Soylu’dan AYM Başkanına şok suçlama: "Arslan'ın aldıklarını FETÖ'den ihraç ettim"

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, katıldığı bir televizyon programında açıklamalar yaptı. Soylu, "AYM Başkanımız Polis Akademisi Başkanıydı; aldığı öğrencilerin yüzde 41'ini ben ihraç ettim," dedi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, TGRT Haber’de katıldığı Gündem Özel programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, daha önce hedef aldığı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) ilişkin açıklamalarda bulunurken, “Anayasa Mahkemesi ile kişisel bir sorunumuz olamaz. Bir AYM üyesinin bisikletini gösterip, Anayasa’nın 138. maddesini ortaya koyup, sadece PR üzerinden tweet atması son derece sakil bir davranıştır. Ben görünce, bir reaksiyon ortaya koymuşum, eleştirme hakkı her zaman var. AYM içerisinde bulunan arkadaşlar, üyeler karşı oy yazmıyorlar mı? Öyle bir hava oluşturuluyor ki, biz buna müdahale etmişiz de, bir şey söylemişiz de, bu da Anayasa’sa aykırı gelmiş” dedi.

Soylu, AYM’ye yönelik yaptığı ve tartışmalara neden olan “Ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım” açıklamaları hakkında, “Devletin tepesinde böyle bir sorunu kabul edebilmesi doğru değil. Hepimiz ülke için çalışıyoruz. Karşı karşıya kaldığımız noktayı ifade etmeliyiz. Ben de kendi üslubumla bunu ifade etmeye çalıştım” ifadesini kullandı.

AYM’nin verdiği kararları sayan ve eleştiren Soylu, “Güvenlik özgürlük için vardır. Ne yapacağız hapishanede güvenli hale geldikten sonra. Kamu güvenliğini sağlamamızın yegane sebebi hukuka riayet etmek ve özgürlüğü sağlayabilmek” şeklinde konuştu. AYM’nin Can Dündar’la ilgili verdiği hak ihlali kararını da hatırlatan Soylu, “Can Dündar’ı AYM bıraktı. Daha demin tweet atmış ‘Süleyman Soylu polis devletinin temsilcisidir.’ Nereden çıktı ya? Özgürlüğü savunmaya çalışan, hukuk devletini savunmaya çalışan taraf biziz,” dedi.

AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın Polis Akademisi Başkanı olduğu dönemde aldığı öğrencilerin yüzde 41’ini kendisinin ihraç ettiğini söyleyen Soylu, “Ben bilerek aldı şöyle yaptı, böyle yaptı demiyorum” diye ekledi. AYM’nin ‘ilmin kibrine’ kapıldığını öne süren Soylu, “FETÖ’cü üyelerin 2 yıldan fazla ceza almalarını engellediler. Madur olan kim? Bir paşa. Şimdi nerede, dağlardan mücadele ediyor. Bizim okuma yazmamız yok doğru, biz çiftçiyiz zaten, biz bilmeyiz” ifadesini kullandı.

Soylu’nun açıklamalarından satır başları şöyle oldu:

“Bizim Anayasa Mahkemesiyle kişisel bir sorunumuzun olması mümkün değil. Elbette ki devletin tepesinde böyle bir sorunu kabul edebilmesi doğru değil. Hepimiz ülke için çalışıyoruz. Karşı karşıya kaldığımız noktayı ifade etmeliyiz. Ben de kendi üslubumla bunu ifade etmeye çalıştım. Benim dilim düşünceyi saklamaz. Ne varsa onu ifade etmeye çalışır.

“Anayasa Mahkemesi ne zaman kuruldu? AYM’nin ilk anayasa üyelerinin içinde kim var? Adnan Menderes’i asan iradenin kendisi Salim Başol ve onun arkadaşları. Dendi ki, ‘Ey köylüler, Anadolulular, siz anlamadınız, sizin seçtiklerinizi astık, astıklarımızı da getirdik sizin üstünüze vesayet olarak koyduk.’ Biz sistemi tartışmazsak yaptığımız işlerin ehemmiyeti kalmıyor. Refah Partisi’ni kim kapattı? Refah Partisi ne yaptı bu ülkeye? Özgürlük değil mi bir siyasi temsilin sağlanması? 367 garabeti. Bunu kim sağladı? Dönün, 2010 yılında AYM, HSK’nın yapısını değiştirdi. 17-25 Aralık nasıl geldi bu ülkeye? Bunu birisi söylesin, ifade etsin. Bitti mi? Bitmedi. Bütün bunlardan sonra, derdiniz ne ya? Bugün ne oluyor da tekrar bisiklet tartışması başlattınız. Bir AYM üyesinin bisikletini gösterip, Anayasa’nın 138. maddesini ortaya koyup, sadece PR üzerinden tweet atması son derece sakil bir davranıştır. Ben görünce, bir reaksiyon ortaya koymuşum, eleştirme hakkı her zaman var. AYM içerisinde bulunan arkadaşlar, üyeler karşı oy yazmıyorlar mı? Öyle bir hava oluşturuluyor ki, biz buna müdahale etmişiz de, bir şey söylemişiz de, bu da Anayasa’sa aykırı gelmiş.

“Bu ülkede çukur, barikat, hendek olayları oldu mu, olmadı mı? Yüzlerce evladımız şehit oldu. Peki ne istediler? ’17-18 yerde özerklik ilan ettik’ dediler. Peki bu yakıp yıkarken, seyahat özgürlüğünü engellediler mi, konut hürriyetini engellediler mi, yaşam hakkını engellediler mi? Peki devletin görevi ne, kamu düzenini, nizamını oturtup bunu ortaya çıkanlara ders vermek değil mi? Peki millilik, yerlilik, vatanseverlik sadece Cumhurbaşkanı’nın, polisin, jandarmanın uhdesinde midir? Hayır. Peki AYM ne yaptı? AYM şöyle bir karar verdi. Birtakım sözde akademisyenler bir bildiri imzaladılar, bu bildiri şurada duruyor. Diyorlar ki ‘Bu suça ortak olmayacağız’. Yani devletin bu hadiseleri bitirebilme kabiliyeti suç. Devlet uluslararası alanda şikâyet ediliyor, yaşam hakkını, özgürlüğü ortadan kaldırdı diyor, uluslararası sisteme şikâyet ediyor. “Bu kasıtlı ve planlı kıyım” cümlesini kim kabul eder? ‘Katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikası’. Kimse kusura bakmasın. Başkomiser Ahmet Çamur katil mi? Şehit oldu orada. Onlarca-yüzlerce evlat şehit oldular. Bu memleket kolay mı kurtarıldı? Geçen gün Van’da bir teröristin açtığı ateş sonucu 3 askerimiz şehit oldu. Bu insanlar niye şehit oluyorlar? Bu rezil bir bildiri ve bunlara ilk derece mahkemeler diyorlar ki ‘Siz suç işlediniz, terör örgütleriyle eş bir tavır ortaya koydunuz.’ AYM de diyor ki, ‘Her ne kadar PKK terör örgütünün söyledikleriyle özdeşleşse de bunu söyleme hürriyeti vardır.’ Peki, AİHM Batasuna’yı niye kapattı, kendisi için bir tehdit olduğu için kapattı. Şurada okuduğumdan rahat bir şekilde anlıyorum, diyor ki bir PKK, terör örgütü bildirisi bu. Devlet katildir, sizin şehit olarak nitelendirdikleriniz de katildir diyor. AYM ne diyor, düşünce özgürlüğüdür diyor. Peki biz bu ülkenin varlığı ve birliği için mücadele edenlere ne anlatacağız?

“Bu ülkede 15 Temmuz oldu mu? 15 Temmuz’u fabrikadaki işçi mi yaptı? Alibeyköy Spor Kulübündeki sporcular mı yaptı? Kamu yaptı, yargı darbesi değil mi? Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine girmiş hainler değil mi? Jandarma ve polisten ayıkladıklarımız değil mi? Bunlar devlete girmiş ve sızmışlar. Orada konuşlanmış ve akıllarını kiraya vermişler. Biz 15 Temmuz’dan sonra bir karar aldık. Dünyanın bütün ülkelerinden güvenlik tahkikatıyla devlet adamı alalım. Bundan masum bir istek yok. Affedersiniz markete adam alırken de ne olduğuna bakıyorsunuz, annesi babası kimdir, yaptığın bir yanlış var mı diye.

“Biz 15 Temmuz sonrası sibere şöyle bir yetki verdik, sen birtakım suçlar tespit edebilirsin. Hakime git, yetki al, sonra gel bu suçluları ilgili birimlere bildir, yakala ve hakime götür. Neden? Siz dışarıda bir kavga gördünüz, üçünüz bir polissiniz, müdahale etmemeniz mi lazım? Tam siberde biz böyle bir hukuki düzenleme yaptık. Bu düzenlemeden sonra dedi ki ‘Hayır, önce hakimden izin alacaksın, sonra tekrar döneceksin, kim olduğunu tespit edeceksin, yakalayacaksın, suç unsuru varsa devam edeceksin.’ Ölme eşeğim ölme.

“Türkiye’nin en temel meselelerinden birisi göç. Yine bir kanun var, diyor ki eğer birisi yabancı terörist savaşçıysa, kamu düzenini bozacağını düşünüyorsanız ve kaçarak girmişse bunu ilgili ülkeye iade etme hakkınız vardır. AYM ne diyor, pilot karar çıkardı, mahkemeye başvurmadan sen bunu yurt dışı yapamazsın. Kimi edemeyeceğim, yabancı terörist savaşçıyı.

“Can Dündar’ı AYM bıraktı. Daha demin tweet atmış ‘Süleyman Soylu polis devletinin temsilcisidir.’ Nereden çıktı ya? Özgürlüğü savunmaya çalışan, hukuk devletini savunmaya çalışan taraf biziz.

“Ben güvenliği sağlamaktan endişe etmem, İstanbul-Ankara arası yürü, İzmir-Ankara arası yürü. Mesele güvenlik meselesi mi, birilerinin özgürlüklerinin kısıtlanması meselesi mi? Türkiye’de her yıl 45-50 bin arası gösteri olur, bunlara müdahale oranı 2020 yılında binde 1. Bir HDP’li çıksın ‘Şu meydanı istedik vermediniz’ desin. Yürümek istiyorsan ona ait de yol veriyoruz, diyoruz ki İstanbul-Ankara arası yürüme. Yollar kapansa kamu güveni, düzeni ne olur?

“Hayat felsefem şu, elbette güvenlik önemli. Güvenlik özgürlük için vardır. Ne yapacağız hapishanede güvenli hale geldikten sonra. Kamu güvenliğini sağlamamızın yegane sebebi hukuka riayet etmek ve özgürlüğü sağlayabilmek.

“FETÖ’cü üyelerin 2 yıldan fazla ceza almalarını engellediler. Madur olan kim? Bir paşa. Şimdi nerede, dağlardan mücadele ediyor. Bizim okuma yazmamız yok doğru, biz çiftçiyiz zaten, biz bilmeyiz. Burada ifade etmem gerekir, ben bugün bu konulara hiç girmeyecektim. AYM Başkanı’nın bir akrabası vefat etti. Bugün başka bir deklerasyon çıktı. Polis kime bağlı, İçişleri Bakanlığı’na. Bugün yapılan işlerden ben sorumlu muyum? Sorumluyum. AYM Başkanı’mız Polis Akademisi Başkanı’ydı. Aldığı öğrencilerin yüzde 41’ini ben uzaklaştırdım, ben ihraç ettim. Ben bilerek aldı şöyle yaptı, böyle yaptı demiyorum, bir şeyi iptal ederken 50 yıllık geçmişine bakmana gerek yok. Başka bir şey daha var, esas itibariyle Erzurum Üniversitesi’yle yapılan bir protokol var, birtakım polis memurlarının amirliğe terfi etmesini sağlayacak. Bunları bu ülke yaşadı ya. Bu milletin başına bir daha bu felaketi nasıl getirebiliriz? Bu nesil, yani 30-70 arasındaki nesil bu ülkede her şeyi gördü. Yokluk, anarşi, terör, ABD’nin bize parmak sallamalarını gördük mü? Bizden sonraki nesiller niye böyle şeyler görsünler? Bu tecrübeleri bir araya getirmek varken, ilmin kibrine kapılmamak varken.

“Geçen gün 247 bin FETÖ soruşturması yapmışız. Toplam 603 bin. Türkiye’de 125 bin kişi kamudan ihraç edildi, bunun kaçı İçişleri Bakanlığı biliyor musunuz? 44 bin kişi. Şimdi geçen gün bir kaymakam ihracı oldu değil mi? İhraç değil, düzeltiyorum açığa alınma. Ankara sınırları içerisinde bu yıl sadece tespit ettiğimiz FETÖ’cü 1600. 2019’da 2 bin kişi. Daha yeni tespit. Nasıl tespit ediyoruz? 1, mahrem imamlar. 2, ifadeler. 3, bunların gizlenme evleri. 4, çalışma evleri. 5, ardışık arama soruşturmaları. 6, ankesör soruşturmaları. 7, operasyonel hat soruşturmaları gibi ayrı kompartımanımız var. Hepsinden her gün bir şey çıkıyor. Şu ana kadar 2 milyon 200 bin dijital veri çözdük. Dijital çözemediklerimizden çözemediklerimiz var, oralardan çıkanlar var. Ankesör soruşturmalarından kusurlu bulduğumuz 19 bin 500 kişinin yüzde 39’u, 7 bin 700 kişisi dedi ki ‘Evet, biz bu işi yaptık’.”