SIRRI SÜREYYA'NIN O SIRRI ORTAYA ÇIKTI! BU FOTOĞRAF NASIL KAÇIRILDI?(MEDYARADAR/ÖZEL)

12 Haziran seçimlerinde bağımsız milletvekili adayı olan Radikal gazetesi eski yazarı Sırrı Süreyya Önder'in cezaevi fotoğrafını kaçırdığı ortaya çıktı.O sırrı yazar Sezai Sarıoğlu Facebook'ta paylaştı.

12 Haziran seçimlerinde bağımsız milletvekili adayı olan Radikal gazetesi eski yazarı Sırrı Süreyya Önder’in 12 Eylül İhtilali sonrasında gerçekleşen tutuklamalarla konulduğu cezaevine girişte çektirilen fotoğrafı çalarak sırra kadem bastığı ortaya çıktı.

Sırrı Süreyya Önder’in cezaevinden arkadaşı yazar Sezai Sarıoğlu bu fotoğrafın hikayesini önce O’nun ağzından, daha sonra da kendi satırlarıyla anlattı.İşte o satırlar...


“Cezaevine girerken, önce parmak izini alıyorlar, sonra küçük bir tahtaya tebeşirle adını yazıp, eline tutuşturup fotoğrafını çekiyorlar. Tahliye olurken o fotoğrafla seni karşılaştırıyorlar; ’doğru kişi mi tahliye oluyor?’ diye. Ulucanlar Cezaevi’ne sevk edilirken nizamiyeye alındım. Asker künyeyi açtı, o fotoğrafla beni karşılaştırdı. Bir ara arkasını döndüğünde, yıldırım hızıyla o fotoğrafı künyeden söküp cebime attım. Asker fark etseydi herhalde kırılmadık yerimi bırakmazdı. O fotoğrafı öyle kaçırdım. Oradan bir anım olsun istedim.” (Sırrı Süreya Önder)

Arkadaş Sırrı’nın cümle kapısından geçip sözü Gülten Akın’ın “İlahiler” isimli şiir kitabına getirip bir hatıramı aktarmak isterim. Dönemin en önemli kitaplarından ’İlahiler’ yayımlandıktan (Kasım 1983) aylar sonra elimize geçtiğinde Samsun Askeri (C)ezaevi’nde hücredeydim. (1984 sonbaharı) Koğuştaki arkadaşlar, pelur kağıdına karınca makamı harflerle “İlahiler”den şiirler yazıp, kalbini devlet teslim almamış bir askerin nöbetinde gönderirler, şiiri ezberledikten sonra, kimse zarar görmesin diye yok ederdim... O yıllarda yarı-çıplak halde eşyasız bir hücrede yapılan traji-komik “aramalar” bana, Can Yücel’in Adana Hapishanesi’nde yazdığı’ Dahası var: Cırcırlı’dan Kapıaltına geçerken, artık, silah yerine,/ Şiir arıyorlar üstümde o günden beri...’ dizelerini anımsatır... Sözü uzatmadan, oğlu Mamak’ta yatan “Bacıyan-ı Rum” şairana Gülten Akın’ın dizelerine dönelim: “Oysa/ Kim harlandırıp yüreğindeki ateşi/ Kıyametini büyütmezse/ Ve hesaplaşmazsa kendiyle/ Ateşten kurtulamayacaktır// Kim doğruysa aramalı/ Yusuf’u Kenan kuyusunda/ Değilken Mısır’a sultan/ Sen ey inanan/ Aracısız konuş kendinle” Ve hatıradan büyük tarihten küçük geçmiş zamanı düşünelim. O günden aklımda kalan iki dizeyi paylaşmasam devrime zarar: “İnsanlar bir gülü bir senetle/ Değiştirmeye alıştılar/ insanlar başka insanların hayatını...” Hapishane, devlet kiridir... “Demirle Pas Arasında İlahi” şiiri şöyle başlar: “Nergisle güz gülü arasında/ Beş yıldır beş uzun yıldır/ (...)/ Seyranla Mamak/ Beş yıldır beş uzun yıldır/ Sesin örselenmiş duruşun tetikte/ / Bizim için seçilip ayrılmış/ İpte kurutulmuş sözcüklerle/ Yalnız öyle sözcüklerle/ Konuşuyoruz, konuşmak denirse...” Arkadaş Sırrı’nın siyah-beyaz fotoğrafını unuttuğumuz sanılmasın. Ama ondan önce, zalimleri şiirle özetlesin şairana: “Onların/ Çimen bitmez bastıkları yerde/ Sevgi buruşur...” Bu fotoğraf bize ne söyler? Başta Kürt halkına ve devrimcilerine yapılan sömürge tipi işkence mekanı Diyarbakır Cezaevi olmak üzere, Mamak, Metris ve tüm (c)ezaevlerindeki zulmü söyler... Sırrı’nın, devrim çabukluğu ile devletten “çalarak” sırra kadem basmış fotoğrafı bize ne söyler? Taşıma zulüm ile devlet çarkının dönmeyeceğini, günü gelince halkların tarihin marangoz hatası devleti suçüstü yapacağını söyler... Cemal Süreya, “Aritmetik iyi, kuşlar pekiyi” demişti... Ben de gecenin bu saatinde, yirmi dört ayar arşiv kıymetindeki fotoğraf pekiyi, arkadaş Sırrı halklar kere yıldızlı pekiyi, diyorum... Devrim utandırmasın....(Sezai Sarıoğlu)

MEDYARADAR/ÖZEL