SOL PARTİNİN İKTİDARA GELİŞİNİ ENGELLEYECEK TARİHİ BİR KOMPLONUN İÇİNDE YER ALDIM!

Ertuğrul Özkök itirafta bulundu ve kendisi hakkında suç duyurusu yaptı!

19 yıl sonra komployu açıklıyorum

BU yazıyı kendi hakkımda bir suç duyurusu olarak okuyabilirsiniz.

İtiraf ediyorum:
22 Ekim 1991 günü “tarihi bir komplonun” içinde yer aldık.
Çok tanıdığınız bir başka gazeteci ile birlikte, bir siyasi partinin iktidara gelişini engellemek üzere komplo düzenledik.
* * *
20 Ekim 1991 günü yapılan erken seçimlerde hiçbir parti tek başına iktidarı kurma imkânı elde edemedi.
Süleyman Demirel’in Doğru Yol Partisi seçimden birinci çıktı, başında Erdal İnönü’nün bulunduğu SHP ile koalisyon yapması gündeme geldi.
Koalisyon görüşmelerinin başladığı günlerde Cumhuriyet gazetesinde bir yazı yayımlandı.
Yazıyı yazan kişi Osman Ulagay’dı.
Başlığı da şöyleydi:
“Seçmen ve ekonomi için DYP-ANAP koalisyonu mu?”
Bu yazı Cumhuriyet gazetesi içinde büyük bir infiale yol açtı.
Çünkü gazetenin ağır topları, DYP-SHP koalisyonunu savunmaktaydı.
İşte tam bu noktada ben devreye girdim.
Çünkü o gün köşemde ben de aynı konuyu işlemiştim ve “iş dünyasının DYP-ANAP koalisyonu istediğini, hatta bazı şirketlerden fakslar geldiğini” yazmıştım.
Komployu ortaya çıkaran ise İlhan Selçuk’tu.
Ertesi günkü yazısında Osman Ulagay ve beni “TÜSİAD yazarı” olarak nitelemiş ve “SHP’nin iktidar olmasını engellemeyi amaç edinen bir komplonun parçası olmakla” suçlamıştı.
* * *
19 yıl aradan sonra bugün ben de aynı itirafı yapıyorum.
Türkiye’de seçilmiş sol partinin iktidara gelişini engelleyecek bir “sivil komplo” içinde yer almıştım.
O komplo boşa çıkarıldı ve Türk demokrasisi kurtuldu.
İki kişilik bir çete. Osman Ulagay ve ben.
Aynı günlerde Emin Çölaşan’ın evinde DYP-SHP koalisyonu için Hikmet Çetin’le Hüsamettin Cindoruk bir araya geliyor. Birçok yazar DYP-SHP koalisyonunu destekleyen yazılar yazıyor.
Onlar “demokrat”, Ulagay ve ben “komplocu”.
Bu olayı, Emine Uşaklıgil’in “Benim Cumhuriyet’im” adlı yeni çıkan kitabında okudum.
Şaka gibi geldi. Ama biraz düşününce tüylerim ürperdi.
Düşünebiliyor musunuz, bugün birçok gazeteci, buna çok benzer suçlamalarla karalanmak isteniyor, savcılara ihbar üstüne ihbar yapılıyor.
Ve şu kadere bakın ki, o gün bizleri “SHP’ye komplo kurmakla” suçlayan İlhan Selçuk, kendisi Cumhuriyet gazetesini bombalayan bir çete içinde olmak gibi absürd bir komplo iddiasıyla tutuklandı.
* * *
Kitapta İlhan Selçuk’la ilgili çok ağır bir ifadeye de daha rastladım:
Uşaklıgil, İlhan Selçuk ve arkadaşlarının Cumhuriyet’e dönüşlerini şu çok ağır cümleyle noktalıyor:
“İlhan Selçuk 1992 yılında amacına ulaştı. 1972’de Türkiye’nin yönetimini ele geçirememişti fakat uzun
soluklu mücadelesi ve sabrı sayesinde, nihayet Cumhuriyet’in sahibi olmuştu.”
Emine Uşaklığil ile Hasan Cemal o günlerde birlikte, İlhan Selçuk ekibine karşı görünmekle birlikte, meğer aralarında ne yüksek duvarlar varmış.
Uşaklıgil şunları yazıyor:
“Bu kitabı yazarken Hasan Cemal’in günlüklerini mecburen dikkatle okuyunca, birlikte tanık olduğumuz birçok olayı en hafif deyimle farklı algıladığımızı anladım.”
Bunun için de Kurosawa’nın “Raşamon” filmini örnek veriyor. Film, bir cinayetin farklı tanıklar tarafından nasıl farklı aktarıldığını anlatıyordu.
* * *
Hasan Cemal’in “Cumhuriyet” kitabı çıktığında, Hürriyet’le ilgili anılarımı yazmama kararı almıştım. Çünkü her anı, olayların sadece bir taraftan görünümünü anlatıyor.
Emine Uşaklığil’in kitabını okuyunca, bu kararın ne kadar doğru olduğunu bir kere daha anladım.
Demek ki her hatıra kitabının, “Raşomon bakışı” varmış.
“Raşomon Cumhuriyet”in bir versiyonunu da Emine Uşaklıgil’in kitabında bulduk.
Şimdi sıra “eski tüfeklerin” “Raşomon bakışında”.
(*) Emine Uşaklıgil: “Benim
Cumhuriyet’im”, Everest Yay. 2011

Ertuğrul Özkök/Hürriyet