"SÖYLE TÜRKİYE'DEKİLERE... CHIAC ONLARI HALA ÇOK SEVİYOR!.." SEVİLAY YÜKSELİR'İN PARİS ÇIKARMASI!..
"Duydum ki, "Türk Mevsimi" projesi kapsamında Sezen Aksu, Arto Tunçboyacıyan ve Fahir Atakoğlu ile birlikte Paris'in ünlü tiyatro salonu Chatelet'de bir konser verecekmiş." Sevilay Yükselir yazdı.
Chirac: Ben hâlâ aynı noktadayım!
Bugünlerde şansım yaver gidiyor maşallah... Duydum ki, "Türk Mevsimi" projesi kapsamında Sezen Aksu, Arto Tunçboyacıyan ve Fahir Atakoğlu ile birlikte Paris'in ünlü tiyatro salonu Chatelet'de bir konser verecekmiş. Sezen, "Hadi atla gel. Davetiyen bende" deyince, sarıldım telefona... Yayın yönetmenimiz Erdal Şafak'a, "Paris'e gitmek istiyorum" dedim... Erdal Ağabey, önce, "Gitmek istiyorsun ha..." dedi ve birkaç saniye durdu. Sonra da, "Peki... Bu akşam Devlet Bakanı Egemen Bağış'la beraber ben gidecektim ama biraz önce gidemeyeceğim bir durum oluştu. Madem gitmek istiyorsun o halde benim yerime sen git!" deyiverdi... Erdal Abi'nin bu inanılmaz teklifinden sonra attığım çığlıkları lütfen gözünüzün önüne getirin... Dedim ki kendi kendime, "İşte The Secret dedikleri şey bu olsa gerek. Yani bir şeyi çok isteyince gerçeğe dönüşmesi olayı... Yarabbim sen büyüksün!"
Çıktık yola... Tabii benim asıl niyetim Sezen'i ve partnerlerini Chatelet'de izlemekti ama Erdal Şafak bir de Egemen Bağış'ı izleme görevi yükleyip, işin içine Avrupa Birliği üyeliğimizi sokunca gezi bir başka hal aldı benim iç dünyamda...
Görev görevdir. Kaçmak yok! "Bakalım bu Fransızlar neden bizi AB'ye istemiyorlarmış?" sorusunu kendime şiar edinip düştüm Paris sokaklarına. Fırsatını bulduğum her noktada İngilizce konuşmayı kendisine utanç saymayan Fransızlardan Türkiye'ye dair düşüncelerini öğrenmeye çalıştım. Dedim ya ta en başında. "Bugünlerde şansım pek bir yaver gidiyor..." İnanamayacaksınız ama Paris sokaklarını parizien modunda beraber turladığımız Aslıgül Atasagun ile tam Dior'un kapısındayken Jacques Chirac'la karşılaştık. Alış verişe çıkmış eski Cumhurbaşkanı. Önce fotoğraf için ricada bulunduk Mösyö Chirac'tan. Kırmadı ikimizi de... Ama canım, yakalamışken koskoca eski Cumhurbaşkanı'nı bir kare fotoğrafla bırakmak olur muydu hiç? Yanındaki danışmanının itirazlarına rağmen ikimiz de tüm şirinliğimizi takınarak Chirac'a yaklaştık tekrar. Tabii beni en çok sevindiren şey, elimdeki kayıt cihazıyla yanına vardığımda kendimi tanıtmak için uzattığım kartviziti görünce, Chirac'ın "SABAH Gazetesi. Çok güzel. Biliyorum bu gazeteyi..." demesiydi... Elbette ki önce Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda görüşlerini sorduk Chirac'a... Cevabı çok kısa ama bir o kadar da netti... "Ben hâlâ aynı noktadayım. Türkiye Avrupa Birliği'ne üye olmalıdır. Türkiye zaten Avrupalıdır. Ve Türkiye Fransa için en dost ülkelerdendir. Bugün Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanlar büyük yanlış içerisindedirler. Üzülmeyin. Eninde sonunda bu yanlıştan geri adım atacaklardır. Görevdeyken de söyledim şimdi de söylüyorum; 'Türkiye er ya da geç AB'nin üyesi bir ülke olacaktır'" dedi...
Aslıgül o mükemmel Fransızcası ile Paris'te bulunma nedenimizi anlattı uzun uzun. "Türk Mevsimi" projesi kapsamında o akşam Chatelet'de verilecek konserden bahsetti. Chirac pür dikkat dinledikten sonra, bir kahkaha attı ve "Bu anlattıklarından haberim var. Aslında Paris'te olan biten her şeyden haberim vardır. Yani gündemi takip ediyorum. Hele de Türkiye ile ilgili olanları" dedi ve sonra merakla sordu Aslıgül'e; "Peki söyle bakalım. Sen bu güzel Fransızca'yı nerede öğrendin? Sende bir Fransızlık var mı, yok mu? "
İşte tam bu tatlı sohbet devam ederken mağazadaki bayan tezgahtar elinde bir çantayla Chirac'a, "Size tavsiye edebileceğim yeni model bu efendim" dedi. O noktada da bize sohbeti kesmek düştü. Gerçekten tam bir Fransız beyefendisi Chirac. Oturduğu yerden ayağa kalktı ve her ikimizin de elinden tutup, "Bu hoş ve kısa sohbet için teşekkür ederim" dedi. Sonra elimdeki kayıt cihazını işaret ederek, "Bunu yazacak mısın?" diye sordu bana... Yutkundum önce... Ne diyeceğimi bilemedim birkaç saniye ve "Sizin için mahzuru yoksa evet" dedim... "Hiçbir mahzuru yok! Tabi ki yazabilirsin. Söyle Türkiye'dekilere... Chirac onları hâlâ çok seviyor..." diyerek cevap verince de derin bir of çektim gayri ihtiyarı... Emin olun Dior mağazasından çektiğim o derin of'umdan sadece karşıki dağlar değil, Eiffel Kulesi bile nasibini almıştır...
Sevilay Yükselir/Sabah
Bugünlerde şansım yaver gidiyor maşallah... Duydum ki, "Türk Mevsimi" projesi kapsamında Sezen Aksu, Arto Tunçboyacıyan ve Fahir Atakoğlu ile birlikte Paris'in ünlü tiyatro salonu Chatelet'de bir konser verecekmiş. Sezen, "Hadi atla gel. Davetiyen bende" deyince, sarıldım telefona... Yayın yönetmenimiz Erdal Şafak'a, "Paris'e gitmek istiyorum" dedim... Erdal Ağabey, önce, "Gitmek istiyorsun ha..." dedi ve birkaç saniye durdu. Sonra da, "Peki... Bu akşam Devlet Bakanı Egemen Bağış'la beraber ben gidecektim ama biraz önce gidemeyeceğim bir durum oluştu. Madem gitmek istiyorsun o halde benim yerime sen git!" deyiverdi... Erdal Abi'nin bu inanılmaz teklifinden sonra attığım çığlıkları lütfen gözünüzün önüne getirin... Dedim ki kendi kendime, "İşte The Secret dedikleri şey bu olsa gerek. Yani bir şeyi çok isteyince gerçeğe dönüşmesi olayı... Yarabbim sen büyüksün!"
Çıktık yola... Tabii benim asıl niyetim Sezen'i ve partnerlerini Chatelet'de izlemekti ama Erdal Şafak bir de Egemen Bağış'ı izleme görevi yükleyip, işin içine Avrupa Birliği üyeliğimizi sokunca gezi bir başka hal aldı benim iç dünyamda...
Görev görevdir. Kaçmak yok! "Bakalım bu Fransızlar neden bizi AB'ye istemiyorlarmış?" sorusunu kendime şiar edinip düştüm Paris sokaklarına. Fırsatını bulduğum her noktada İngilizce konuşmayı kendisine utanç saymayan Fransızlardan Türkiye'ye dair düşüncelerini öğrenmeye çalıştım. Dedim ya ta en başında. "Bugünlerde şansım pek bir yaver gidiyor..." İnanamayacaksınız ama Paris sokaklarını parizien modunda beraber turladığımız Aslıgül Atasagun ile tam Dior'un kapısındayken Jacques Chirac'la karşılaştık. Alış verişe çıkmış eski Cumhurbaşkanı. Önce fotoğraf için ricada bulunduk Mösyö Chirac'tan. Kırmadı ikimizi de... Ama canım, yakalamışken koskoca eski Cumhurbaşkanı'nı bir kare fotoğrafla bırakmak olur muydu hiç? Yanındaki danışmanının itirazlarına rağmen ikimiz de tüm şirinliğimizi takınarak Chirac'a yaklaştık tekrar. Tabii beni en çok sevindiren şey, elimdeki kayıt cihazıyla yanına vardığımda kendimi tanıtmak için uzattığım kartviziti görünce, Chirac'ın "SABAH Gazetesi. Çok güzel. Biliyorum bu gazeteyi..." demesiydi... Elbette ki önce Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda görüşlerini sorduk Chirac'a... Cevabı çok kısa ama bir o kadar da netti... "Ben hâlâ aynı noktadayım. Türkiye Avrupa Birliği'ne üye olmalıdır. Türkiye zaten Avrupalıdır. Ve Türkiye Fransa için en dost ülkelerdendir. Bugün Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanlar büyük yanlış içerisindedirler. Üzülmeyin. Eninde sonunda bu yanlıştan geri adım atacaklardır. Görevdeyken de söyledim şimdi de söylüyorum; 'Türkiye er ya da geç AB'nin üyesi bir ülke olacaktır'" dedi...
Aslıgül o mükemmel Fransızcası ile Paris'te bulunma nedenimizi anlattı uzun uzun. "Türk Mevsimi" projesi kapsamında o akşam Chatelet'de verilecek konserden bahsetti. Chirac pür dikkat dinledikten sonra, bir kahkaha attı ve "Bu anlattıklarından haberim var. Aslında Paris'te olan biten her şeyden haberim vardır. Yani gündemi takip ediyorum. Hele de Türkiye ile ilgili olanları" dedi ve sonra merakla sordu Aslıgül'e; "Peki söyle bakalım. Sen bu güzel Fransızca'yı nerede öğrendin? Sende bir Fransızlık var mı, yok mu? "
İşte tam bu tatlı sohbet devam ederken mağazadaki bayan tezgahtar elinde bir çantayla Chirac'a, "Size tavsiye edebileceğim yeni model bu efendim" dedi. O noktada da bize sohbeti kesmek düştü. Gerçekten tam bir Fransız beyefendisi Chirac. Oturduğu yerden ayağa kalktı ve her ikimizin de elinden tutup, "Bu hoş ve kısa sohbet için teşekkür ederim" dedi. Sonra elimdeki kayıt cihazını işaret ederek, "Bunu yazacak mısın?" diye sordu bana... Yutkundum önce... Ne diyeceğimi bilemedim birkaç saniye ve "Sizin için mahzuru yoksa evet" dedim... "Hiçbir mahzuru yok! Tabi ki yazabilirsin. Söyle Türkiye'dekilere... Chirac onları hâlâ çok seviyor..." diyerek cevap verince de derin bir of çektim gayri ihtiyarı... Emin olun Dior mağazasından çektiğim o derin of'umdan sadece karşıki dağlar değil, Eiffel Kulesi bile nasibini almıştır...
Sevilay Yükselir/Sabah