''SİZİN BİLİP DE BİZİM BİLMEDİĞİMİZ BİR ŞEY Mİ VAR? BALBAY'I NEDEN GÖREVDEN ALDINIZ?''
Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinden Cumhuriyet Gazetesi Eski Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'ın neden görevden alındığını Cumhuriyet yetkililerine sordu.
Cumhuriyet’teki sevgili arkadaşlarım
PAZAR günü için biraz iç burkucu bir yazı olacak ama kendimi tutamadım.
Çünkü çok üzüldüm.
Bir haftadır yazayım mı yazmayayım mı diye kendi kendimi yokluyor, sorguluyordum.
Güvendiğim bir-iki arkadaşıma sordum, danıştım.
Anlamaya çalıştım, “Mutlaka bir nedeni vardır” diye düşündüm.
“Bu kararı alırken, onun görüşünü de almışsınızdır” diye düşündüm.
Ama dün, Silivri’de hâkim önünde söylenen o sözleri okuyunca, duygularım, akıl, ratio, gerekçe, bahane dinlemez hale geldi.
* * *
Cumhuriyet Gazetesi’ndeki sevgili arkadaşlarım, durup dururken Mustafa Balbay’ı Ankara temsilciliğinden alıp yerine yeni bir meslektaşımızı tayin etmenizi anlamadım.
Anlamadığım için de, Cumhuriyet’e yakıştıramadım.
Lütfen bize izah edin.
Daha mahkeme bitmeden, karar verilmeden nedir bu telaş?
Sizin bilip de bizim bilmediğimiz bir şey mi var?
Mustafa Balbay’ın o sözleri bana dokundu. Çok dokundu.
İsterseniz birlikte bir daha okuyalım:
“İlk müebbet cezamı aldım. Artık Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara temsilcisi değilim, bunun böyle bitmesini istemezdim. Hiç kimse makamlara zamkla yapışmış değil. Ama bu şekilde bitmesini istemezdim. Makam olarak ilk müebbet hapsimi almış bulunuyorum.”
Ya hemen arkasından gelen şu sitem, sevgili arkadaşlarım, size hiç mi koymadı mı, hiç mi ağırınıza gitmedi:
“Gazeteciliğin en önemli makamının muhabirlik olduğunu düşünüyorum. Kalemimi, gücümün yettiğince kullanacağım. Oradan da müebbet almamayı diliyorum.”
Sevgili arkadaşlarım, Balbay’ın “Oradan da” diye kastettiği şeyin ne olduğunu herhalde anlıyorsunuz değil mi?
Gazeteden atılmak...
Demek ki bu karar onda böyle bir duyguyu da yaratmış.
Biliyorum asla böyle bir şey düşünmediğinizi ama mahkemeden bile önce davranıp bu tayini yapmanızı yine de anlamadım.
İlhan Selçuk, darbe iddiasıyla, kimbilir kaçıncı “1 Numara” olarak yargılanıp, hayata küsmüşken, bu duyguyla, kendini bir sona hazırlamaya çalışırken, Mustafa Balbay, dünyanın hiçbir adil ülkesinde görülmeyecek süredir içerde tutulurken, bu karar ne?
Yeni gelen arkadaşımız alınmasın. İyi bir gazeteci olduğunu, Sedat Ergin gibi güçlü bir referanstan biliyorum.
Hadi zorluğunuz vardı, büroda işler iyi gitmiyordu vs; küçücük bir formül bulunamaz mıydı?
Mesela, “Temsilci vekili” gibi bir ifade.
* * *
Cumhuriyet’te bir süredir yeni bir yayıncılık anlayışının hâkim olmaya başladığını görüyorum.
Bence iyi de yapıyorlar.
Ama bu arayış, İlhan Selçuk’a, Mustafa Balbay’a karşı daha sıcak ve duygusal bir dayanışma duygusu hakkında şüphe duyulmasına yol açmamalı.
Şuna inanın kesinlikle suçlayıcı bir havada değilim.
Cumhuriyet’in iç meselesine burnumu sokmak gibi bir haddimi bilmezlik haletiruhiyesi içinde hiç değilim.
Ama, sadece bir okuyucu olarak bu duygularımı saklayamıyorum.
Bizlere bu tayini anlatmanız lazım.
Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu?
Köşesini yerinde tutuyorsunuz, makamını alıyorsunuz.
Makam yazıdan daha mı tehlikeli, daha mı acildi?
* * *
Sevgili İbrahim, Cüneyt Abi, Emre Hocam, Alev Bey, sevgili Hikmet, sevgili Ali Sirmen, sevgili Orhan Bursalı.
Ve bütün öteki arkadaşlarım.
Diyorum ki, “Ben bunu anlamıyorum”.
Ama bu ben’im. Duygusal bir adam işte.
Bunun rasyonel bir izahı vardır elbet diye düşünmek, inanmak istiyorum.
Cumhuriyet bir fikir gazetesi.
Köşesini sembolik olarak boş bırakmanın bir manası var diyorsanız, makamını da tutmanın bir manası olmalı değil mi?
Bütün Barış Derneği Davası boyunca Ali Sirmen’i şerefle taşımış bir gazeteden beklenen bu değil midir?
Nedir bu, lütfen bize açıklayın.
Çünkü Silivri’deki sitem bana çok koydu.
Eminim sizlere de dokunmuştur.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet
PAZAR günü için biraz iç burkucu bir yazı olacak ama kendimi tutamadım.
Çünkü çok üzüldüm.
Bir haftadır yazayım mı yazmayayım mı diye kendi kendimi yokluyor, sorguluyordum.
Güvendiğim bir-iki arkadaşıma sordum, danıştım.
Anlamaya çalıştım, “Mutlaka bir nedeni vardır” diye düşündüm.
“Bu kararı alırken, onun görüşünü de almışsınızdır” diye düşündüm.
Ama dün, Silivri’de hâkim önünde söylenen o sözleri okuyunca, duygularım, akıl, ratio, gerekçe, bahane dinlemez hale geldi.
* * *
Cumhuriyet Gazetesi’ndeki sevgili arkadaşlarım, durup dururken Mustafa Balbay’ı Ankara temsilciliğinden alıp yerine yeni bir meslektaşımızı tayin etmenizi anlamadım.
Anlamadığım için de, Cumhuriyet’e yakıştıramadım.
Lütfen bize izah edin.
Daha mahkeme bitmeden, karar verilmeden nedir bu telaş?
Sizin bilip de bizim bilmediğimiz bir şey mi var?
Mustafa Balbay’ın o sözleri bana dokundu. Çok dokundu.
İsterseniz birlikte bir daha okuyalım:
“İlk müebbet cezamı aldım. Artık Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara temsilcisi değilim, bunun böyle bitmesini istemezdim. Hiç kimse makamlara zamkla yapışmış değil. Ama bu şekilde bitmesini istemezdim. Makam olarak ilk müebbet hapsimi almış bulunuyorum.”
Ya hemen arkasından gelen şu sitem, sevgili arkadaşlarım, size hiç mi koymadı mı, hiç mi ağırınıza gitmedi:
“Gazeteciliğin en önemli makamının muhabirlik olduğunu düşünüyorum. Kalemimi, gücümün yettiğince kullanacağım. Oradan da müebbet almamayı diliyorum.”
Sevgili arkadaşlarım, Balbay’ın “Oradan da” diye kastettiği şeyin ne olduğunu herhalde anlıyorsunuz değil mi?
Gazeteden atılmak...
Demek ki bu karar onda böyle bir duyguyu da yaratmış.
Biliyorum asla böyle bir şey düşünmediğinizi ama mahkemeden bile önce davranıp bu tayini yapmanızı yine de anlamadım.
İlhan Selçuk, darbe iddiasıyla, kimbilir kaçıncı “1 Numara” olarak yargılanıp, hayata küsmüşken, bu duyguyla, kendini bir sona hazırlamaya çalışırken, Mustafa Balbay, dünyanın hiçbir adil ülkesinde görülmeyecek süredir içerde tutulurken, bu karar ne?
Yeni gelen arkadaşımız alınmasın. İyi bir gazeteci olduğunu, Sedat Ergin gibi güçlü bir referanstan biliyorum.
Hadi zorluğunuz vardı, büroda işler iyi gitmiyordu vs; küçücük bir formül bulunamaz mıydı?
Mesela, “Temsilci vekili” gibi bir ifade.
* * *
Cumhuriyet’te bir süredir yeni bir yayıncılık anlayışının hâkim olmaya başladığını görüyorum.
Bence iyi de yapıyorlar.
Ama bu arayış, İlhan Selçuk’a, Mustafa Balbay’a karşı daha sıcak ve duygusal bir dayanışma duygusu hakkında şüphe duyulmasına yol açmamalı.
Şuna inanın kesinlikle suçlayıcı bir havada değilim.
Cumhuriyet’in iç meselesine burnumu sokmak gibi bir haddimi bilmezlik haletiruhiyesi içinde hiç değilim.
Ama, sadece bir okuyucu olarak bu duygularımı saklayamıyorum.
Bizlere bu tayini anlatmanız lazım.
Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu?
Köşesini yerinde tutuyorsunuz, makamını alıyorsunuz.
Makam yazıdan daha mı tehlikeli, daha mı acildi?
* * *
Sevgili İbrahim, Cüneyt Abi, Emre Hocam, Alev Bey, sevgili Hikmet, sevgili Ali Sirmen, sevgili Orhan Bursalı.
Ve bütün öteki arkadaşlarım.
Diyorum ki, “Ben bunu anlamıyorum”.
Ama bu ben’im. Duygusal bir adam işte.
Bunun rasyonel bir izahı vardır elbet diye düşünmek, inanmak istiyorum.
Cumhuriyet bir fikir gazetesi.
Köşesini sembolik olarak boş bırakmanın bir manası var diyorsanız, makamını da tutmanın bir manası olmalı değil mi?
Bütün Barış Derneği Davası boyunca Ali Sirmen’i şerefle taşımış bir gazeteden beklenen bu değil midir?
Nedir bu, lütfen bize açıklayın.
Çünkü Silivri’deki sitem bana çok koydu.
Eminim sizlere de dokunmuştur.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet