılan bilgilere göre, yeni yıla kadar Sözcü TV haber merkezinin tamamen çökmesi ihtimal dahilinde.
Bu durum hem ekran önü hem ekran arkası için geçerli…
Bazı ekran yüzlerinin de ay sonuna kadar kanalda kalacağı, sonrasında da anlaştıkları yerlere geçecekleri iddia ediliyor.

Portakal’ın aldığı maaşı ilk kez yazan kişi olarak, bu haksızlığın Sözcü’ye çok pahalıya patlayacağını söylemiştim.
Maalesef öyle de oldu.
Yapımda emeği geçenleri tebrik ETMİYORUM.


SÖZCÜ’DE KRİZ ÜZERİNE KRİZ…
EMEKÇİ NASIL MAĞDUR EDİLDİ?
GAZETEYE KARŞI NASIL BİR HAMLE YAPACAKLAR?

Yoldaşlarım, size verdiğim bir söz var.
Siz derdinizi bana emanet ettikçe, ben de sizin sesiniz olmak için elimden geleni yapacağım diye.
İşte yine gün o gün.
Bu kez krizlerin ardı arkasının kesilmediği Sözcü’nün emekçileri derdini bana emanet etti.
Bana da onlara sayfamı açmak düşer.
Bakın batan gemi Sözcü, nasıl emekçinin hakkına giriyor…
Gelen mektubu aynen yayınlıyorum:

"Merhaba Keskin Kalem,

SÖZCÜ hak, hukuk, adalet diyor ama… İşten çıkardığı gazetecilerin bile tazminatını vermiyor, işçinin hakkını gasp ediyor.

SÖZCÜ Gazetesi’nde sular durulmuyor. Mağduriyet diz boyu. Gazeteciler, basın tarihinde görülmemiş bir haksızlıkla karşı karşıya… SÖZCÜ’yü, SÖZCÜ yapan ekip, iş yerindeki haksız uygulamalar ve başta UBGT yani ulusal bayram ve tatil ücretleri olmak üzere mesailerin verilmemesi, idarenin yaptığı yıldırma ve bezdirme (mobbing) politikası yüzünden ekim ayı başında “haklı fesih” bildirimiyle kurumdan ayrılmıştı.

Bu süreçte SÖZCÜ Gazetesi de “niyet okuyarak” bazı gazetecilerin iş akdini tek taraflı olarak fesh etmişti. Çalışma hukukuna göre bu durumlarda iş verenin, işten çıkardığı kişilerin başta kıdem ve ihbar tazminatı olmak üzere diğer alacaklarını ödemesi gerekmektedir.

Ancak yıllardır “hak, hukuk, adalet” diyerek yayın yapan, daha 1 ay önce AKP’li vekilin maden şirketinden tazminatsız çıkarılan işçilerin hakkını savunan SÖZCÜ Gazetesi, aynı gaddarlığı kendisi yaptı. İş yerinden “Haklı fesih” yaparak ayrılanların yasal haklarını vermediği gibi, işten kendi çıkardığı personelin bile tazminatını ödemedi.
Yani SÖZCÜ Gazetesi her zaman yaptığı gibi, çalışanların hakkını ödemedi, onları yine mağdur duruma düşürdü.

SÖZCÜ’nün çalışanlarına yaşattığı bu zulüm ve haksızlık, pandemi döneminde de yaşanmıştı.
O dönemde devlet, iş verene ve çalışana destek olmak için Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) uygulaması yaptı. Bu uygulamayla şirketlere milyarlarca lira aktarılarak yarım zamanlı çalışan işçilerin tam maaş alması sağlandı. Ancak çalışanlar bu 14 aylık dönemde, SGK prim gün kaybına uğradı. (Yaklaşık 210 gün). Bu da çalışanların 210 gün geç emekli olmasına neden oldu ve bundan sonra da olacak.

SÖZCÜ de o dönemde KÇÖ’den yararlandı. Hem devletten milyonlarca lira aldı. Hem de personeli tam zamanlı çalıştırdı. Yani devletten aldığı KÇÖ’yü yasaya uygun şekilde kullanmadı, çalışanların primlerini eksik ödeyerek hak mağduriyetine yol açtı.

Bir grup gazeteci SÖZCÜ’nün KÇÖ usülsüzlüğü hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor.
KÇÖ usulsüzlüğü ile devleti zarara, çalıştırdığı personeli de hak kaybına uğratan SÖZCÜ, önümüzdeki dönemde yüklü cezalarla karşı karşıya kalabilir."

HERKES POZİSYON ALIYOR: SERMAYE MEDYAYA AKIN EDİYOR

Bir yanda dijitalde kanal üzerine kanal açan gazeteciler…
Bir yanda yeni açılması planlanan gazete ve TV’ler…
Ve elbette son birkaç yılda medyaya giren yeni aktörler…

Yoldaşlarım medyaya adeta bahar geldi diyeceğim ama durum o da değil.
Emekçilerin haklarına, çalışma koşullarına bakıldığında, piyasada aktör artıyor ama emekçinin durumu hiç değişmiyor.

O nedenle olan bitene daha farklı bir açıdan bakacağım.
Ülkede siyasi tablo belirsiz, puslu.
İşte tam da bu nedenle siyasi gelecek planlayan herkes, medyaya yatırım yapmaya başladı.
Kimi web sitesi kurdurmak istiyor, kimi gazete, kimi TV kanalı…
Kimi de bağımsız olarak gazetecilere para veriyor, kendine bağlıyor.

Nefes gazetesinin kurulma sürecini anlattım.
Büyük bir aktör olarak oyuna girecek.
En dikkat çekici gelişmelerden biri de kapanan Radikal gazetesiyle ilgili.
Gazete Pencere’nin haberine göre,
Yayına 1996 yılında başlayan ve 2014'te basılı yayınına, 2016'da da internet yayınına son veren Radikal gazetesi yayın hayatına dönüyor.
Dümendeyse gazeteci Yavuz Selim Demirağ olacak.
Gazeteye ek olarak bir TV kanalı da kurulacak.
Peki yayın çizgisi nasıl olacak?
Türkiye’deki liberal sol kitlenin kalesi olan Radikal, bildiğimiz Radikal gibi mi yayın hayatına dönecek?
Sanmam.
Demirağ ulusalcı duruşuyla bilinen bir isim.
Gazetenin yayın çizgisini kendi ifadeleriyle dinleyelim:
‘’Hiçbir partiye, siyasete yandaş olmayacağız. Kimseye kuru kuruya muhalif olmayacağız. Tabi ki AKP hükümetine karşı sert muhalefetimiz olacak ama düşmanlık gibi değil iyi yaptıklarını da yazacağız. Objektif ve bağımsız olacağız. Partilerin iç meselelerinde de kesinlikle taraf olmayacağız.”

Sırdaşlarım bu Radikal meselesinde asıl ilgimi çekense, Aydın Doğan’ın, kendi yarattığı Radikal gibi bir markanın isim haklarını elden çıkarmaya razı olması.
Demirağ durumu şöyle aktarmış:
“Radikal’in isim hakkı Aydın Doğan Bey’deydi. Kendisinin danışmanlarıyla görüşülüp isim hakkı alındı. Aydın Bey’in de Radikal gazetesinin yeniden okuyucuyla buluşmasından memnun olacağını bize ilettiler.’’

Vallahi benim bu Radikal meselesinden çıkardığım ana fikir şu:
Aydın Doğan medyaya dönüş umutlarını tamamen kaybetmiş. Doğan Burda’nın ve Blu TV’nin ardından böyle bir markayı da elden çıkarması Doğan’ın dönüşünü bekleyenler için kötü haber.
Görünen o ki, bazı gazeteciler için bu uzun bekleyiş büyük bir hüsranla son buldu.

Tüm yazılarını göster