"SÖYLESEM TESİRİ YOK... SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL!.." ÖDÜLLÜ GÜNEŞ YAZARI MEDYADAKİ GELİR ADALETSİZLİĞİNİ KALEME ALDI!.. İŞTE GÜLER'İN İSYANI!..
Daha öne Çukurova Grubu'nun maaş sıkıntısını kaleme alan ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen `2008 Yılı Geleneksel Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülüne layık görülen Halis Güler yine çalışanların sesi oldu!
Söylesem tesiri yok...Sussam gönül razı değil
Türk edebiyatının büyük üstadı Fuzuli derki...
'Söylesem tesiri yok...'
Sussam gönül razı değil...'
Ama biz susmayalım, duyan duyar dedik, anlayan anlar dedik...
Bakın ülkede insanlar aç sefil...
Başbakan diyor ki, 'Halkta para var...'
Öyleyse pazarlarda artık sebze-meyve toplayanlar kimler?..
İnsanlar niye kira ödeyemiyor, elektrik, su faturalarını ödeyemiyor?..
Evine ekmek götüremeyen binlerce insan niye aramızda?..
Bu cinayetlerin, cinnetlerin, geçimsizliklerin kaynağı ne peki?..
Kredi kartıyla yaşama alışmanın nedenlerini hiç sorguladınız mı?..
Yağcılar, yalakalar kaplamış etrafı...
Ama gelin görün ki bunlar her şeyi tozpembe göstermek için yarışıyorlar...
Doğru söyleyeni ise dokuz köyden kovuyorlar...
***
Şimdi şu söylediklerimi iyi okuyun...
Okuyun da kulağınıza küpe olsun...
Sakın bu yazdıklarımı bir kıskançlık duygusu diye de algılamayın, bunu özellikle belirteyim...
Sadece Türkiye'nin bir gerçeğini gözler önüne seriyorum...
Bakın eğer müessesenizin tam giriş kapısında dometes-hıyar fideleri varsa...
Bir işyerinde müdür sayısı, çalışandan fazla ise...
İnsanlar maaş alamazken, müessesenizde onlarca müdür pozisyonundaki insanlara lüks araçlar tahsis edilmişse...
O hıyar fideli müessesenizin müdürleri, makam odalarına bile neredeyse arabayla girecek kadar kapıya yanaşıyorsa...
O müdürlerin makam şoförleri kışın ısıtmak, yazın da soğutmak için o makam arabalarını saatlerce o hıyar fideli kapının önünde çalıştırıyorsa...
Bir müessesede çalışanlar arasında maaş dengesizliği, hele de uçurumlar varsa...
Bir müessesede, birileri zevk-ü sefa içerisinde, birileri ise yol parası bile bulmakta sıkıntı çekiyorsa...
Bir müessesede birileri üretime katkım artsın diye alın teri akıtırken, birileri de gününü gün ediyor, yat sefası, at sefası, deniz sefası yapıyorsa...
Bir müessesede 'kralcık'lar ve 'soytarılar'ı cirit atıyorsa...
Bir müessesede bu kadar çok müdüre rağmen maaşların ne zaman verileceğini dışarıdan gelen balcı söylüyorsa...
İşte o zaman durum vahimdir...
Büyük üstad Levent Kırca'nın 'Olacak o kadar' oyununda bir skeci vardı, unutmam...
Devlet bir koyun bulur... Ne yapalım ne edelim denir ve devlet koruması altına alınır...
Sonra ona ilk iş olarak bir çoban tutulur, ardından çoban yardımcısı...
Sonra o koyun için bir birim kurulur, müdürler, yardımcıları derken eleman sayısı olur 150 kişi...
Bir koyuna 150 kişi...
Aradan zaman geçer devlet kemer sıkmaya gider. Bütün birimlere eleman çıkarılması için talimat verilir.
Koyun için oluşturulan 150 kişilik birim hemen işe başlar ve ilk icraatı, 'Çoban çıksın...'
Yazık....
Ben daha ne deyim...
Anlayana sivri sinek saz...
Anlamayana davul zurna az...