SİYAD ÖDÜLLERİNİN ARDINDAN: 9 DALDA ADAY OLAN GÖLGELER VE SURETLER'E NEDEN ÖDÜL YOK?
Medyaradar sinema-tv yazarı Murat Tolga Şen, 9 dalda SİYAD ödüllerine aday olan Gölgeler ve Suretler filmine neden ödül verilmediğini sorguladı...
Sinema Yazarları Derneği SİYAD’ın her yıl verdiği prestij ödülleri dün akşam da kar kış kıyamet bir havada yapıldı. Hava muhalefetine rağmen salonun dolu olması bir önceki yıl düşünüldüğünde memnun edici bir gelişme...
Törenin sunum ayrıntılarına girmek istemiyorum. Geçmişin hatalarından ve kazançlarından asla faydalanılmayan, her yıl aynı acemilikle yapılan bir tören sunuş geleneğimiz var. Bunun Siyad ödülleriyle de alakası yok. Altın Portakal’da da, Altın Koza’da da, her yerde aynı.... Bu yıl TV yayını yoktu, yoğun kar yağışı yüzünden gidemedim de ama salondaki dostlar sağolsun Twitter’dan ve Facebook’tan sürekli bir bilgi beslemesi yaptılar. Hani neredeyse oradaydık diyeceğim. Sosyal medyanın faydaları saymakla bitmez!
Bir önceki yazımda Ekşi Sözlük’te Siyad ödülleri için "Reha Erdem ve Nuri Bilge Ceylan’ı ödüllendirme gecesi" deniyor diye yazmıştım hatırlarsanız... Dün gece ödüller bu yaftalamayı haklı çıkaracak türden dağıtıldı yine... Elbette, Bir Zamanlar Anadolu’da iyi bir film, bir eleştirmenin en güzel rüyası adeta... Filmi ilk kez Adana’da izledim ve bir başyapıt olduğunu düşünüyorum. O sebeple tutup da,"Neden BZA’ya bu kadar çok ödül verdiniz?" demenin bir manası olamaz. Benim merak ettiğim, 9 dalda ödüle aday olan Gölgeler ve Suretler’in nasıl tek bir ödül dahi alamadığı?
Aslına bakarsanız merak ettiğim falan da yok, sebebini bildiğim ve kalemimin yettiğince anlatmak istediğim bir şey bu... Şahidiyle ispatlıdır; bir gece önce, Derviş Zaim’in filminin PR’ını yapan arkadaşımıza da o törenden, o filme tek bir ödül çıkmayacağını söylemiştim. Derviş Zaim acemi bir yönetmen mi ya da Gölgeler ve Suretler kötü bir film mi, senaryosu çalakalem mi yazılmış, oyuncuları çok mu kötü oynamış..? Hayır, Kıbrıs gibi her zaman kanayan bir yaraya parmak basmış ve 2011 yılının en güçlü ve çarpıcı işlerinden birini ortaya çıkarmıştı sevgili Zaim... Filmin, geçen Mayıs ayında, Kıbrıs’ta tarafsız bölgede yapılan galasına katıldım. Kıbrıslı Rumlar ve Türkler filmi birlikte izlediler ve birlikte ağladılar... İki toplumu da gücendirmeden aynı duyarlılık noktasında birleştirmek sanırım bir ustalık meselesi...
Fakat ne gariptir ki sadece Siyad jürisi ödülüyle ayrıldığı 47. Antalya Altın Portakal Yarışması’ndaki galasının ertesinde gördüğüm manzara beni bazı konularda düşünmeye sevketti. Türk entelijansiyası içinde eser miktarda milliyetçi bir bakış açısı bulunduran her şeyi şiddetle reddetmeye ve sahiplenmemeye and içmiş gibi görünüyor. Bu reddediş o kadar komik hallere yol açabiliyor ki! Altın Portakal galası sonrası bindiğimiz servis minibüsünde sevgili Derya Alabora’nın ağzından çıkan "Derviş Kıbrıs meselesini nereden biliyor ki!" sözü bunun acıklı bir örneği... Çok sevdiğim ağabeyim, Birgün gazetesi yazarı Cüneyt Cebenoyan ve Yüksel Aksu olayın şahididir. Öyle ya! Akrabaları Türklere uygulanan şiddetten çok çekmiş olan doğma büyüme Kıbrıslı yönetmen Derviş Zaim nereden bilecek neler yaşandığını!
Marifet Siyad’ı suçlamak değil, amaçta o değil zaten. Türkiyeli entelektüel bakış açısı, "öteki"yi anlamak çabasında kendini fazla sıfırlayan, empati yapayım derken günah çıkaran tuhaf bir duygusallığa sahip. Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarımızın zalim değil de mazlum olabilme ihtimallerini, çoluk çocuk demeden öldürüldükleri gerçeğini kabul etmek bile istemiyor bu duygusallık. Bu iş öyle bir noktaya geldi ki, artık hangi eleştirmenin hangi filmden hoşlanacağı ya da nefret edeceği başından belli! Amerikan indie* sinemasının içine düştüğü politik tuzağa biz de yakalanmak üzereyiz ve belki de çoktan yakalandık! Politik duruş sinemanın önüne geçiyor ve bazı filmler gereğinden fazla kıymetlendiriliyor. Oysa, Gölgeler ve Suretler’in "insan hikayeleri" anlatmaktan başka bir suçu da yok... İddia ediyorum; sevgili Zaim aynı filmi çekip, senaryoda bazı değişikliklerle olayı Kıbrıs’tan Güneydoğuya taşısa aldığı ödülleri evde koyacak yer bulamazdı! Çok güçlü bir meselesi, haklılığı olmasına rağmen sinemasal yeterlilikler açısından vasat dahi olamayan Press’in şimdiye kadar ki adaylıkları ve aldığı ödülleri de bu duygusallıkla açıklayabilirim. Formülü artık iyice çözen kimi sinemacıların festivalleri hedefleyerek çektikleri filmlerin geldiği noktayı da 48. Altın Portakal’da tecrübe ettik. Katlanılamayacak kadar kötü işleri memleketin en büyük film festivalinde izleme onuruna sahip olduk!
Nihayetinde, 2011’in en iyi filmlerinden olmasına rağmen kıymeti bilinmeyen Gölgeler ve Suretler’in bahtsızlığı devam ediyor. Ödüllerin ağırlıkla Bir Zamanlar Anadolu’ya, kalanların ise benim için iç kıyıcı bir seyirci işkencesinden başka bir anlam ifade etmeyen Saç’a verileceğini çok güçlü hislerle tahmin ediyordum. fakat hiç kimse beni muhteşem Popi Avraam’ın, Press’in Asiye Dinçsoy’undan daha kötü oynadığına, Hazar Ergüçlü’nün ilk kez kamera karşısına geçmesine rağmen olağanüstü bir karakter ortaya çıkartamadığına, Derviş Zaim’in çok dengeli ve olay örgüsü sağlam bir senaryo yazmadığına inandıramaz. Yılın en iyisi Osman Alkaş gibi oyuncularının aday dahi gösterilmediği filmin dün gece en az 3-4 ödülü vardı ama takdir Siyad’lıların.
Yine de Siyad ödülleri çok önemlidir. Sinema’nın ticaret, eğlence ya da mal olarak ağır bastığı bir terazinin öte tarafı için gerekli bir ağırlık... Sinemamıza hayırlı olsun.
Not: Dernek başkanı Tunca Arslan, açılış konuşmasında isim vermeden Öteki Sinema blogunun başına gelen sansür belasını eleştirmiş. Bu duyarlılık için teşekkürler ama Öteki Sinema’cılar aradan geçen günlere rağmen dün akşam dışında tavrını belli etmeyen Siyad’dan kurumsal bir destek bekliyor hala...
*indie: Independent: bağımsız sinema için kullanılan kısaltma...
twitter.com/murattolga
Törenin sunum ayrıntılarına girmek istemiyorum. Geçmişin hatalarından ve kazançlarından asla faydalanılmayan, her yıl aynı acemilikle yapılan bir tören sunuş geleneğimiz var. Bunun Siyad ödülleriyle de alakası yok. Altın Portakal’da da, Altın Koza’da da, her yerde aynı.... Bu yıl TV yayını yoktu, yoğun kar yağışı yüzünden gidemedim de ama salondaki dostlar sağolsun Twitter’dan ve Facebook’tan sürekli bir bilgi beslemesi yaptılar. Hani neredeyse oradaydık diyeceğim. Sosyal medyanın faydaları saymakla bitmez!
Bir önceki yazımda Ekşi Sözlük’te Siyad ödülleri için "Reha Erdem ve Nuri Bilge Ceylan’ı ödüllendirme gecesi" deniyor diye yazmıştım hatırlarsanız... Dün gece ödüller bu yaftalamayı haklı çıkaracak türden dağıtıldı yine... Elbette, Bir Zamanlar Anadolu’da iyi bir film, bir eleştirmenin en güzel rüyası adeta... Filmi ilk kez Adana’da izledim ve bir başyapıt olduğunu düşünüyorum. O sebeple tutup da,"Neden BZA’ya bu kadar çok ödül verdiniz?" demenin bir manası olamaz. Benim merak ettiğim, 9 dalda ödüle aday olan Gölgeler ve Suretler’in nasıl tek bir ödül dahi alamadığı?
Aslına bakarsanız merak ettiğim falan da yok, sebebini bildiğim ve kalemimin yettiğince anlatmak istediğim bir şey bu... Şahidiyle ispatlıdır; bir gece önce, Derviş Zaim’in filminin PR’ını yapan arkadaşımıza da o törenden, o filme tek bir ödül çıkmayacağını söylemiştim. Derviş Zaim acemi bir yönetmen mi ya da Gölgeler ve Suretler kötü bir film mi, senaryosu çalakalem mi yazılmış, oyuncuları çok mu kötü oynamış..? Hayır, Kıbrıs gibi her zaman kanayan bir yaraya parmak basmış ve 2011 yılının en güçlü ve çarpıcı işlerinden birini ortaya çıkarmıştı sevgili Zaim... Filmin, geçen Mayıs ayında, Kıbrıs’ta tarafsız bölgede yapılan galasına katıldım. Kıbrıslı Rumlar ve Türkler filmi birlikte izlediler ve birlikte ağladılar... İki toplumu da gücendirmeden aynı duyarlılık noktasında birleştirmek sanırım bir ustalık meselesi...
Fakat ne gariptir ki sadece Siyad jürisi ödülüyle ayrıldığı 47. Antalya Altın Portakal Yarışması’ndaki galasının ertesinde gördüğüm manzara beni bazı konularda düşünmeye sevketti. Türk entelijansiyası içinde eser miktarda milliyetçi bir bakış açısı bulunduran her şeyi şiddetle reddetmeye ve sahiplenmemeye and içmiş gibi görünüyor. Bu reddediş o kadar komik hallere yol açabiliyor ki! Altın Portakal galası sonrası bindiğimiz servis minibüsünde sevgili Derya Alabora’nın ağzından çıkan "Derviş Kıbrıs meselesini nereden biliyor ki!" sözü bunun acıklı bir örneği... Çok sevdiğim ağabeyim, Birgün gazetesi yazarı Cüneyt Cebenoyan ve Yüksel Aksu olayın şahididir. Öyle ya! Akrabaları Türklere uygulanan şiddetten çok çekmiş olan doğma büyüme Kıbrıslı yönetmen Derviş Zaim nereden bilecek neler yaşandığını!
Marifet Siyad’ı suçlamak değil, amaçta o değil zaten. Türkiyeli entelektüel bakış açısı, "öteki"yi anlamak çabasında kendini fazla sıfırlayan, empati yapayım derken günah çıkaran tuhaf bir duygusallığa sahip. Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarımızın zalim değil de mazlum olabilme ihtimallerini, çoluk çocuk demeden öldürüldükleri gerçeğini kabul etmek bile istemiyor bu duygusallık. Bu iş öyle bir noktaya geldi ki, artık hangi eleştirmenin hangi filmden hoşlanacağı ya da nefret edeceği başından belli! Amerikan indie* sinemasının içine düştüğü politik tuzağa biz de yakalanmak üzereyiz ve belki de çoktan yakalandık! Politik duruş sinemanın önüne geçiyor ve bazı filmler gereğinden fazla kıymetlendiriliyor. Oysa, Gölgeler ve Suretler’in "insan hikayeleri" anlatmaktan başka bir suçu da yok... İddia ediyorum; sevgili Zaim aynı filmi çekip, senaryoda bazı değişikliklerle olayı Kıbrıs’tan Güneydoğuya taşısa aldığı ödülleri evde koyacak yer bulamazdı! Çok güçlü bir meselesi, haklılığı olmasına rağmen sinemasal yeterlilikler açısından vasat dahi olamayan Press’in şimdiye kadar ki adaylıkları ve aldığı ödülleri de bu duygusallıkla açıklayabilirim. Formülü artık iyice çözen kimi sinemacıların festivalleri hedefleyerek çektikleri filmlerin geldiği noktayı da 48. Altın Portakal’da tecrübe ettik. Katlanılamayacak kadar kötü işleri memleketin en büyük film festivalinde izleme onuruna sahip olduk!
Nihayetinde, 2011’in en iyi filmlerinden olmasına rağmen kıymeti bilinmeyen Gölgeler ve Suretler’in bahtsızlığı devam ediyor. Ödüllerin ağırlıkla Bir Zamanlar Anadolu’ya, kalanların ise benim için iç kıyıcı bir seyirci işkencesinden başka bir anlam ifade etmeyen Saç’a verileceğini çok güçlü hislerle tahmin ediyordum. fakat hiç kimse beni muhteşem Popi Avraam’ın, Press’in Asiye Dinçsoy’undan daha kötü oynadığına, Hazar Ergüçlü’nün ilk kez kamera karşısına geçmesine rağmen olağanüstü bir karakter ortaya çıkartamadığına, Derviş Zaim’in çok dengeli ve olay örgüsü sağlam bir senaryo yazmadığına inandıramaz. Yılın en iyisi Osman Alkaş gibi oyuncularının aday dahi gösterilmediği filmin dün gece en az 3-4 ödülü vardı ama takdir Siyad’lıların.
Yine de Siyad ödülleri çok önemlidir. Sinema’nın ticaret, eğlence ya da mal olarak ağır bastığı bir terazinin öte tarafı için gerekli bir ağırlık... Sinemamıza hayırlı olsun.
Not: Dernek başkanı Tunca Arslan, açılış konuşmasında isim vermeden Öteki Sinema blogunun başına gelen sansür belasını eleştirmiş. Bu duyarlılık için teşekkürler ama Öteki Sinema’cılar aradan geçen günlere rağmen dün akşam dışında tavrını belli etmeyen Siyad’dan kurumsal bir destek bekliyor hala...
*indie: Independent: bağımsız sinema için kullanılan kısaltma...
twitter.com/murattolga