"SİZ CUMHURBAŞKANINDAN ÜSTÜNSÜNÜZ!... O SİZİN AYAĞINIZA GELSİN!...." KİM BU CUMHURBAŞKANINDAN ÜSTÜN OLAN YAZARLAR?....

Bir gün Cumhurbaşka´nıyla görüşmek isterseniz de siz çağırırsınız, o size uymak zorunda kalır. Hayatın protokolünde bir yazar her zaman devlet başkanından önde gelir. O sizi değil, siz onu çağırırsınız.

Sayın Doğan Hızlan, Sayın Selim İleri, Sayın Adalet Ağaoğlu, Sayın Elif Şafak: Cumhurbaşkanı´nın davetine gitmeyin. Fikir sofrası için diğer davetliler Hilmi Yavuz ve Rasim Özdenören´i katmıyorum bu çağrıma. Hilmi Yavuz, Fethullah Gülen cemaati de olmak üzere nereye çağrılsa oraya gidebilecek bir yapıda zaten. Yeter ki bir yere angaje olabilme ihtimali doğsun, koşa koşa gider Hilmi Yavuz ilk olarak o çevrelere teslim olur... Rasim Özdenören de İslamcı kesimden bir yazar, Yeni Şafak´ta yazıyor. Yeni Şafak´ın herhangi bir yazarına böyle bir çağrı yapmak da totolojiden ibaret...

Ama ya diğer yazarlar...

Doğan Hızlan, bizzat Cumhurbaşkanı´nın seçilmesine karşı tavır alan bir gazetenin yayın danışmanı. Basının amiral gemisinin yönetim katında oturuyor, aynı zamanda o gazetede bu ülkenin yazar-çizerlerinin bir nev´i gönüllü temsilcisi, medyanın entelektüel hayata olan köprüsü... Hürriyet, Cumhurbaşkanı´na karşı bir duruş almış bir gazete. Bir akşam yemeği uğruna bundan vazgeçilir mi?

Selim İleri, 80´li yıllarda sol entelektüel hayatı romanlarına taşıyarak ölümsüzleştirmiş bir isim. Yıllardır da İstanbul kültürünü savunuyor, İstanbulluluğun yaşaması için yazıyor, gelenekleri hatırlatıyor. Oysa bu Cumhurbaşkanı ve onu seçen hükümet tam da Selim İleri´nin nostaljisini yaptığı değerleri yerle bir ediyor. Kendisini nasıl bağdaştırabilir bu kültürle Selim İleri? İstanbulluğun da azınlık olmak anlamına geldiği bir ortamda, kültürel azınlık kalmış bir Selim İleri o sofrada ne yapacak?

Elif Şafak... Son yıllarda eşi üzerinden "cemaate" yakınlaşmış olabilir, son romanında İslami unsurları arttırmış ve o "çevrenin" beğenisi kazanmış da. Ama unutmaması gerekir ki onun 301´le yargılanmasına sebep olan AKP hükümetiydi. Bakanlığı döneminde Abdullah Gül´ün altında imzası bulunan bir yasayla "zulüm gören yazar" oldu, romanındaki karakter o yüzden yargılandı, hamileyken bu acıları çekmek zorunda kaldı. Bugün romanları Amerika´da direkt basılan bir yazar olarak gidip kendisini sırf bu 301 geçmişinden dolayı Abdullah Gül´ün fikir sofrasında süs yapmasına ne gerek var?

Peki ya Adalet Ağaoğlu... İsmi edebiyatta bir duruşun karşılığı değil mi? Yer yer yaptığı çıkışlar, muhalif tavrıyla kendini Cumhurbaşkanı´nın fikir sofrasına ne kadar yakıştırıyor? Yıllar önce Demirel´in Cumhurbaşkanlığında yine Köşk´e çağrılmış, epey tantananın ardından gitmiş, bir de elinden ödül almıştı. Bugünkü Cumhurbaşkanı Demirel kadar merkezde değil bir kere, ayrıca eski hataların telafisi belki de şimdidir...

Türkiye´nin önemli yazarları... Reddedin bu daveti. Düşünce hayatına sürekli engeller koyan bir devletin başkanına, her istedikleri yasayı yüzde 46´ya dayanarak çıkartan bir hükümeti onaylayan o yüce merciye işlerin bu kadar kolay olmadığını gösterin...

En başta Köşk´e davet edilme kriterlerine bir bakın ve ona göre kendinizi konumlandırın. Dünyanın en büyük soykırımının sorumlularının ağırlandığı bir yer oldu Çankaya Köşk´ü. Bütün dünya Sudan´a karşı tavır koyuyor, Türkiye bağrına basıyor.

Bu Köşk´e mi davet edilmek istiyorsunuz? Yoksa meslek hayatını Cumhurbaşkanı´nı yüceltmeye adamış gazetecilerin sık sık uğradıkları Köşk´e mi?

Yazar olmak aynı zamanda muhalif olmaksa, bu daveti kabul etmek mümkün müdür, bunu da düşünün.

Sizden tavır koymaktır.

Madem bunca yıldır kitaplarınızda duruş sahibi oldunuz, bir kez daha bu dur