"SONER YALÇIN KARISINI KESERKEN Mİ YAKALANIP TUTUKLANDI DA ONDAN MI FERYAT ETTİK?"

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, "Soner Yalçın tutuklandı diye basın özgürlüğü gitmedi" şeklinde yazanlara çaktı..

Bunlar ne akıllar böyle

BİR tiyatrocu, dolandırıcılıktan içeri atıldığında “Memlekette sanat düşmanlığı aldı başını gidiyor” demek ne kadar mantıksızsa...

Bir edebiyatçı, karısını öldürmekten içeri atıldığında “Ülkede kültür düşmanlığı aldı başını gidiyor” demek ne kadar mantıksızsa...
Bir gazeteci de, örgüt üyeliğinden içeri atıldığında “Gitti basın özgürlüğü gitti” diye feveran etmek, o kadar mantıksızmış!
“Yazıp çizmek” ayrı bir işmiş, “örgüt üyeliği” ayrı bir işmiş.
Bu nedenle...
“Gazeteciler içeri atılıyor, sıra kimde?” diye çırpınmak yerine, “Tehlikeli bir örgüt üyesi içeri atıldı” diye kendimizi güvende hissetmemiz gerekirmiş.

* * *
Kimden mi çıktı bu “çakma Çin malı” argüman?
Kimden çıkacak?
Uçsuz bucaksız bir özgürlük şampiyonu olan Gülay Göktürk’ten...
Bir başka özgürlük şampiyonumuz Cengiz Çandar da, “Argümansız kaldım anne” edasıyla atladı bu görüşün üzerine ve heyecanla alıntıladı köşesine...
Madem öyle...
O halde “Biraz sakin olun şampiyonlar!” diye seslenerek bu iki ismi aklıselime davet edelim.

* * *
Bakın, şampiyonlar!
Soner Yalçın, karısını kör testereyle keserken suçüstü yakalanmış olsa ve biz de “Eyvah gitti basın özgürlüğü” diye ağlaşsak, sonuna kadar haklı olursunuz.
Ya da...
Soner Yalçın, kar maskesiyle banka soyarken suçüstü yakalanmış olsa ve biz de hep bir ağızdan “Sıra hangimizde?” diye sorup dursak, yine sonuna kadar haklı olursunuz.
Ama insaf edin ve elinizi, eğer gramı kaldıysa vicdanınızın üstüne koyarak söyleyin:
Bir ressamın “resim yapması” ile “dolandırıcılık yapması” arasındaki kesin ve muazzam alakasızlık, Soner’in durumunda söz konusu edilebilir mi?
Ya da...
Bir edebiyatçının “kitap yazması” ile “karısını doğraması” arasındaki kesin ve müthiş alakasızlık, Soner’in durumuna uyarlanabilir mi?

* * *
Hadi savcıların gözaltındaki Soner Yalçın’a “Hişt, gazeteci! Söyle bakalım o haberleri neden yaptın?” diye sormasını es geçelim.
İnsan hiç değilse...

Ergenekon Davası’nın açıklarıyla ilgili haberler yapan bir gazetecinin, Ergenekon’dan içeri alınması karşısında minicik bir “şüphe” duyar yahu!
Bir ressam dolandırıcılıktan içeri alındığında tabii ki “Memlekette sanat düşmanlığı yapılıyor” diye feveran edilmez.
Ama Ergenekon’un açıklarını haber yapan bir gazetecinin Ergenekon’dan içeri alınması durumunda “Basın özgürlüğü elden gidiyor” denir.
Haykırılamıyorsa en azından minicik de olsa bir “şüphe” belirtilir, fısıltıyla da olsa bir “acaba” denir.

Bu da yapılamıyorsa en azından susulur ve “çakma Çin malı” argümanlarla gülünç duruma düşülmez.

AHMET HAKAN / www.hurriyet.com.tr