ŞOK!... ŞOK!... YUVAYI YIKAN DENİZ DEĞİLMİŞ!...HÜSNÜ DENİZ'DEN ÖNCE KİMİNLE BÜYÜK BİR AŞK YAŞADI?....
Hüsnü Şenlendirici, Deniz Seki'den önce bir başkasıyla romanlara konu olan büyük aşk yaşamış.
Sabah'ın pazar eki olan "buzz" dergisinin haberine göre; 2004 yılında piyasaya çıkan "Güllerim Açtı Seni Görünce" romanında bahsedilen aşkın asıl kahramanlarının, kitabın yazarı Hande Özcan ile Hüsnü Şenlendirici olduğu yıllar sonra fotoğraflarla birlikte ortaya çıktı.
Bundan dört yıl önce piyasaya sessiz sedasız bir aşk romanı çıktı. Bu, Hande Özcan'ın "Güllerim Açtı Seni Görünce" romanıydı. Suna adlı genç bir kızın şöhret kapısının eşiğindeki Salih Çaloyna adlı klarnet virtüözüne duyduğu yoğun aşkı anlatıyordu. Yazar, kitabın Swiss Otel'deki tanıtım toplantısına ünlü bir modacının hazırladığı eteği sarı güllerle donatılmış sıradışı kostümle katılmış, yanındaki gözleri maskeli klarnetçi ile merak uyandırılmak istenmişti.
Kitap baskıya girmeden hemen önce isimler ve mekanlar değiştirildi. Aslında aşık kız Suna, kitabın yazarı Hande Özcan'ın ta kendisiydi. Suna'nın önce albümden klarnet çalışını dinleyip tutulduğu, sonra peşine düşerek gördüğünde vurulduğu evli klarnetçi Salih Çaloyna ise Hüsnü Şenlendirici'ydi. Evet Deniz Seki ile aşkı gündemden düşmeyen Hüsnü Şenlendirici...
Ondan önce Ece Gürsel ile ilişkisi konuşulmuş, iki çocuğunun annesi olan eşi Nazire Şenlendirici'nin her durumda kabul ettiği Hüsnü Şenlendirici... Deniz Seki'nin Sahici albümündeki tüm şarkıları yazmasına neden olan Hüsnü Şenlendirici, meğer kendine duyulan aşkla Hande Özcan'a da kitap yazdırmış. Bir büyük aşk yaşanmış. Hande Özcan bu aşkı kitap yapmakla kalmamış öte yandan çok özel fotoğraflarla aşkın günlüğünü de kayıt altına almış. Bu fotoğraflara ve notlara bakınca ikilinin, Şenlendirici'nin Bergama'da yaşayan annesini ziyarete gittiğini, Laço Tayfa grubunun günlerce süren Anadolu ve Avrupa turnesinde her an birlikte olduklarını, yani diğer müzisyenlerin de bu aşka tanıklık ettiklerini görüyorsunuz. Bir diğer ilginç durum ise Hande Özcan'ın kendilerini yeni evli bir çift gibi gördüğünü ima eden satırlar... Kimbilir belki de o günlerde kendi aralarında resmi olmayan bir tören gerçekleştirdiler.
Gelelim 2003 yılında yaşanmış aşkın romandaki başlangıç öyküsüne... Romandaki kahraman Suna (Hande Özcan), arkadaşının ısrarıyla dinlediği CD'de büyülü klarnet sesine tutulduğu Salih'i (Hüsnü Şenlendirici) görmek için Beyoğlu'ndaki bir mekana onu izlemeye gidiyor. Orada sadece göz göze geliyorlar. Daha sonra imza gününde Salih'in yanına gidiyor ve yazdığı bir mektubu ona verip kaçıyor. Salih peşinden gitse de bulamıyor bu esrarengiz mektuptaki güçlü satırların yazarını... İkilinin tanışması ancak üçüncü karşılaşmalarında mümkün oluyor. Bir konserde tesadüfen yanyana düşüyor ve nihayet tanışıyorlar.
Salih onu çok aradığını ve merak ettiğini itiraf edip ertesi günkü konserine davet ediyor. Suna'nın çok sevdiğini öğrendiği Kütahya'nın Pınarları'nı gözlerinin içine bakarak çalacağını söyleyerek. Ve romandaki aşk hikayesi böylece başlıyor. İşte kitaptan bazı satırlar:
"O klarneti üzerine üflediğim kadın kurtulamaz benden, aşkımdan kaçamaz."
"...sanki sizinle konuşacak şeylerimiz varmış gibi geliyor. Sizinle sohbet etmek isterdim. Size numaramı versem boş bir vaktinizde arar mısınız beni, buluşup bir çay falan içsek, konuşuruz biraz hem ne dersiniz?" "...Memnun olurum bir gün uzun uzun konuşalım bakalım neler çıkacak o tozlu kutudan."
"AKILLIYSAN BENDEN KAÇ"
"...Bak akıllıysan kaç. Ben kaçamam. Ben senin kadar akıllı ve becerikli değilim. Ben kaçamam beceremem..."
... Suna kaçamadı. Kaçamazdı, yaşamayı her zaman yaşamamaya tercih etmişti. Böylesi bir ruh tapınmasını nasıl geri çevirebilirdi... Ama bunu o an söylemedi Salih'e, kendisi de bilmiyordu çünkü. Sadece sarıldılar birbirlerine. Ensesinin, boynunun, teninin kokusunu ilk kez içine çekiyordu, ilk kez bu kadar kuytulara giriyordu, ilk kez bu kadar yaklaşıyordu etine onun. Tüm vücudu karıncalanmıştı ama istediği sadece koklamaktı...
Zaman zaman gelin arabası gibi süslenen cipiyle dolaşırlar Ortaköy sokaklarında za
Bundan dört yıl önce piyasaya sessiz sedasız bir aşk romanı çıktı. Bu, Hande Özcan'ın "Güllerim Açtı Seni Görünce" romanıydı. Suna adlı genç bir kızın şöhret kapısının eşiğindeki Salih Çaloyna adlı klarnet virtüözüne duyduğu yoğun aşkı anlatıyordu. Yazar, kitabın Swiss Otel'deki tanıtım toplantısına ünlü bir modacının hazırladığı eteği sarı güllerle donatılmış sıradışı kostümle katılmış, yanındaki gözleri maskeli klarnetçi ile merak uyandırılmak istenmişti.
Kitap baskıya girmeden hemen önce isimler ve mekanlar değiştirildi. Aslında aşık kız Suna, kitabın yazarı Hande Özcan'ın ta kendisiydi. Suna'nın önce albümden klarnet çalışını dinleyip tutulduğu, sonra peşine düşerek gördüğünde vurulduğu evli klarnetçi Salih Çaloyna ise Hüsnü Şenlendirici'ydi. Evet Deniz Seki ile aşkı gündemden düşmeyen Hüsnü Şenlendirici...
Ondan önce Ece Gürsel ile ilişkisi konuşulmuş, iki çocuğunun annesi olan eşi Nazire Şenlendirici'nin her durumda kabul ettiği Hüsnü Şenlendirici... Deniz Seki'nin Sahici albümündeki tüm şarkıları yazmasına neden olan Hüsnü Şenlendirici, meğer kendine duyulan aşkla Hande Özcan'a da kitap yazdırmış. Bir büyük aşk yaşanmış. Hande Özcan bu aşkı kitap yapmakla kalmamış öte yandan çok özel fotoğraflarla aşkın günlüğünü de kayıt altına almış. Bu fotoğraflara ve notlara bakınca ikilinin, Şenlendirici'nin Bergama'da yaşayan annesini ziyarete gittiğini, Laço Tayfa grubunun günlerce süren Anadolu ve Avrupa turnesinde her an birlikte olduklarını, yani diğer müzisyenlerin de bu aşka tanıklık ettiklerini görüyorsunuz. Bir diğer ilginç durum ise Hande Özcan'ın kendilerini yeni evli bir çift gibi gördüğünü ima eden satırlar... Kimbilir belki de o günlerde kendi aralarında resmi olmayan bir tören gerçekleştirdiler.
Gelelim 2003 yılında yaşanmış aşkın romandaki başlangıç öyküsüne... Romandaki kahraman Suna (Hande Özcan), arkadaşının ısrarıyla dinlediği CD'de büyülü klarnet sesine tutulduğu Salih'i (Hüsnü Şenlendirici) görmek için Beyoğlu'ndaki bir mekana onu izlemeye gidiyor. Orada sadece göz göze geliyorlar. Daha sonra imza gününde Salih'in yanına gidiyor ve yazdığı bir mektubu ona verip kaçıyor. Salih peşinden gitse de bulamıyor bu esrarengiz mektuptaki güçlü satırların yazarını... İkilinin tanışması ancak üçüncü karşılaşmalarında mümkün oluyor. Bir konserde tesadüfen yanyana düşüyor ve nihayet tanışıyorlar.
Salih onu çok aradığını ve merak ettiğini itiraf edip ertesi günkü konserine davet ediyor. Suna'nın çok sevdiğini öğrendiği Kütahya'nın Pınarları'nı gözlerinin içine bakarak çalacağını söyleyerek. Ve romandaki aşk hikayesi böylece başlıyor. İşte kitaptan bazı satırlar:
"O klarneti üzerine üflediğim kadın kurtulamaz benden, aşkımdan kaçamaz."
"...sanki sizinle konuşacak şeylerimiz varmış gibi geliyor. Sizinle sohbet etmek isterdim. Size numaramı versem boş bir vaktinizde arar mısınız beni, buluşup bir çay falan içsek, konuşuruz biraz hem ne dersiniz?" "...Memnun olurum bir gün uzun uzun konuşalım bakalım neler çıkacak o tozlu kutudan."
"AKILLIYSAN BENDEN KAÇ"
"...Bak akıllıysan kaç. Ben kaçamam. Ben senin kadar akıllı ve becerikli değilim. Ben kaçamam beceremem..."
... Suna kaçamadı. Kaçamazdı, yaşamayı her zaman yaşamamaya tercih etmişti. Böylesi bir ruh tapınmasını nasıl geri çevirebilirdi... Ama bunu o an söylemedi Salih'e, kendisi de bilmiyordu çünkü. Sadece sarıldılar birbirlerine. Ensesinin, boynunun, teninin kokusunu ilk kez içine çekiyordu, ilk kez bu kadar kuytulara giriyordu, ilk kez bu kadar yaklaşıyordu etine onun. Tüm vücudu karıncalanmıştı ama istediği sadece koklamaktı...
Zaman zaman gelin arabası gibi süslenen cipiyle dolaşırlar Ortaköy sokaklarında za