Son “Delikanlı Darbeci”mizdi O Netekim!..

Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, Kenan Evren’in vefatı dolayısıyla günümüz darbeleri ve darbecileri ile geçmişin darbe ve darbecilerini kıyasladı. Sonunda “ironi tadında” ve niyetine bir yazı ortaya çıktı…

Müsaadenizle; bugün olaya biraz tersinden dalacağım. Herkes gırgır geçtiğimi zannedecek ama ben oldukça ciddiyim. Daha doğrusu bir gün gelip Kenan Evren’i “saygıyla anacağım” hiç aklıma gelmezdi. “Saygıyla anmak” derken yanlış anlaşılmasın, “İyi yaptı, harika yaptı, müthiş adamdı” türünden değil elbette. Daha çok sonrası ve bugünlerle ilgili bir kıyaslama benimki. Hükümet devirmeye kalkmanın, darbe yapmanın da bir “raconu” olduğunu, riskleri göze alan “mert” bir yan taşıdığını hatırlatmak belki de. Gerisi ironi tadı ve niyetine!

Velhasıl şimdilerde darbelerin ve darbecilerin de eski tadı tuzu kalmadı. Oysa eski darbeler ve darbeciler öyle miydi ya? Masaya yumruğu vururlar, haayyt diye nara atarak sahneye dalarlar ve yapacaklarını yaparlardı. Askerler uygun adım, etrafı marşlara boğar, pırıl pırıl süngüleriyle çakı gibi dolaşırlardı. Panayır yerine dönerdi ortalık. Toplumda pıs diye anında susardı. Sonrasında gül gibi geçinir giderdik. Bilekli adamlardı doğrusu!

Fazla bahane aramazlar, “gözünün üstünde kaşın var”, “yan mı baktın”, “omuz mu attın” deyip kestirmeden sivil iktidara güm diye kafayı oturturlardı. Kabul; bunu yaparken fazla kaba sabaydılar, ortalığı filin girdiği züccaciye dükkânına döndürürler, tozu dumana boğarlardı ama “asayişi sağlama”da da üstlerine yoktu hani. (Sonuçta Hulusi Kentmen gibi sevimli adamlardan bahsetmiyoruz elbette!) Rahmetli Kenan Paşa’mız da aynı “ekol”dendi netekim!..

Radyoda ve televizyonda (O zamanlar sadece TRT vardı) bir spiker sabaha karşı “Falanca.No’lu bildiri”lerini okur, ardından Hasan Mutlucan’ın Serhat Türkülerine geçilirdi. Sokaklarda tanklar, mangalar halinde askerler turlar, Kenan Paşa’nın başkanlığındaki MGK, beşlik simit gibi dizilip TRT ekranından “memleketi nasıl bir felaketin eşiğinden döndürdüklerini” anlatırdı. Kendilerine toplumca “duacı” olunmasını beklerlerdi. Ardından ülke çapında bir “sürek avı” başlardı. Ne yalan, bu açıdan hiç hayal kırıklığına uğratmadılar bizi. Hey gidi günler hey!

O bakımdan Kenan Paşa sanırım bu yönüyle ne yapacağını iyi bilen “Son delikanlı darbeci” idi. Eski darbe ve darbeciler geleneğinin son temsilcisiydi o. Şimdi aynı model ve seriden darbeciler nedense pek üretilmiyor. Fabrikası çoktan kapandı. Belki müzelerde birkaç örneğini halen bulmak mümkündür. İleride gene lüzumu hasıl olursa bir DNA’sını “DNA Bankası”nda saklayıp kopyalama yöntemiyle çoğaltılıp, tekrar darbesel alemlere akması sağlanabilir belki de. ABD isterse o da olur, neden olmasın ki. Sonuçta “Bizim çocuklar” ın patent hakkı halen kendilerinde değil mi?

İşte rahmetli de o istim üzerine hiç yan çizmeden, “harbice” ortaya çıkıp, “bu memlekete bir darbe lâzım” deyip paşa paşa darbesini yapmış ve niçin yaptığını da –kendisine göre izah etmişti. Ondan sonraki darbe girişimcileri veya “darbe hayalcileri” onun eline su dökemedi. Kenan Paşa’yı beğenmeyip, ti’ye almaya kalksalar da kimse onun çapına ve performansına yaklaşamadı.

O zamanlar idamlara, işkencelere, tutuklama dalgalarına, gözaltında kayıplara bir tür “eğitim zayiatı” gözüyle bakılır, daha doğrusu sopayla eğitilirdik ama olsun. “Kurunun yanında yaş da yanar”, “şeriatın kestiği parmak acımaz” deyip avuturduk kendimizi. Kabul edelim ki hiç değilse başımıza neyin, nereden, nasıl geleceğini bilir, şimdilerde cari olan uydurma deliller, sehven yüklemeler gibi yavşakça yöntemlere maruz kalma endişesi yaşamazdık. Her şey falakaya, elektriğe, kaba dayağa dayanma gücüne bağlı olurdu. Canımıza okusalar da “harbi” bir yanları mevcuttu!

Maalesef “post-modern darbe” tanımı dilimize girdiğinden bu yana darbeler de darbeciler de yavşadı. Halbuki Kenan Paşa ve onun gibiler hiç kıvırtmadı. “Bir gece ansızın gelebiliriz”i şarkılarda bırakmayıp hakikaten geldiler, lönk diye ensemize çöktüler. Kaypaklık etmediler. En azından “kendi içlerinde” tutarlıydılar! Gel zaman git zaman mevcutlardan biri (Burada Kenan paşa) “Devlet Başkanı” olur sonra kademeli ve kontrollü olarak adına “demokrasi” dediğimiz oyunun perdelerini açarlardı.

Oysa şimdi öyle mi ya? Artık “darbeler”imiz bile “demokrasi oyunu”nun “Usül ve kuralları” içinde yapılıyor. Bu işin cılkı önce 28 Şubat’ta çıktı. Hükümetle karşı karşıya gelinen, aynı masada oturulup konuşulan, hatta üzerinde mutabakata varılan darbe mi olur kardeşim? Sincan’da tanklara şöyle tur attırmakla fiyaka mı yapıyorsun? Lunaparkta çarpışan otolara mı biniyoruz? Bir de “Post-Modern darbe” diye bizi keklemeye kalktılar. Darbenin postu, tostu mu olur ? Darbe darbedir. Nerede o eski darbelerin heybeti, ihtişamı?..

Sonra düşünenler, aklından geçirenler olduysa da bilemem. Bu yönde iddialar olmadı değil. Fakat olmuş da yapamamışlar ise hayli “tırsak” ya da “beceriksiz” darbecilermiş derim. Kenan Paşa’dan biraz ders alsalar iyi ederlermiş!

Fakat şimdilerde racon hepten bozuldu. Benim zamanımda üç, beş kitipiyoz polisin haddine miydi darbe yapmak, iktidarı devirmeye kalkmak? Askerin yanında süklüm püklüm, süt dökmüş kedi gibi dururlar o ne derse onu yaparlardı. Hele “yargı darbesi” akla hayale gelecek iş değildi. “Cemaat darbesi” mi o da ne ? “Seks kasetleri” ile darbe mi olur? Yok “Yolsuzluk üzeri az darbe”, yok “MİT üzeri az darbe” filân. Pilav üzeri döner mi bu kardeşim? Darbenin de bir onuru, “karizması” var. Onu çizmek senin ne haddine? Üstüme iyilik sağlık…

Başbakanı mı tutuklayacaksın, kumpas kurmaya, dümen çevirmeye, fezleke hazırlamaya ne gerek var? Çift pırpırlı bir çavuşu ve bir manga askeri yolla gitsin. (Artık Hamzakoy mu olur, 5 yıldızlı otel ayarında bir devlet tesisi mi o başka.) Yok, filânca savcı ifade celbi yazmış, yok “Hakan Fidan’ı alsalar sıra Erdoğan’a gelecekmiş”, yok “yolsuzluk kılıflı darbe” hazırlanmış, o buna Tweet atmış da. Yok bacak bacak üstüne, elde tespih polis görüntüleriymiş de. Emniyet Genel Müdürü’nü Genel Kurmay Başkanı’nın yerinde düşünebilir musunuz?

Eskiden baskınlarda silah, bomba, örgütsel dökümanlar aranırdı. Şimdi ayakkabı kutuları içinde para desteleri. Teksir makinelerinin yerini para sayma makineleri aldı. Medyadaki neferler hazır olda bekliyor. Rakipler beddualarla bertaraf ediliyor.Eskinin “zinde kuvvetler”i şimdi “paralel kuvvetler” olmuş. (Kuru fasulye pilava talim edenlerin yerini “maklube” yiyenler almış!) Racon fena bozulmuş, işin incelikleri tanınmaz vaziyette. Hay ben böyle tipsiz, şahsiyetsiz darbenin… Ben böyle “çakma” darbecinin…

Bu işlere ömrünü vermiş, eski kuşak darbeciler, cuntacılar, kontrgerillacılar herhalde kahroluyordur. “Vay be” diyorlardır herhalde, “biz bu işlerde boşuna dirsek çürütmüşüz”. Nerede o eski darbeler azizim!..

Kenan Paşa son yaşananlara dair ne düşünüyordu kim bilir? Sağlık sorunları ve yaşlılık dolayısıyla pek öğrenme fırsatımız olamadı. Eskisi gibi Marmaris’ten de seslenemiyordu çoktandır. Bizleri aydınlatamıyordu…

Neyse; bunca dümen, entrikadan sonra sen gel de dünün “delikanlı darbeciler”ini takdir etme, özleme netekim!..

11.05.2015.

atillaakar@gmail.com