SONUNDA FUTBOLA DA EL ATTI! TAHA KIVANÇ DÜNYA KUPASINI YAZDI!
Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru sonunda futbol yazmaya başladı! Koru'nun favorisi hangi takım?
Dünya Kupası maçlarını izlerken...
Bir masa dolusu futboldan anlayan dost ertesi gün oynanacak Almanya-Arjantin milli maçı için favorilerinin Almanya olduğunu söylerken, ben "Göreceksiniz, yarı finale Arjantin kalacak" ısrarındaydım. Messi’ye güvenerek...
Lionel Messi dünyanın en pahalı sporcusu; değerinin 100 milyon Euro olduğu söyleniyor. Fakat hiç de öyle milyoner futbolcu gibi davranmıyor Messi; tam tersine, mazlum ve mağdur bir görüntüsü var. Bırakın başkasının ayağına basmayı, kasıtlı tekme atmayı, kendisine atılan tekmelere bile ses çıkartmıyor; sanki tekme atanın ayağının acımasına sebep olduğu için üzülüyormuş gibi...
Çocukken geçirdiği ağır hastalıktan sonra yürüyemez gözüyle bakılan, boyu 1.70’ten kısa kalmış, çelimsiz bir genç Messi; gözleri her zaman buğulu, birileri söz etmesin diye en uzun mesafeyi onun kat etmesi gerekiyormuşcasına, bir o yana, bir bu yana koşup duruyor...
Oyun sırasında devleşiyor aynı Messi. Ayağı mıknatıs gibi topu çekiyor; uygunsa gol atsın, uygun değilse gol attırsın diye... Geçen sezon dünyanın yarısı biraz da o orada diye Barcelonalı oldu.
Arjantin Almanya’ya 4-0 yenilince gözüm Messi üzerinde yoğunlaştı; buğulu gözlerinden birdenbire yaşlar boşanıverdi.
Maçı izlemek için Güney Afrika’ya gidenler arasında Almanya Başbakanı Angela Merkel de vardı ve milli takımının attığı her golden sonra ayağa fırlayıp alkışlayışı görülmeye değerdi. Önce mahçup mahçup kalkıyor, ne yapacağını bilemez halde iki yanına bakıyordu; sonraki goller cesaretini arttırdı Merkel’in, etrafını da alkışa davete başladı.
Daha önce şunu yazmış mıydım, hatırlamıyorum: SüperLig maçlarında görmeye en tahammül edemediğim manzara, şeref tribünlerinde yanyana oturan iki takım başkanlarının atılan gollere kayıtsız kalmasıdır. İki ezeli rakibin taraftarları gırtlaklarını yırtarcasına tezahürat yaparken, başkanların mumya gibi oturdukları yetmiyormuş gibi, atılan gollerden sonra bile yüzkasları oynamaz bizde...
Yanyana dururken de sevinçlerini gösterse ne olur başkanlar? Yanyana otururken hislerini dışa vurmamayı gerektiriyorsa başkanlık raconu, bırakın adamlar tribünlerde farklı yerlerde otursunlar...
Benim favorimi yenen Almanya’da en fazla göz dolduran birkaç oyuncudan biri Mesut Özil’di, farkındaysanız. Son maçta gol atmadı, ama atılan gollerin neredeyse hepsinde Mesut Özil’in bir biçimde payı vardı. Çelimsizlikte ancak Messi’nin yarışabileceği bir görüntüsü var Mesut Özil’in...
İçinizden "Keşke zamanında Almanya yerine bizim milli takımı seçseydi" düşüncesi geçiyor olabilir. Geçmesin. O da Almanya’ya yerleşik Türk ailelerin pek çok çocuğu gibi kendi anavatanının milli takımını tercih etseydi, bu Dünya Kupası’nda Türkiye’nin ismi hiç anılmayacaktı. Oysa şimdi Mesut Özil sayesinde Güney Afrika’da biz de varız.
Serdar Taşçı da yedekler arasında oturmasa da Almanya’nın ilk 11’inde yer alsaydı keşke...
Kendimizi başka ülkelerin milli formaları altında buluşan bizim gençlerimize hazırlamalıyız. Daha şimdiden İsviçre milli takımına seçilmeyi başarmış üç gencimiz var: Gökhan İnler, Hakan Yakın ve Eren Derdiyok... Türklerin yoğun yaşadığı her Avrupa ülkesi ile vatandaşlığı kolay veren ABD’nin milli takımlarında bir veya birden fazla gencimizin birbirlerine karşı mücadele verecekleri günler uzak değil. Belki dört yıl sonraki Dünya Kupası’nda bile gerçekleşebilir bu tablo.
Bu Dünya Kupası kulüp yöneticilerini bir kez daha uyarmış mıdır acaba? Geçen yıl Sivassporun bu yıl Bursaspor’un başarıları gözlerini açmadı çünkü... Kendi takımlarında pırıl pırıl parlayan etek dolusu para sayarak transfer ettikleri dünya yıldızlarının bizde düştüğü durumu da doğru dürüst değerlendiremediler.
Almanya, Hollanda gibi takım disiplinine sahip ve sistemi olan ülkelerin yarı finale yükselmesi, buna karşılık Arjantin, İngiltere ve Brezilya gibi yıldızlar karması takımların elenmesinden de ders almazlarsa yöneticiler, daha çoook parayı sokağa atar, taraftarlarını yıl boyu çileden çıkarırlar...
Dünya Kupası maçlarını "Kimleri transfer edelim?" sorusuna cevap aramak için izleyen cepleri para dolu kulüp yöneticileri gerçeklere uyanırlarsa, belki bu yıldan itibaren, daha farklı bir SüperLig ile karşılaşırız. Daha hevesli oyuncuların, daha kendilerine özgü bir oyun disiplini içerisinde oynadıkları bir ligle...
Bir daha fırsat bulup futbola ve Dünya Kupası’na dönemeyebilirim; bu sebeple TRT’nin başarısını burada kutlamakta yarar var. Eleştirilere katılmıyorum, karşılaşmaları en iyi biçimde sundu TRT; izleme keyfini kaçıran tarafgir anlatımlara prim vermedi.
Yarı-final ve final maçlarını heyecanla bekliyorum.
Taha KIVANÇ / YENİ ŞAFAK
Bir masa dolusu futboldan anlayan dost ertesi gün oynanacak Almanya-Arjantin milli maçı için favorilerinin Almanya olduğunu söylerken, ben "Göreceksiniz, yarı finale Arjantin kalacak" ısrarındaydım. Messi’ye güvenerek...
Lionel Messi dünyanın en pahalı sporcusu; değerinin 100 milyon Euro olduğu söyleniyor. Fakat hiç de öyle milyoner futbolcu gibi davranmıyor Messi; tam tersine, mazlum ve mağdur bir görüntüsü var. Bırakın başkasının ayağına basmayı, kasıtlı tekme atmayı, kendisine atılan tekmelere bile ses çıkartmıyor; sanki tekme atanın ayağının acımasına sebep olduğu için üzülüyormuş gibi...
Çocukken geçirdiği ağır hastalıktan sonra yürüyemez gözüyle bakılan, boyu 1.70’ten kısa kalmış, çelimsiz bir genç Messi; gözleri her zaman buğulu, birileri söz etmesin diye en uzun mesafeyi onun kat etmesi gerekiyormuşcasına, bir o yana, bir bu yana koşup duruyor...
Oyun sırasında devleşiyor aynı Messi. Ayağı mıknatıs gibi topu çekiyor; uygunsa gol atsın, uygun değilse gol attırsın diye... Geçen sezon dünyanın yarısı biraz da o orada diye Barcelonalı oldu.
Arjantin Almanya’ya 4-0 yenilince gözüm Messi üzerinde yoğunlaştı; buğulu gözlerinden birdenbire yaşlar boşanıverdi.
Maçı izlemek için Güney Afrika’ya gidenler arasında Almanya Başbakanı Angela Merkel de vardı ve milli takımının attığı her golden sonra ayağa fırlayıp alkışlayışı görülmeye değerdi. Önce mahçup mahçup kalkıyor, ne yapacağını bilemez halde iki yanına bakıyordu; sonraki goller cesaretini arttırdı Merkel’in, etrafını da alkışa davete başladı.
Daha önce şunu yazmış mıydım, hatırlamıyorum: SüperLig maçlarında görmeye en tahammül edemediğim manzara, şeref tribünlerinde yanyana oturan iki takım başkanlarının atılan gollere kayıtsız kalmasıdır. İki ezeli rakibin taraftarları gırtlaklarını yırtarcasına tezahürat yaparken, başkanların mumya gibi oturdukları yetmiyormuş gibi, atılan gollerden sonra bile yüzkasları oynamaz bizde...
Yanyana dururken de sevinçlerini gösterse ne olur başkanlar? Yanyana otururken hislerini dışa vurmamayı gerektiriyorsa başkanlık raconu, bırakın adamlar tribünlerde farklı yerlerde otursunlar...
Benim favorimi yenen Almanya’da en fazla göz dolduran birkaç oyuncudan biri Mesut Özil’di, farkındaysanız. Son maçta gol atmadı, ama atılan gollerin neredeyse hepsinde Mesut Özil’in bir biçimde payı vardı. Çelimsizlikte ancak Messi’nin yarışabileceği bir görüntüsü var Mesut Özil’in...
İçinizden "Keşke zamanında Almanya yerine bizim milli takımı seçseydi" düşüncesi geçiyor olabilir. Geçmesin. O da Almanya’ya yerleşik Türk ailelerin pek çok çocuğu gibi kendi anavatanının milli takımını tercih etseydi, bu Dünya Kupası’nda Türkiye’nin ismi hiç anılmayacaktı. Oysa şimdi Mesut Özil sayesinde Güney Afrika’da biz de varız.
Serdar Taşçı da yedekler arasında oturmasa da Almanya’nın ilk 11’inde yer alsaydı keşke...
Kendimizi başka ülkelerin milli formaları altında buluşan bizim gençlerimize hazırlamalıyız. Daha şimdiden İsviçre milli takımına seçilmeyi başarmış üç gencimiz var: Gökhan İnler, Hakan Yakın ve Eren Derdiyok... Türklerin yoğun yaşadığı her Avrupa ülkesi ile vatandaşlığı kolay veren ABD’nin milli takımlarında bir veya birden fazla gencimizin birbirlerine karşı mücadele verecekleri günler uzak değil. Belki dört yıl sonraki Dünya Kupası’nda bile gerçekleşebilir bu tablo.
Bu Dünya Kupası kulüp yöneticilerini bir kez daha uyarmış mıdır acaba? Geçen yıl Sivassporun bu yıl Bursaspor’un başarıları gözlerini açmadı çünkü... Kendi takımlarında pırıl pırıl parlayan etek dolusu para sayarak transfer ettikleri dünya yıldızlarının bizde düştüğü durumu da doğru dürüst değerlendiremediler.
Almanya, Hollanda gibi takım disiplinine sahip ve sistemi olan ülkelerin yarı finale yükselmesi, buna karşılık Arjantin, İngiltere ve Brezilya gibi yıldızlar karması takımların elenmesinden de ders almazlarsa yöneticiler, daha çoook parayı sokağa atar, taraftarlarını yıl boyu çileden çıkarırlar...
Dünya Kupası maçlarını "Kimleri transfer edelim?" sorusuna cevap aramak için izleyen cepleri para dolu kulüp yöneticileri gerçeklere uyanırlarsa, belki bu yıldan itibaren, daha farklı bir SüperLig ile karşılaşırız. Daha hevesli oyuncuların, daha kendilerine özgü bir oyun disiplini içerisinde oynadıkları bir ligle...
Bir daha fırsat bulup futbola ve Dünya Kupası’na dönemeyebilirim; bu sebeple TRT’nin başarısını burada kutlamakta yarar var. Eleştirilere katılmıyorum, karşılaşmaları en iyi biçimde sundu TRT; izleme keyfini kaçıran tarafgir anlatımlara prim vermedi.
Yarı-final ve final maçlarını heyecanla bekliyorum.
Taha KIVANÇ / YENİ ŞAFAK