SIRRI SÜREYYA ÖNDER İLE ATIŞAN SABAH MUHABİRİNİN SAVUNMASI İSTENDİ!
24 Nisan dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında Sırrı Süreyya Önder ile "atışan" Sabah muhabirinden savunma istendiğini okur temsilcisi Yavuz Baydar açıkladı.
Polemiğe girişmek
Gazeteci, habercilikle "taraf tutmak" arasındaki çizgiyi nasıl çekecek? Mesleki faaliyet "özdeşleşme", "militanlık" veya "aktivizm" ile örtüşür mü?
Hafta içinde, Ankara’da SABAH muhabirinin karıştığı bir "atışma", onu sadece bir haberin "öznesi" haline getirmekle kalmadı, aynı zamanda bu soruları dagündemin baş köşesine oturttu.
Olay, Çarşamba günü TBMM’de, BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in 24 Nisan dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında yaşandı.
BDP’nin Ermeni Tehciri ile ilgili araştırma önergesi vereceğini, 24 Nisan’ın "Ermeniler için ulusal yas günü" ilan edilmesini isteyeceğini anlatan Önder’in "İttihat -Terakki’nin birinci elden sorumlusu olduğu, sonra Cumhuriyet’in hafıza imhasıyla unutturmaya çalıştığı bir politika yaşandı. Her dilde bunun karşılığı soykırımdır" sözlerine, SABAH muhabiri Uğur Becerikli, "demagoji yapıyorsunuz, soykırımı kim yaptı, siz tarihçi misiniz" diyerek yüksek sesle müdahale etti. Becerikli, "sizin suçladığınız o zihniyet sizin maaşınızı veriyor" suçlamasını da yöneltti.
Atışmanın tırmanması ardından TBMM’de görevli haberciler Becerikli ile Önder’in arasını yumuşatmak için çaba sarfettiler.
Ama olay, toplantı konusunu gölgede bıraktı.
Becerikli, Meclis’te ağırlıklı olarak MHP’yi izleyen bir muhabir. SABAH’a bazı okurlardan gelen tepkiler üzerine, görüşlerini istedim. Okurlarla şunu paylaştı. "Önceden bir hazırlığım olmamasına rağmen Önder’in konuşması ve bahsettiği konunun hassasiyeti, bazı soruları sormamı gerektirdi. Ancak sonrasında sorular maksadını aşarak karşılıklı tartışılıyormuş havasına dönüştü. Soruların içeriği konusunda Önder de ben de hâlâ farklı görüşteyiz. Ancak soru soruş şeklimin adeta bir sorgulamaya dönüşmesinden ve tartışıyormuş görüntüsü vermesinden dolayı duyduğum üzüntüyü kendisine de ilettim. Hem kendisinden, hem de siyasetin kendisinden bu konuda sorumlu bir gazeteci olarak özür dilediğimi bildirdim. Kendisi de her zamanki sıcak yaklaşımıyla ’hakkını helal ettiğini’ söyledi. Konunun geldiği noktadan dolayı hâlâ üzüntü yaşamaktayım. Gerçekten üzüntüm tarifsiz. BDP’li siyasetçilerle genel kurulda ve kuliste bugüne kadar herhangi bir sorun yaşamadık. Dilerim bundan sonra da olmaz. Ancak tamamen olayın hassasiyeti ve soruların maksadını aşmasından kaynaklı bir durum oluştu."
SABAH Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu da olanlardan ötürü üzgün. O sırada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile beraber Bosna’da olduğunu anlatan Müderrisoğlu, "Tatsız bir olay. Ne gazetecilik duruşu ne de kurumsal kodlarla örtüşen bir davranış bu. Kabul edilemez" dedi. Toplantıya muhabirin kendi tasarrufuyla katılması konusunda da rahatsızlığını paylaştı.
Becerikli’den bir savunma istediğini de ekledi.
TGC’nin Hak ve Özgürlükler Bildirgesi 17’nci maddesi şöyle diyor: "Gazeteci devleti yönetenlerin belirlediği ulusal ve uluslararası politikalar konularında önyargılara değil halkın haber alma hakkına dayanır. Onu mesleğin temel ilkeleri ve özgürlükçü demokrasi kaygıları yönlendirir."
Bildirgede gazetecinin bir siyasi görüşle "özdeşleşmemesi" uyarısı da var.
Bu olay, mesleğin abc’sini hatırlatıcı nitelikte. Habercinin görevi halkın haber alma hakkı adına sormak; anlamak; veri-bilgi toplamak, olguları araştırmak.
Haber öznesi kişi ve kurumlarla tartışma, polemik, atışma yapmak değil. Görev alanını belirleyen çizgi, bu noktada aşılmış olur.
Aşmada ısrarlı olanlara okur haklı olarak "sen o zaman git habercilik yerine siyaset yap" der.
Haberciye ve kurumun saygınlığına gölge düşmemesi için gelişmeleri ’kendini ve şahsi kanaatleri içine katmadan’ aktarmak, hatırlatmak bile gereksiz, ’birinci vazife’dir.
Yavuz Baydar/Sabah
Gazeteci, habercilikle "taraf tutmak" arasındaki çizgiyi nasıl çekecek? Mesleki faaliyet "özdeşleşme", "militanlık" veya "aktivizm" ile örtüşür mü?
Hafta içinde, Ankara’da SABAH muhabirinin karıştığı bir "atışma", onu sadece bir haberin "öznesi" haline getirmekle kalmadı, aynı zamanda bu soruları dagündemin baş köşesine oturttu.
Olay, Çarşamba günü TBMM’de, BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in 24 Nisan dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında yaşandı.
BDP’nin Ermeni Tehciri ile ilgili araştırma önergesi vereceğini, 24 Nisan’ın "Ermeniler için ulusal yas günü" ilan edilmesini isteyeceğini anlatan Önder’in "İttihat -Terakki’nin birinci elden sorumlusu olduğu, sonra Cumhuriyet’in hafıza imhasıyla unutturmaya çalıştığı bir politika yaşandı. Her dilde bunun karşılığı soykırımdır" sözlerine, SABAH muhabiri Uğur Becerikli, "demagoji yapıyorsunuz, soykırımı kim yaptı, siz tarihçi misiniz" diyerek yüksek sesle müdahale etti. Becerikli, "sizin suçladığınız o zihniyet sizin maaşınızı veriyor" suçlamasını da yöneltti.
Atışmanın tırmanması ardından TBMM’de görevli haberciler Becerikli ile Önder’in arasını yumuşatmak için çaba sarfettiler.
Ama olay, toplantı konusunu gölgede bıraktı.
Becerikli, Meclis’te ağırlıklı olarak MHP’yi izleyen bir muhabir. SABAH’a bazı okurlardan gelen tepkiler üzerine, görüşlerini istedim. Okurlarla şunu paylaştı. "Önceden bir hazırlığım olmamasına rağmen Önder’in konuşması ve bahsettiği konunun hassasiyeti, bazı soruları sormamı gerektirdi. Ancak sonrasında sorular maksadını aşarak karşılıklı tartışılıyormuş havasına dönüştü. Soruların içeriği konusunda Önder de ben de hâlâ farklı görüşteyiz. Ancak soru soruş şeklimin adeta bir sorgulamaya dönüşmesinden ve tartışıyormuş görüntüsü vermesinden dolayı duyduğum üzüntüyü kendisine de ilettim. Hem kendisinden, hem de siyasetin kendisinden bu konuda sorumlu bir gazeteci olarak özür dilediğimi bildirdim. Kendisi de her zamanki sıcak yaklaşımıyla ’hakkını helal ettiğini’ söyledi. Konunun geldiği noktadan dolayı hâlâ üzüntü yaşamaktayım. Gerçekten üzüntüm tarifsiz. BDP’li siyasetçilerle genel kurulda ve kuliste bugüne kadar herhangi bir sorun yaşamadık. Dilerim bundan sonra da olmaz. Ancak tamamen olayın hassasiyeti ve soruların maksadını aşmasından kaynaklı bir durum oluştu."
SABAH Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu da olanlardan ötürü üzgün. O sırada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile beraber Bosna’da olduğunu anlatan Müderrisoğlu, "Tatsız bir olay. Ne gazetecilik duruşu ne de kurumsal kodlarla örtüşen bir davranış bu. Kabul edilemez" dedi. Toplantıya muhabirin kendi tasarrufuyla katılması konusunda da rahatsızlığını paylaştı.
Becerikli’den bir savunma istediğini de ekledi.
TGC’nin Hak ve Özgürlükler Bildirgesi 17’nci maddesi şöyle diyor: "Gazeteci devleti yönetenlerin belirlediği ulusal ve uluslararası politikalar konularında önyargılara değil halkın haber alma hakkına dayanır. Onu mesleğin temel ilkeleri ve özgürlükçü demokrasi kaygıları yönlendirir."
Bildirgede gazetecinin bir siyasi görüşle "özdeşleşmemesi" uyarısı da var.
Bu olay, mesleğin abc’sini hatırlatıcı nitelikte. Habercinin görevi halkın haber alma hakkı adına sormak; anlamak; veri-bilgi toplamak, olguları araştırmak.
Haber öznesi kişi ve kurumlarla tartışma, polemik, atışma yapmak değil. Görev alanını belirleyen çizgi, bu noktada aşılmış olur.
Aşmada ısrarlı olanlara okur haklı olarak "sen o zaman git habercilik yerine siyaset yap" der.
Haberciye ve kurumun saygınlığına gölge düşmemesi için gelişmeleri ’kendini ve şahsi kanaatleri içine katmadan’ aktarmak, hatırlatmak bile gereksiz, ’birinci vazife’dir.
Yavuz Baydar/Sabah