Solcu yönetmen Reis Çelik'ten çarpıcı açıklamalar: Sabah'ın teklifini özellikle kabul ettim
Solcu yönetmen Reis Çelik, son dönemde hükümete yakın Sabah gazetesine röportaj veren isimlerin eleştirilmesiyle ilgili konuştu
Solcu yönetmen Reis Çelik, son dönemde hükümete yakın Sabah gazetesine röportaj veren isimlerin eleştirilmesiyle ilgili konuştu. Çelik, "Herhangi bir sanatçımız Sabah veya diğer bir gazeteye röportaj verdiğinde karşı taraf linç girişimini başlatıyor; buna son vermeliyiz" diye ifade etti.
Reis Çelik, Günaydın'dan Tuba Kalçık'a bir röportaj verirken, "Sabah adına sizden gelen teklifi özellikle kabul ettim" dedi. Çelik; vicdan, düşünce ve inanç özgürlüğü içinde aralıksız mücadele ettiğini de belirtti.
Çelik, "28 Şubat'ta başörtülülerin üniversiteye girmesi için İstanbul Üniversite'sinin önünde yapılan eylemlerde biz sosyalistler de vardık. Dayak yedik, gözaltına alındık" derken, "Sosyalist sol, en büyük azabı tek parti döneminde çekmiştir" dedi.
İşte Reis Çelik'le yapılan o röportaj:
- Gazetecilikten yayıncılığa kadar birçok alanda çalıştıktan sonra sinemaya geçiş yaptınız. Tuncel Kurtiz sizin vazgeçilmez oyuncunuzdu. İlk filminiz dahil olmak birçok projede birlikteydiniz...
'Almanya'daki Türkiye' isimli röportajımı yapmak için Berlin'e gitmiştim. Orada Neşet Ertaş'la karşılaştım, Tuncel Kurtiz'in evini de Neşet Abi tarif etti bana. Tuncel Abi'yle o gün tanıştım. Kendi geleneklerimizden yola çıkarak bir film çekmek istiyordum. Senaryo yoktu, tek bir kelimeden yola çıktım, o da 'inat'tı. Bir de tek oyuncu Tuncel Abi. Her görüşten aydınlar ve sanatçılar olarak yüzümüzü batıya çok çevirmiştik.
Bu dünyanın en kadim topraklarındaki değerlerinden çok faydalanamıyorduk. Bu öze yeniden bir dönüş istiyordum.
Emperyalizmin kültürleri yok eden erezyon politikasına karşı sürekli mücadele ettim ve etmeye devam ediyorum. Sosyalistler antiemperyalisttir ve ulusal değerlerini korumak için mücadele etmiştir. Nazım Hikmet'in şiirlerine, Yaşar Kemal'ın kitaplarına bakın; bu temel değerlere ne kadar bağlı oldukları ortadadır. Sanatçı olarak sadece emperyalizme karşı mücadele etmedim; ülkemdeki diktacı devlet anlayışlarına karşı, insanımızın vicdan, düşünce ve inanç özgürlüğü için de aralıksız mücadele verdim. Ama sadece kendi düşüncemden olanlar için değil, herkes için.
28 Şubat'ta başörtülülerin üniversiteye girmesi için İstanbul Üniversite'sinin önünde yapılan eylemlerde biz sosyalistler de vardık. Dayak yedik, gözaltına alındık.
CHP SOL PARTİ DEĞİL
- Bahsettiğiniz sol çizgiye CHP'yi de katıyor musunuz?
Sosyalist sol hiçbir zaman CHP'yi solda bir parti olarak görmez. Tek parti döneminde CHP'yi bir parti olarak görmek yanlış olur çünkü devletin kendisiydi. Sağdan sola birçok düşünceden insan vardı. Sosyalist sol, en büyük azabı tek parti döneminde çekmiştir. Mustafa Suphi ve Sabahattin Ali gibi insanların öldürülmesi, Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Ruhi Su, Aziz Nesin ve yüzlerce aydın yazar, ressam ve müzisyenin hapishane ve sürgünlere gitmesi... Sonra bu gelenek devam etti. Bu anlamda gerçek sola CHP'yi dahil edemeyiz.
Ayrıca CHP'nin Avrupa'daki bir sosyal demokrat parti olabilmesi için sosyalist bir söylem geliştirmesi gerekir ki, bundan çok uzakta bir parti.
- 'Mülteci' filminde ülkelerinden gitmek zorunda kalan insanlara Batı'nın nasıl davrandığını irdeliyorsunuz. Sanki bugünleri görerek çekmişsiniz bu filmi...
Emperyalizm, kendi egemenliğini kurabilmek için insanların her şeyini altüst ediyor.
Ortadoğu'da yaptıkları ortada zaten. Filmde de bunu anlatmaya çalıştım; demokrasi için insanlar ülkelerini terk etmek zorunda bırakan demokrasi havarisi Batı'nın, o yeri yurdu tarumar olmuş insanlar kapılarına dayandığında nasıl davrandığını gösterdik.
Gelişmiş kapitalist dünya, başka ülkelerin kaynaklarını sömürür ve kendi ülkesine taşır. Hiçbir şeysiz kalan o ülkelerin insanları bir gün Batı'nın kapısına geldiğinde de, 'Bunlar nereden çıktı?' der ve diyor. Batı riyakarca davranıyor.
Emperyalizmin temel taktiği, böl ve yönet mantığından oluşuyor. Ortadoğu'da ülkeleri nasıl bölüp, yönetmeye çalıştığını görüyoruz. Türkiye'ye de bunu yapmak istiyor. Kaos ve çatışma ortamından besleniyor emperyalistler.
Biz bu tuzağa düşmemeliyiz.
Her ne düşünceye sahip olursak olalım; birbirimizi anlama, dinleme hoşgörüsüne ve tahammülüne sahip olmalıyız. Diyalog kanallarını açık tutmalıyız.
Siyasetçiler, sanatçılar, düşünürler başta olmak üzere demokrasi anlayışını önce kendimizden başlatmalıyız.
Yukarıdan aşağıya bu ateşi söndürmemiz lazım. En çok ihtiyacımız olan bu.
- Hoşgörüden bahsetmişken, Sabah'a röportaj veren sanatçılar linç ediliyor...
Sabah adına sizden gelen teklifi özellikle kabul ettim. O, bu, şu diye birbirimizi düşmanlaştırmamalıyız.
Herkes kendi mahallesine konuşursa bir yere varamayız.
Herhangi bir sanatçımız Sabah veya diğer bir gazeteye röportaj verdiğinde karşı taraf linç girişimini başlatıyor; buna son vermeliyiz. Yanlışlar yapılmış olabilir ama bu yanlışları birbirimize kapıları kapatarak, selamları keserek, diş sıkarak karşılamaya başlarsak içimizde kin tarlası büyür. Kin tarlalarının hasadı acı olur. Bundan bir an önce kurtulmamız ve içimizde hoşgörü ve iyi insanlık, yani demokrasi tarlamızı yeşertmemiz kaçınılmazdır. Bu; inançlarımızdan, fikirlerimizden vazgeçmek demek değildir, tam tersi fikir ve inançlarımızın varlığını savunmamız demektir.
Zira fikri ve inancı olmayanların başvurduğu tek yol var; o da düşünmeden yargılama ve linç yöntemidir.
TÜRKİYE'YE YÖNELİK ALGI OYUNLARINI ANCAK SANAT İLE ALT EDERİZ
- Türkiye'nin kültürel değerlerini anlatan filmleriniz uluslararası alanda çok ilgi gördü...
Türkiye ürettiği filmlerle dünyada en çok ödül alan ülkelerden biri. Türkiye'de olağanüstü bir potansiyel var. Köklü bir sinema geleneğimiz var. En eski geleneklerimizden biri de 55 yıllık Antalya Altın Portakal Film Festivali'dir. İ ki yıldır ulusal yarışmaların bu büyük gelenekten kaldırılması sinema camiasını çok üzmüştür. Antalya Film Festivali'nde uluslararası kategorinin yer alması gerektiğini başından beri savunmuş biriyim. Festivalin uluslararası bölümü ne kadar güçlü olursa bizim sinemamız da dünyada o kadar çok bilinir ve duyulur. Ulusal değerlerimizi ve kültürümüzü dünyaya duyurabileceğimiz en önemli araç sinemadır. Ülkemize yönelik yurt dışındaki algı oyunlarını ancak sanat ile alt ederiz. Amerika kendi propagandasını dünyaya sineması ile yaptı. Biz de kendimizi dünyaya sinemamızla çok daha etkili biçimde anlatabiliriz. Ülkemizi ve ürettiklerimizi bu dolaylı yolla tanıtabiliriz. Sinema sanatımızı stratejik devlet politikası haline getirmemiz lazım. Film festivalleri aynı şekilde stratejik devlet politikasına bağlı olarak düzenlenmeli. Amerika ve Avrupa devlet politikalarını bu doğrultuda düzenliyor. Biz de öyle yapmalıyız.
ULUSAL DA OLMALI
Buradan Yönetmenler Derneği Başkanı vatandaş Reis olarak Sayın Cumhurreis'e seslenmek istiyorum. Bizim kültürümüzü ve değerlerimizi anlatan filmlerimizi, uluslararası kategoriyle birlikte ulusal kategoride de Antalya Film Festivali'nde görmek istiyoruz. Kendi sanatını üretemeyen toplumlar tarih sahnesinden silinip yok olmuşlardır. Sanatı koruyan, kollayan ve değerli kılan ülkeler, üzerlerindeki bütün önyargıları bu sayede kırmışlardır. Algıları değiştirmişlerdir.
Reis Çelik, Günaydın'dan Tuba Kalçık'a bir röportaj verirken, "Sabah adına sizden gelen teklifi özellikle kabul ettim" dedi. Çelik; vicdan, düşünce ve inanç özgürlüğü içinde aralıksız mücadele ettiğini de belirtti.
Çelik, "28 Şubat'ta başörtülülerin üniversiteye girmesi için İstanbul Üniversite'sinin önünde yapılan eylemlerde biz sosyalistler de vardık. Dayak yedik, gözaltına alındık" derken, "Sosyalist sol, en büyük azabı tek parti döneminde çekmiştir" dedi.
İşte Reis Çelik'le yapılan o röportaj:
- Gazetecilikten yayıncılığa kadar birçok alanda çalıştıktan sonra sinemaya geçiş yaptınız. Tuncel Kurtiz sizin vazgeçilmez oyuncunuzdu. İlk filminiz dahil olmak birçok projede birlikteydiniz...
'Almanya'daki Türkiye' isimli röportajımı yapmak için Berlin'e gitmiştim. Orada Neşet Ertaş'la karşılaştım, Tuncel Kurtiz'in evini de Neşet Abi tarif etti bana. Tuncel Abi'yle o gün tanıştım. Kendi geleneklerimizden yola çıkarak bir film çekmek istiyordum. Senaryo yoktu, tek bir kelimeden yola çıktım, o da 'inat'tı. Bir de tek oyuncu Tuncel Abi. Her görüşten aydınlar ve sanatçılar olarak yüzümüzü batıya çok çevirmiştik.
Bu dünyanın en kadim topraklarındaki değerlerinden çok faydalanamıyorduk. Bu öze yeniden bir dönüş istiyordum.
Emperyalizmin kültürleri yok eden erezyon politikasına karşı sürekli mücadele ettim ve etmeye devam ediyorum. Sosyalistler antiemperyalisttir ve ulusal değerlerini korumak için mücadele etmiştir. Nazım Hikmet'in şiirlerine, Yaşar Kemal'ın kitaplarına bakın; bu temel değerlere ne kadar bağlı oldukları ortadadır. Sanatçı olarak sadece emperyalizme karşı mücadele etmedim; ülkemdeki diktacı devlet anlayışlarına karşı, insanımızın vicdan, düşünce ve inanç özgürlüğü için de aralıksız mücadele verdim. Ama sadece kendi düşüncemden olanlar için değil, herkes için.
28 Şubat'ta başörtülülerin üniversiteye girmesi için İstanbul Üniversite'sinin önünde yapılan eylemlerde biz sosyalistler de vardık. Dayak yedik, gözaltına alındık.
CHP SOL PARTİ DEĞİL
- Bahsettiğiniz sol çizgiye CHP'yi de katıyor musunuz?
Sosyalist sol hiçbir zaman CHP'yi solda bir parti olarak görmez. Tek parti döneminde CHP'yi bir parti olarak görmek yanlış olur çünkü devletin kendisiydi. Sağdan sola birçok düşünceden insan vardı. Sosyalist sol, en büyük azabı tek parti döneminde çekmiştir. Mustafa Suphi ve Sabahattin Ali gibi insanların öldürülmesi, Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Ruhi Su, Aziz Nesin ve yüzlerce aydın yazar, ressam ve müzisyenin hapishane ve sürgünlere gitmesi... Sonra bu gelenek devam etti. Bu anlamda gerçek sola CHP'yi dahil edemeyiz.
Ayrıca CHP'nin Avrupa'daki bir sosyal demokrat parti olabilmesi için sosyalist bir söylem geliştirmesi gerekir ki, bundan çok uzakta bir parti.
- 'Mülteci' filminde ülkelerinden gitmek zorunda kalan insanlara Batı'nın nasıl davrandığını irdeliyorsunuz. Sanki bugünleri görerek çekmişsiniz bu filmi...
Emperyalizm, kendi egemenliğini kurabilmek için insanların her şeyini altüst ediyor.
Ortadoğu'da yaptıkları ortada zaten. Filmde de bunu anlatmaya çalıştım; demokrasi için insanlar ülkelerini terk etmek zorunda bırakan demokrasi havarisi Batı'nın, o yeri yurdu tarumar olmuş insanlar kapılarına dayandığında nasıl davrandığını gösterdik.
Gelişmiş kapitalist dünya, başka ülkelerin kaynaklarını sömürür ve kendi ülkesine taşır. Hiçbir şeysiz kalan o ülkelerin insanları bir gün Batı'nın kapısına geldiğinde de, 'Bunlar nereden çıktı?' der ve diyor. Batı riyakarca davranıyor.
Emperyalizmin temel taktiği, böl ve yönet mantığından oluşuyor. Ortadoğu'da ülkeleri nasıl bölüp, yönetmeye çalıştığını görüyoruz. Türkiye'ye de bunu yapmak istiyor. Kaos ve çatışma ortamından besleniyor emperyalistler.
Biz bu tuzağa düşmemeliyiz.
Her ne düşünceye sahip olursak olalım; birbirimizi anlama, dinleme hoşgörüsüne ve tahammülüne sahip olmalıyız. Diyalog kanallarını açık tutmalıyız.
Siyasetçiler, sanatçılar, düşünürler başta olmak üzere demokrasi anlayışını önce kendimizden başlatmalıyız.
Yukarıdan aşağıya bu ateşi söndürmemiz lazım. En çok ihtiyacımız olan bu.
- Hoşgörüden bahsetmişken, Sabah'a röportaj veren sanatçılar linç ediliyor...
Sabah adına sizden gelen teklifi özellikle kabul ettim. O, bu, şu diye birbirimizi düşmanlaştırmamalıyız.
Herkes kendi mahallesine konuşursa bir yere varamayız.
Herhangi bir sanatçımız Sabah veya diğer bir gazeteye röportaj verdiğinde karşı taraf linç girişimini başlatıyor; buna son vermeliyiz. Yanlışlar yapılmış olabilir ama bu yanlışları birbirimize kapıları kapatarak, selamları keserek, diş sıkarak karşılamaya başlarsak içimizde kin tarlası büyür. Kin tarlalarının hasadı acı olur. Bundan bir an önce kurtulmamız ve içimizde hoşgörü ve iyi insanlık, yani demokrasi tarlamızı yeşertmemiz kaçınılmazdır. Bu; inançlarımızdan, fikirlerimizden vazgeçmek demek değildir, tam tersi fikir ve inançlarımızın varlığını savunmamız demektir.
Zira fikri ve inancı olmayanların başvurduğu tek yol var; o da düşünmeden yargılama ve linç yöntemidir.
TÜRKİYE'YE YÖNELİK ALGI OYUNLARINI ANCAK SANAT İLE ALT EDERİZ
- Türkiye'nin kültürel değerlerini anlatan filmleriniz uluslararası alanda çok ilgi gördü...
Türkiye ürettiği filmlerle dünyada en çok ödül alan ülkelerden biri. Türkiye'de olağanüstü bir potansiyel var. Köklü bir sinema geleneğimiz var. En eski geleneklerimizden biri de 55 yıllık Antalya Altın Portakal Film Festivali'dir. İ ki yıldır ulusal yarışmaların bu büyük gelenekten kaldırılması sinema camiasını çok üzmüştür. Antalya Film Festivali'nde uluslararası kategorinin yer alması gerektiğini başından beri savunmuş biriyim. Festivalin uluslararası bölümü ne kadar güçlü olursa bizim sinemamız da dünyada o kadar çok bilinir ve duyulur. Ulusal değerlerimizi ve kültürümüzü dünyaya duyurabileceğimiz en önemli araç sinemadır. Ülkemize yönelik yurt dışındaki algı oyunlarını ancak sanat ile alt ederiz. Amerika kendi propagandasını dünyaya sineması ile yaptı. Biz de kendimizi dünyaya sinemamızla çok daha etkili biçimde anlatabiliriz. Ülkemizi ve ürettiklerimizi bu dolaylı yolla tanıtabiliriz. Sinema sanatımızı stratejik devlet politikası haline getirmemiz lazım. Film festivalleri aynı şekilde stratejik devlet politikasına bağlı olarak düzenlenmeli. Amerika ve Avrupa devlet politikalarını bu doğrultuda düzenliyor. Biz de öyle yapmalıyız.
ULUSAL DA OLMALI
Buradan Yönetmenler Derneği Başkanı vatandaş Reis olarak Sayın Cumhurreis'e seslenmek istiyorum. Bizim kültürümüzü ve değerlerimizi anlatan filmlerimizi, uluslararası kategoriyle birlikte ulusal kategoride de Antalya Film Festivali'nde görmek istiyoruz. Kendi sanatını üretemeyen toplumlar tarih sahnesinden silinip yok olmuşlardır. Sanatı koruyan, kollayan ve değerli kılan ülkeler, üzerlerindeki bütün önyargıları bu sayede kırmışlardır. Algıları değiştirmişlerdir.