SİZİN GAZETEDEKİ AJAN KİM? AHMET KEKEÇ MİT'Çİ GAZETECİ HALUK AKTER'İ YAZDI!
Benim, bazı gazetelerdeki bazı arkadaşlar için "tahminlerim" var ama bu bilgiyi kendime saklıyorum.
Sizin gazetedeki ajan kim?
Bodrum’da öldürülmüş. Kafasına üç kurşun sıkmışlar. “Aşk cinayeti” olduğunu yazanlar var, “Çift taraflı casustu, Rusya’ya çalışıyordu, infaz edildi” diyenler var...
Haluk Akter’den söz ediyorum.
Son üç ay içinde ölen yahut öldürülen altıncı MİT’çi.
En son, Kocaeli’nde, yalnız yaşayan bir MİT mensubunun, kendi kendine öldüğü haberini okumuştum gazetede. “Kendi kendine” vurgusu dikkatimi çekmişti.
Kendi kendine mi ölür bu MİT’çiler hep?
İntihar oranı da hayli yüksekmiş mensuplar arasında.
Kimi kafasına sıkarmış.
Kimi banyoda bileklerini kesermiş.
Kimi de bir otel odasında...
Son “otel odası” olayının kahramanı, müsteşarlık da yapmış bir mensuptu. İsmini çıkaramadım şu an... Herhalde emekli olmuştur, karısı ve çocukları tarafından terk edilmiştir, bunalıma girmiştir... Bir sabah kaldığı otelin temizlik görevlileri tarafından cesedi bulunmuştur, vs.
Emekli olunur mu bu kurumdan?
Bir şekilde gizli servis işlerine bulaşmış olanlar, “istihbarat dünyasında emeklilik diye bir kategori bulunmadığını” söylerler.
Bilmiyorum...
Haluk Akter’in durumu neydi?
Onu da bilemiyorum.
Haluk Akter cinayeti, birden, John Le Carre okuma isteği depreştirdi içimde... Oray Eğin, bazen ilginç yazılar yazıyor. Bunlardan birinde, Carre’den bahsediyordu. Kravat takmış ve “sisteme teslim olmuş Ahmet Kekeç”ten daha mühim bir konuydu ve “Keşke hep böyle yazılar yazsa” dedirtiyordu.
Epey de ortak kitabımız varmış... “Sunset Park” örneğin... Ama beni Paul Auster’da en çok heyecanlandıran, “Invisible” (Görünmeyen) olmuştu. Haluk Akter’lere, yani gizli servisler dünyasına ince bir göndermeydi; Auster’ın en karmaşık ama en güzel romanıdır bence.
Hazır konu açılmışken, bir de “isteğimi” dile getireyim:
Bizde “casusiye”nin ikinci doğumuna babalık yapan Ahmet Ümit, o güzelim “Sis ve Gece”den sonra bu alanı terk etti. “Çoksatar cinai romanlar” yazıyor artık.
Keşke projektörlerini istihbarat dünyasına yöneltse ve hep casusiye yazsa.
Bu işi en iyi Ahmet Ümit yapar çünkü...
Bir de, “ne ilgisi var” demeyecekseniz, Hamdi Koç...
Kafayı “kadın-erkek” ve “evlilik” sorunsalına takmış Hamdi Koç’ta benzersiz bir yazarlık yeteneği var. İronisi de kıvamında. John Le Carre romanlarında usul usul ilerleyen (kahredici) “zamanı”, bir tek onda yakaladım. Biraz sıksa, entrikayı boşlamasa, çok iyi casusiyeler yazar. Conrad bile yazdı yahu...
Haluk Akter’le ilgili haberlerde “eski gazeteci” ibaresi dikkatinizi çekmiştir.
Epey eskiymiş üstelik. Mesleğe, ülkücülerin Hergün gazetesinde başlamış. Ama ben onu “efsanevi” Nokta dergisinden hatırlıyorum. Polis ve istihbarat dünyasıyla ilgili haberler yapardı.
İstihbaratçı olduğunu o zaman da söylerlerdi de, pek konduramazdık. Koskoca MİT bula bula Haluk Akter’i mi bulacaktı? Daha neler...
Derler ki, “Her gazetede yahut dergide MİT’ten bir ajan bulunur. Bunların kimliğini patronlar da bilmez.”
Bunun gerçeklik derecesini bilmiyorum ama bizde bütün alanları devletin kurduğu, “basın yayın” alanında da bir şekilde “kurucu rol” ifa ettiği, dolayısıyla gizli servis elemanlarını bu alanda da istihdam ettiği bilgisini hiçbir zaman yabana atmadım.
Hayır, gazetenizdeki “görevliyi” bulmak için kafa patlatmayın. Paranoyak olursunuz.
Kritik dönemlerde kim ne yazıyor, nereye trampa yapıyor? Ona bakın.
Benim, bazı gazetelerdeki bazı arkadaşlar için “tahminlerim” var ama bu bilgiyi kendime saklıyorum.
Ahmet Kekeç/Star
Bodrum’da öldürülmüş. Kafasına üç kurşun sıkmışlar. “Aşk cinayeti” olduğunu yazanlar var, “Çift taraflı casustu, Rusya’ya çalışıyordu, infaz edildi” diyenler var...
Haluk Akter’den söz ediyorum.
Son üç ay içinde ölen yahut öldürülen altıncı MİT’çi.
En son, Kocaeli’nde, yalnız yaşayan bir MİT mensubunun, kendi kendine öldüğü haberini okumuştum gazetede. “Kendi kendine” vurgusu dikkatimi çekmişti.
Kendi kendine mi ölür bu MİT’çiler hep?
İntihar oranı da hayli yüksekmiş mensuplar arasında.
Kimi kafasına sıkarmış.
Kimi banyoda bileklerini kesermiş.
Kimi de bir otel odasında...
Son “otel odası” olayının kahramanı, müsteşarlık da yapmış bir mensuptu. İsmini çıkaramadım şu an... Herhalde emekli olmuştur, karısı ve çocukları tarafından terk edilmiştir, bunalıma girmiştir... Bir sabah kaldığı otelin temizlik görevlileri tarafından cesedi bulunmuştur, vs.
Emekli olunur mu bu kurumdan?
Bir şekilde gizli servis işlerine bulaşmış olanlar, “istihbarat dünyasında emeklilik diye bir kategori bulunmadığını” söylerler.
Bilmiyorum...
Haluk Akter’in durumu neydi?
Onu da bilemiyorum.
Haluk Akter cinayeti, birden, John Le Carre okuma isteği depreştirdi içimde... Oray Eğin, bazen ilginç yazılar yazıyor. Bunlardan birinde, Carre’den bahsediyordu. Kravat takmış ve “sisteme teslim olmuş Ahmet Kekeç”ten daha mühim bir konuydu ve “Keşke hep böyle yazılar yazsa” dedirtiyordu.
Epey de ortak kitabımız varmış... “Sunset Park” örneğin... Ama beni Paul Auster’da en çok heyecanlandıran, “Invisible” (Görünmeyen) olmuştu. Haluk Akter’lere, yani gizli servisler dünyasına ince bir göndermeydi; Auster’ın en karmaşık ama en güzel romanıdır bence.
Hazır konu açılmışken, bir de “isteğimi” dile getireyim:
Bizde “casusiye”nin ikinci doğumuna babalık yapan Ahmet Ümit, o güzelim “Sis ve Gece”den sonra bu alanı terk etti. “Çoksatar cinai romanlar” yazıyor artık.
Keşke projektörlerini istihbarat dünyasına yöneltse ve hep casusiye yazsa.
Bu işi en iyi Ahmet Ümit yapar çünkü...
Bir de, “ne ilgisi var” demeyecekseniz, Hamdi Koç...
Kafayı “kadın-erkek” ve “evlilik” sorunsalına takmış Hamdi Koç’ta benzersiz bir yazarlık yeteneği var. İronisi de kıvamında. John Le Carre romanlarında usul usul ilerleyen (kahredici) “zamanı”, bir tek onda yakaladım. Biraz sıksa, entrikayı boşlamasa, çok iyi casusiyeler yazar. Conrad bile yazdı yahu...
Haluk Akter’le ilgili haberlerde “eski gazeteci” ibaresi dikkatinizi çekmiştir.
Epey eskiymiş üstelik. Mesleğe, ülkücülerin Hergün gazetesinde başlamış. Ama ben onu “efsanevi” Nokta dergisinden hatırlıyorum. Polis ve istihbarat dünyasıyla ilgili haberler yapardı.
İstihbaratçı olduğunu o zaman da söylerlerdi de, pek konduramazdık. Koskoca MİT bula bula Haluk Akter’i mi bulacaktı? Daha neler...
Derler ki, “Her gazetede yahut dergide MİT’ten bir ajan bulunur. Bunların kimliğini patronlar da bilmez.”
Bunun gerçeklik derecesini bilmiyorum ama bizde bütün alanları devletin kurduğu, “basın yayın” alanında da bir şekilde “kurucu rol” ifa ettiği, dolayısıyla gizli servis elemanlarını bu alanda da istihdam ettiği bilgisini hiçbir zaman yabana atmadım.
Hayır, gazetenizdeki “görevliyi” bulmak için kafa patlatmayın. Paranoyak olursunuz.
Kritik dönemlerde kim ne yazıyor, nereye trampa yapıyor? Ona bakın.
Benim, bazı gazetelerdeki bazı arkadaşlar için “tahminlerim” var ama bu bilgiyi kendime saklıyorum.
Ahmet Kekeç/Star