"SOHBETE BAŞLAMADAN ÖNCE ARKADAŞI, CEP TELEFONUNU BİR KAĞIDA SARIP, BÜRODAKİ BUZDOLABININ İÇİNDE KOYMUŞ.."

"Gazeteci arkadaşım hayretle kendisine bakarken, o şu açıklamayı yapmış: "Cep telefonlarından ortam dinlemesi yapılıyor. En emin yer buzdolabı..."

Buzdolabına konan cep telefonu


ÜNLÜ bir gazeteci arkadaşım anlattı.

Geçenlerde bir arkadaşının ofisine gitmiş.


Sohbete başlamadan önce arkadaşı, cep telefonunu bir kâğıda sarıp, bürodaki buzdolabının içine koymuş.


Gazeteci arkadaşım hayretle kendisine bakarken, o şu açıklamayı yapmış:


"Cep telefonlarından ortam dinlemesi yapılıyor. En emin yer buzdolabı. Orada hem izolasyon oluyor, hem de buzdolabının sesi bizim sesimizin işitilmesini engelliyor."


Paranoyanın geldiği noktayı görüyor musunuz?


Onun durumu öyle de, bizimkiler farklı mı?


Artık çoğumuz belli bazı davranışları otomatik olarak yapmaya başladık.


Bir toplantıya girerken cep telefonları dışarda bırakılıyor.


Her an her taraftan bir kulağın, bir çift gözün bizi takip ettiği endişesiyle yaşıyoruz.


Hayatımızın en güzel terapi cihazı olan telefon, hepimizin kâbusu haline geldi.


Toplumun ruh sağlığı derinden sarsılmış durumda.


Türkiye büyük bir korku imparatorluğuna dönüşmüş durumda.


Siyasetçisi korkuyor.


Yargıcı korkuyor.


Savcısı korkuyor.


Medyası korkuyor.


Askeri korkuyor.


Sıradan vatandaşı korkuyor.


Böyle bir noktada hepimizin durup sormamız gerekmiyor mu?


Bu insanlar niye böyle paranoyalara kapıldı?


Bu paranoyaya kapılan insanların hepsini "suçluluk psikolojisi" ile davranıyor sayabilir misiniz?


AK Parti saflarında da aynı paranoyaya sahip birçok insan tanıyorum.


Yani bu artık, sadece "kendini iktidarın hedefi" olarak gören insanların korkusu olmaktan çıktı.


Bu kâbus artık herkesin sorunu.


İktidarın da sorunu.


O nedenle, "Bugün işimize geliyor. Büyük hesaplaşmada işe yarıyor" diye bakılan telefon dinlemeleri artık zıvanadan çıktı.


* * *


Tarih birçok örnekle şunu göstermiştir:


"Mutlaka dinleyeni de dinleyen vardır."


Bir gün güç dengeleri değişir.


Veya güç dengeleri aynı kalır da aynı cephedeki ittifaklar bozulur, menfaat çekişmeleri, paylaşma kavgaları çıkar.


Bir bakarsınız, kendini ilelebet "güçlü" kalacak, ilelebet "payidar" kalacak sandığınız insanların sesleri ortalığa dökülmüş.


Anlarsınız ki, bir zamanlar aynı safta olduğunuz insanlar sizi anında satıvermiş.


Çünkü bütün psikolojisini "şüphe" üzerine kuranlar, bir süre sonra en yakınlarından da şüphe etmeye başlarlar.


"Ya beni de dinliyorlarsa" korkusu, insanı yalnızlaştırır.


"O mutlaka biriktiriyordur, ben de biriktirmeliyim" der.


Ve sonunda o an gelir:


"O beni yakmadan, ben onu yakayım..."


* * *


En yüksek yargıçlarını bile dinleyecek kadar ileri gitmiş bir dinleme histerisi artık ülkenin bütün insanlarını etkiler hale geldi.


Kendine liberal diyebilen, demokrat diyebilen her insan, bu başıbozuk dinleme histerisine karşı çıkmalıdır.


Parlamento, en caydırıcı kanunları çıkarmalı, iktidar ve muhalefet bunu ortak bir sorun olarak ele alıp üzerine gitmelidir.


Bugün "Güç bende" diyenler bu sorunun çözülmesinde öncülüğü almalıdır.


Demokrasi, adalet istiyorsak çok sağlam bir konsensüse varmalıyız.


* Devletin güvenliği için kanuni dinlemeye kimsenin itirazı yok.


* İllegal dinleme yapanlar ağır biçimde cezalandırılmalıdır.


* İllegal dinlemeleri alenileştirenler daha da ağır şekilde cezalandırılmalıdır.


* Legal dinlemelerde, isnat edilen suçla ilgisi olmayan hiçbir dinleme dosyaya konmamalı, anında imha edilmelidir. Bunu yapan devlet memurları da cezalandırılmalıdır.


Var mı itirazı olan?


Yoksa hadi hep birlikte sesimizi yükseltelim.

Ertuğrul Özkök/Hürriyet