SONER YALÇIN'IN YAZILARI ÇALINTI MI? ZAMAN YAZARINDAN ŞOK İDDİA!

Zaman yazarı Mustafa Armağan, Soner Yalçın'ın tarih yazılarının kimlerden nasıl "alıntılandığını" ortaya çıkardı.

Bir gazete okuyucusu iseniz ne beklersiniz köşe yazarınızdan? Güvenilir, farklı olmasını, kendini tekrarlamamasını, çalıp çırparak yazmamasını, yanlış bilgilendirmemesini...

Ne var ki, bugün teşhir edeceğim iki 'yazar'ın bütün bunların aksini hem de sık sık yaptığını söylemek zorundayım. Hem kaynak göstermeden her şeyi bilir edasıyla yazıyorlar; hem de eski, tekrar, yanlış, üstelik de aşırma bilgilerle sayfaları dolduruyorlar.

Gazetecilik haber atlatmaktır bir yerde. Başka bir yerde çıkmamış haberi okurunuza sunmaktır. Gelgelelim bir gün gazetenizi alıyorsunuz ve yazarınızın yazısını sanki bir süre önce yine aynı gazetede başka bir kalemden okuduğunuz izlenimine kapılıyorsunuz. Arşivleme veya internetten kontrol etme merakınız varsa bakıyorsunuz ki, evet, aynı gazetede, yaklaşık 4 yıl önce aynı yazıyı okumuşsunuz. Tepkinizi nasıl gösterirdiniz?

Soner Yalçın, 23 Mart 2008 günkü "Hürriyet"te birbiriyle bağlantılı iki yazı yazmış. Ancak ikisi de intihal, yani çalıntı, üstelik ikincisi, selefi Murat Bardakçı'dan çalıntı. (Bardakçı'nın tepki göstermeyişini neye yormalı, bilmiyorum.)

İlk yazı, Mustafa Reşid Paşa ile Mehmed Ali Paşa'nın sadrazamlıklarını, İngiliz veya Fransız 'parti'lerine mensup olmalarıyla açıklıyor ve bizde bu işler evvel eski böyledir demeye getiriyor. Öyle mi, değil mi bakalım ama önce bir sırrı ifşa edelim: Bu yazıdaki bilgi ve yorumlar, Taner Timur'un "Osmanlı Çalışmaları" (bendeki Verso Yayınları'nın 1989 baskısı) adlı kitabından aktarmış ama "Çaldımsa da mirî malı çaldım" hesabı, nereden aldığını belirtmemiş.

Soner Yalçın yazıya şöyle giriyor:

"Paris'te yayımlanan bir kitap, kısa sürede üç baskı yaptı.

Yazar, 'Destrilhes' takma adını kullanmıştı. Kitabın adı; "Türkiye Hakkında Sırlar" (Confidences sur la Turquie) idi. Bestseller olan kitap, Osmanlı Devleti'nin bazı sırlarını ifşa ediyordu. Bu kitaba yanıt gecikmedi. Emile Tarin adlı avukat, iddialara yanıt veren bir kitap kaleme aldı."

Taner Timur'un 1989 tarihli kitabında ise şu cümleler var:

"Paris'te, 'Türkiye Hakkında Açıklamalar' başlıklı bir kitap yayınlandı. Takma bir isimle kaleme alınmış olan bu kitap, Osmanlı Devleti ve yöneticileri hakkında pek de kolaylıkla bilinemeyecek bir sürü bilgi veriyordu. (...) Destrilhes imzalı kitap (...) bir yıl içinde ikinci ve üçüncü baskılarını yaptı. Ayrıca Emile Tarin isimli bir avukat da, yazarın iddialarına karşı başka bir eser kaleme aldı."

Şimdi de Yalçın'ın şu cümlesine bakın lütfen: "Batılılar (...) Diplomatik yazışmalarında, Osmanlı'daki gruplaşmalardan 'Fransız Partisi', 'İngiliz Partisi', 'Rus Partisi' diye bahsediyorlardı."

Timur'un kitabında ise aynı cümle şöyleymiş: "Batılılar diplomatik yazışmalarında, 'Fransız Partisi', 'İngiliz Partisi', 'Rus Partisi' vb. gibi sıfatları daha uygun görmüşlerdir."

Şu cümle Soner Yalçın'ın: "Musa Saffeti Paşa, Rıfat Paşa, Rıza Paşa vb. de cehalet ve yiyicilikle itham ediyordu."

Timur'un kitabında ise şöyle yazılı: "Rıza Paşa, Rıfat Paşa ve Musa Saffetî Paşa gibilerin cehaletini ve yiyiciliğini vurgulamıştır."

Şimdi yine Soner Yalçın'ın aynı gün çıkan 'Kavganın nedeni' adlı 2. yazısına geçelim. Bence 'bomba'nın fitili burada gizli, zira bu yazı Prof. Timur'dan değil ama aynı gazetede 27 Haziran 2004 günü çıkan Murat Bardakçı imzalı tıpatıp aynısı.

İşte iki yazıdan çarpıcı örnekler. (B Bardakçı'yı, Y Yalçın'ı gösterir. Vurguların bile aynı olduğuna lütfen dikkat.)

B "1854'te varılan anlaşmanın çok ilginç bir maddesi vardı: Kanal'ın Akdeniz'e açıldığı yere dev bir heykel dikilecekti. Heykel, firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde 'Asya'nın ışığının Mısır'dan geldiğini' sembolize eden bir meşale tutacaktı."

Y "İmzalanan sözleşmenin altında ilginç bir madde vardı: Kanalın Akdeniz'e açıldığı yere dev bir heykel yapılacaktı. Heykel, firavunlar döneminin giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde "Asya'nın ışığının Mısır'dan geldiğini" sembolize eden bir meşale olacaktı!"

B "Süveyş Kanalı 1869 Kasım'ında dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katıldığı büyük ama 'heykelsiz' törenlerle açıldı. Bartholdi'nin eseri ise, Mısır'da bu yaşananlardan sonra Paris'te bir depoya kondu ve tozlanmaya terkedildi."

Y "Süveyş Kanalı, 1869'da dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katıldığı büyük ama "heykelsiz" törenlerle açıldı. Heykeltıraş Bartholdi'nin eseri, Paris'te bir depoya kondu ve tozlanmaya terk edildi."

B "Heykel bir elinde hukuku simgeleyen bir kitap tutacak, diğer elinde de 'dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü' olan bir meşale taşıyacaktı."

Y "Heykel; bir elinde hukuku simgeleyen bir kitap tutmalı, diğer elinde de "dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü" olan bir meşale taşımalıydı."

B "Sipariş gene aynı heykeltraşa, Frederic Auguste Bartholdi'ye verildi. Bartholdi'nin eseri zaten hazırdı, senelerden beri bir depoda beklemedeydi ve tek eksiği üst kısmında, yani elleriyle kollarında ve yüzünde bazı değişiklikler yapılmasıydı."

Y "Sipariş gene aynı heykeltıraşa, Frederic Auguste Bartholdi'ye verildi. Bartholdi'nin Süveyş Kanalı için yaptığı heykelin elleri, kolları ve yüzünde değişiklik yaptı."

B Bartholdi, New York'a yanına bu defa Süveyş Kanalı'nın mühendisi ve heykelin fikir babası olan Ferdinand de Lesseps'i de alarak gitti ve 1886'nın 25 Ekim'inde yapılan törende eserinin açılışını bizzat yaptı."

Y "Bartholdi, New York'a yanına Süveyş Kanalı'nın mühendisi ve heykelin fikir babası olan Ferdinand de Lessepse'yi de alarak gitti. Heykel 25 Ekim 1886'da New York'ta açıldı." (Her ikisinin de 25 Ekim tarihinde yanıldıklarını, doğru tarihin 28 Ekim olduğunu söyleyeyim de gerisini siz anlayın.)

Görüldüğü gibi basit bir kes yapıştır işlemiyle allâme kesilebiliyor birileri.

Bu arada aklınıza, 'Peki yukarıdaki bilgiler doğru mu?' sorusu takılmış olabilir. Keşke doğru olsaydı da, aktardığıma değseydi. Maalesef onları, "İlk hava şehitleri Fatih meydanında uyuyorlar" asparagas haberiyle belki de dünya basınında Basın Konseyi'nden kınama cezası almış tek tarih yazarı olan Murat Bardakçı uydurmuş. Mesela 1854'te Abdülaziz'i padişah yapıyor ki, daha tahta geçmesine 6 yıl vardır. Bunları ve daha fazlasını sergileyeceğimiz yazıya ise bir hafta var. Bekleyin.

Mustafa ARMAĞAN / ZAMAN