''SİMON TOPU MÖSYÖ'YE AT.NEDİM TOPU TUT. TUT TOPU NEDİM TUT!''
Piyasaya yeni çıkan MÖSYÖ kitabı için "Mösyö'yü kimse referans almasın bu kitap yanlışlarla dolu" diye yazan Posta yazarı Nedim Şener'e Mehmet Baransu'dan gecikmeli yanıt geldi.
NEDİM ŞENER POSTA GAZETESİ’NDEKİ YAZISINDA NE YAZMIŞTI? OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
İşte Baransu’nun Medyaradar aracılığıyla o yazıya verdiği cevap;
"SİMON TOPU MÖSYÖ’YE AT
NEDİM TOPU TUT. TUT TOPU NEDİM TUT"
Hanefi Avcı’nın gönüllü avukatı olarak ünlenen gazeteci arkadaşımız Nedim Şener, geçtiğimiz cuma günü Posta’daki köşesinde "Mösyö Hanefi Avcı’nın Yazamadıkları" kitabımla ilgili bir yazı kaleme almış. Yazısının başlığında "Kitabı kimse referans almasın çünkü bu kitap yanlışlarla dolu!" demiş. Demiş demesine de yazdığı bir sayfalık yazıda onlarca yalan yanlış bilgi vermiş.
Şener, Cuma günü bu yazıyı kaleme almış. Çok daha önemli işlerimden dolayı kendisine ancak bugün cevap vermek durumunda kaldım.
18 YAŞ YALANI
Hanefi Avcı’nın gönüllü avukatı, köşesinde kitabımda şöyle bir yazı olduğunu yazmış. "Hrant Dink’in katili bir gün sonra Samsun Otogarı’nda yakalandı. Ogün Samast adlı 18 yaşındaki küçük genç, Hrant Dink’in katili olarak İstanbul’a getirildi."
Ardından da kitaptaki bu iddianın yanlış olduğunu söyleyip, başlamış doğrusunu yazmaya. Efendim, Samast 18 yaşında değilmiş tutuklandığında, 17 yaşındaymış. Taş atan çocuklar yasasından yararlanıp, çocuk mahkemesinde yargılanmış.
Bu cümlelere bakınca ne kadar da doğru bir analiz yaptığı görünüyor Nedim Bey’in. Hanefi Avcı’nın gönüllü avukatlığına soyununca insan, kitapta ne yazıldığını bile göremiyor. Nedim 18 yaş demiş de peki biz ne yazmışız kitapta:
"Ogün Samast adlı 18 yaşından küçük bu genç.."
Ne yazmışız Nedim?
Büyük harfle yazayım da bari ne yazdığımı adam akıllı oku: 18 yaşınDAN küçük" Tabii suç sende değil. Sana o köşeyi verende. Daha ne yazdığımı bile okumadan, sazan gibi atlayıp, köşenden "18 yaşındaki diye yazmış, kitabı referans almayın" demişsin. Bu kadar DAN, DAN’ın kafana inmesi bu konuyla ilgili yeter sanırım.
BEKTAŞİ NEDİM!
Gelelim ikinci iddiana. Hrant Dink cinayetinin ardından Ramazan Akyürek’le ilgili "Fethullahçı" bilgisinin basına sızdırıldığını yazdığımı, bu bilginin yanlış olduğunu söylüyorsun. Akyürekle ilgili bilginin de 2000 yılında dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır imzalı bir belgede yer aldığını, bu bilginin yanlış olduğunu iddia ediyorsun.
Mösyö’nün gönüllü avukatı. Yine ne yazıldığını okuyamamışsın. Birincisi kitaptaki bu bölüm Aktüel dergisinden alıntı yaptığım bölüm. Bu yazı bana ait değil. Tabi diye bilirsin ki "madem kitabına alıyorsun neden iddiayı kontrol etmiyorsun?" Haklısın da senin gibi okuduğunu anlamayan bir okurum olacağını hiç tahmin etmiyordum. Yazının devamında ne yazıyor? Hemen bir sonraki cümle..
"Akyürek, İstanbul’da görev yaptığı sırada bir liste hazırlanmış, adının yanına Fethullahçı yazılmıştı." Yani 200 yılında bu listenin ortaya çıktığı bilgisi zaten kitapta var. Akyürek’in İstanbul’da görev yaptığı dönem yazılı. Senin ki de Bektaşi fıkrasına benziyor. "Namaz kılmayın" diyen Bektaşi’nin, "içkiliyken" kısmını görmemesi gibi. Hikayeyi bilenler bilir. Bilmiyorsan bilmeyenlerden öğrenebilirsin. Amaç yazıyı uzatmamak.
Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından Akyürek’le ilgili geçmişteki bu bilgi tekrar gazetelere servis edilip, ikinci kez kullanıldı. Kitaptaki kasıt bu sevgili avukat. Baransu okuru zeki olduğu için, senin gibi bir okurum olacağını tahmin edememiştim. Söz, üçüncü kitabımı seni dikkate alarak yazacağım."Simon topu at, Mösyö topu tut. Nedim araya gir, topu al" kıvamında.
Sayfa 113’te Yeşil’e ünlü itirafçı dediğimi bunun yanlış olduğunu yazmışsın. Birincisi o yazılan bölüm sayfa 113’te değil, 133’te. Daha önündeki sayfa numarasını doğru düzgün okuyamıyorsun. İkincisi, Yeşil de bir itirafçı olarak mesleğe başladı, daha okuma yazma seviyesinde biriyle bunu tartışmayacağım. Sen önce sana hazırladığım fişlerden "Simon topu Mösyö’ye at" kısmını geç, ondan sonra konuşuruz.
BİRİ NEDİM’E OKUMA YAZMA ÖĞRETSİN!
Bir başka iddian da şu; Baransu kitabında "Dink cinayetinde Ahmet İlhan Güler ve ekibinin gitmedikleri ve incelemedikleri adresle ilgili Trabzon’a bir cevap yazısı yazdılar" demiş. Bunun da yalan olduğunu söyleyip doğrusunu şöyle yazmışsın: "İstanbul İstihbarat Şubesi, Trabzon’a asla böyle bir yazı göndermedi! Zaten böyle bir yazı göndermedikleri ve Hrant Dink öldürüldükten sonra daha önce yazılmış gibi sahte bir rapor hazırladıkları için görevi ihmal ve evrakta sahtecilikle suçlanıyorlar."
İnsan gönüllü avukat olmayı versin. Gerçekleri görmüyor sanırım. Sevgili Avukat. Ben kitapta senin dediklerini zaten yazdım. Hem de defalarca. Sana alıntı yaptığın yazının hemen devamını yazarak cevap vereyim de ne yazdığı oku:
"Yazıya göre bir çalışma yapılmış gibi bir tutanak tuttular. İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün gönderdiği bu yazının tarihi de dikkat çekiciydi. Hrant öldürülmeden önce gereği yapılmıştı. Gerçeklerin çok farklı olduğu ise kısa zaman sonra ortaya çıktı. Belge düzmeceydi."
Neymiş Nedim? Belge düzmeceymiş. Senin için bu da yetmez şimdi de "Ama belge gönderilmedi ki" diye ağlarsın. O yüzden aynı sayfadan devam edelim.
"İstanbul cinayet sorumluluğundan kurtulmak için sahte belge düzenlemiş ve bunu Trabzon’a göndermiş gibi yapmıştı."
Neymiş Nedim? Sahte belge düzenleyip, göndermiş gibi yapmıştı. Bitmedi... Kitaptan devam
"Trabzon’da olmadığı ise yapılan incelemeyle anlaşıldı."
Neymiş Nedim? Belgenin Trabzon’da olmadığı anlaşılmış. Yani hiç gitmediği. Senin kitapta yok dediğin bölümler bunlar Mösyö’nün sevgili avukatı.
Sanırım sözün bittiği yerdeyiz. Seni Allah’a havale ediyorum. Uğur Dündar’ın bile senin için yapacağı bir şey yok. Önce ne yazıldığını iyici oku, ondan sonra köşe yaz.
SENİ GOOGLE’A HAVALE EDİYORUM
Ogün Samast’ın yakalandıktan sonra "Vatan Toprağı Kutsaldır, Kaderine terk Edilemez" pankartının önünde Jandarma’nın çektiği fotoğrafla ilgili yazdıklarına ise çok güldüm. Efendim söz konusu fotoğraf Samsun Emniyeti’nde çekilmişmiş. Polis çekmişmiş.
Kitapta bu iddianın 393’üncü sayfasında yazıldığını söylüyorsun, doğrusu 392. Seni google’ın resimler bölümüne havale ediyorum, fotoğraflardaki kişilerin üzerindeki Jandarma yazısını görürsün. Korkma, Jandarma yazısı büyük harflerle yazılmış, yanlış okuma şansın çok az. Bir de Jandarma başçavuş rütbesini göreceksin. Sarı renkli. Unutmadan, kitapta fotoğraflar otogarda çekildi diye bir iddiada da bulunmadım. Benim eleştirdiğim sadece o fotoğraftaki özel kadrajdı. Bu olayın görüntüleri de o dönem medyaya yansımıştı. TGRT’nin henüz FOX TV olmadığı dönemde, görüntüler TGRT tarafından kamuoyuna yansıtılmıştı. Arkadaki yazının görüntüye girmesi için yapılan konuşmalar da videoya alınmıştı. FOX’taki arkadaşlardan bir ricam var. Nedim’e kaseti gönderirseniz gerçekleri görür. Yazı okuma özrü olduğunu gördük, belki görüntüleri algılama özrü yoktur.
Yazında Ali Fuat Yılmazer’in Ergenekon operasyonların beyni olduğunu yazdığımı, bunun yanlış olduğunu söylemişsin. Evet, Yılmazer İstihbarattan sorumlu kişi olduğu için, operasyonların beyni. Sana, Yiğit Bulut’la olan program arasında bana söylediğin bir sözü hatırlatayım: "Baransu, bu kitapta çok önemli bir nokta var. Yılmazer’in beyin olduğunu yazmışsın. Ben bunu bilmiyordum. Bu çok önemli bir bilgi." Şimdi yazında mı doğru yazdın, yoksa söylediklerinde mi? Hangisi doğru Nedim?
"Köşe yazımda hiç mi yazdığım doğru yok" diye sorarsan, tabi ki var. Sabri Uzun’un Hrant Dink öldürüldüğü dönemde, İstihbarat Dairesi Başkanı olduğu bilgisi, gözden kaçarak yanlışlıkla kitaba yazmışım. Ancak, Hrant Dink’in öldürüldüğü dönemde Ramazan Akyürek’in İstihbarat Dairesi Başkanı olduğunu da defalarca kitapta vurgulamışım.
Gördüğün gibi Nedim, bir sayfalık köşe yazında onlarca hatan var. Okuma özürlü olduğun ortaya çıkıyor. Sen bir sayfada onlarca ciddi hata yapmışken, 448 sayfa da gözden kaçan küçük bir hata yapmışım çok mu? Sen bunları boş ver. Önce kitaptaki belgeli iddialarıma bir cevap ver. Nasıl olsa MÖSYÖ’nün gönüllü avukatı olduğunu ilan ettin.
NOT: Sevgili Nedim: Bildiğim çok güzel bir "okuma-yazma, yazılanı anlama" kursu var. Parası benden, seni kursa yazdırabilirim. Bir ayda yazılanı okuyabiliyor ve anlayabiliyorsun.
İşte Baransu’nun Medyaradar aracılığıyla o yazıya verdiği cevap;
"SİMON TOPU MÖSYÖ’YE AT
NEDİM TOPU TUT. TUT TOPU NEDİM TUT"
Hanefi Avcı’nın gönüllü avukatı olarak ünlenen gazeteci arkadaşımız Nedim Şener, geçtiğimiz cuma günü Posta’daki köşesinde "Mösyö Hanefi Avcı’nın Yazamadıkları" kitabımla ilgili bir yazı kaleme almış. Yazısının başlığında "Kitabı kimse referans almasın çünkü bu kitap yanlışlarla dolu!" demiş. Demiş demesine de yazdığı bir sayfalık yazıda onlarca yalan yanlış bilgi vermiş.
Şener, Cuma günü bu yazıyı kaleme almış. Çok daha önemli işlerimden dolayı kendisine ancak bugün cevap vermek durumunda kaldım.
18 YAŞ YALANI
Hanefi Avcı’nın gönüllü avukatı, köşesinde kitabımda şöyle bir yazı olduğunu yazmış. "Hrant Dink’in katili bir gün sonra Samsun Otogarı’nda yakalandı. Ogün Samast adlı 18 yaşındaki küçük genç, Hrant Dink’in katili olarak İstanbul’a getirildi."
Ardından da kitaptaki bu iddianın yanlış olduğunu söyleyip, başlamış doğrusunu yazmaya. Efendim, Samast 18 yaşında değilmiş tutuklandığında, 17 yaşındaymış. Taş atan çocuklar yasasından yararlanıp, çocuk mahkemesinde yargılanmış.
Bu cümlelere bakınca ne kadar da doğru bir analiz yaptığı görünüyor Nedim Bey’in. Hanefi Avcı’nın gönüllü avukatlığına soyununca insan, kitapta ne yazıldığını bile göremiyor. Nedim 18 yaş demiş de peki biz ne yazmışız kitapta:
"Ogün Samast adlı 18 yaşından küçük bu genç.."
Ne yazmışız Nedim?
Büyük harfle yazayım da bari ne yazdığımı adam akıllı oku: 18 yaşınDAN küçük" Tabii suç sende değil. Sana o köşeyi verende. Daha ne yazdığımı bile okumadan, sazan gibi atlayıp, köşenden "18 yaşındaki diye yazmış, kitabı referans almayın" demişsin. Bu kadar DAN, DAN’ın kafana inmesi bu konuyla ilgili yeter sanırım.
BEKTAŞİ NEDİM!
Gelelim ikinci iddiana. Hrant Dink cinayetinin ardından Ramazan Akyürek’le ilgili "Fethullahçı" bilgisinin basına sızdırıldığını yazdığımı, bu bilginin yanlış olduğunu söylüyorsun. Akyürekle ilgili bilginin de 2000 yılında dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır imzalı bir belgede yer aldığını, bu bilginin yanlış olduğunu iddia ediyorsun.
Mösyö’nün gönüllü avukatı. Yine ne yazıldığını okuyamamışsın. Birincisi kitaptaki bu bölüm Aktüel dergisinden alıntı yaptığım bölüm. Bu yazı bana ait değil. Tabi diye bilirsin ki "madem kitabına alıyorsun neden iddiayı kontrol etmiyorsun?" Haklısın da senin gibi okuduğunu anlamayan bir okurum olacağını hiç tahmin etmiyordum. Yazının devamında ne yazıyor? Hemen bir sonraki cümle..
"Akyürek, İstanbul’da görev yaptığı sırada bir liste hazırlanmış, adının yanına Fethullahçı yazılmıştı." Yani 200 yılında bu listenin ortaya çıktığı bilgisi zaten kitapta var. Akyürek’in İstanbul’da görev yaptığı dönem yazılı. Senin ki de Bektaşi fıkrasına benziyor. "Namaz kılmayın" diyen Bektaşi’nin, "içkiliyken" kısmını görmemesi gibi. Hikayeyi bilenler bilir. Bilmiyorsan bilmeyenlerden öğrenebilirsin. Amaç yazıyı uzatmamak.
Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından Akyürek’le ilgili geçmişteki bu bilgi tekrar gazetelere servis edilip, ikinci kez kullanıldı. Kitaptaki kasıt bu sevgili avukat. Baransu okuru zeki olduğu için, senin gibi bir okurum olacağını tahmin edememiştim. Söz, üçüncü kitabımı seni dikkate alarak yazacağım."Simon topu at, Mösyö topu tut. Nedim araya gir, topu al" kıvamında.
Sayfa 113’te Yeşil’e ünlü itirafçı dediğimi bunun yanlış olduğunu yazmışsın. Birincisi o yazılan bölüm sayfa 113’te değil, 133’te. Daha önündeki sayfa numarasını doğru düzgün okuyamıyorsun. İkincisi, Yeşil de bir itirafçı olarak mesleğe başladı, daha okuma yazma seviyesinde biriyle bunu tartışmayacağım. Sen önce sana hazırladığım fişlerden "Simon topu Mösyö’ye at" kısmını geç, ondan sonra konuşuruz.
BİRİ NEDİM’E OKUMA YAZMA ÖĞRETSİN!
Bir başka iddian da şu; Baransu kitabında "Dink cinayetinde Ahmet İlhan Güler ve ekibinin gitmedikleri ve incelemedikleri adresle ilgili Trabzon’a bir cevap yazısı yazdılar" demiş. Bunun da yalan olduğunu söyleyip doğrusunu şöyle yazmışsın: "İstanbul İstihbarat Şubesi, Trabzon’a asla böyle bir yazı göndermedi! Zaten böyle bir yazı göndermedikleri ve Hrant Dink öldürüldükten sonra daha önce yazılmış gibi sahte bir rapor hazırladıkları için görevi ihmal ve evrakta sahtecilikle suçlanıyorlar."
İnsan gönüllü avukat olmayı versin. Gerçekleri görmüyor sanırım. Sevgili Avukat. Ben kitapta senin dediklerini zaten yazdım. Hem de defalarca. Sana alıntı yaptığın yazının hemen devamını yazarak cevap vereyim de ne yazdığı oku:
"Yazıya göre bir çalışma yapılmış gibi bir tutanak tuttular. İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün gönderdiği bu yazının tarihi de dikkat çekiciydi. Hrant öldürülmeden önce gereği yapılmıştı. Gerçeklerin çok farklı olduğu ise kısa zaman sonra ortaya çıktı. Belge düzmeceydi."
Neymiş Nedim? Belge düzmeceymiş. Senin için bu da yetmez şimdi de "Ama belge gönderilmedi ki" diye ağlarsın. O yüzden aynı sayfadan devam edelim.
"İstanbul cinayet sorumluluğundan kurtulmak için sahte belge düzenlemiş ve bunu Trabzon’a göndermiş gibi yapmıştı."
Neymiş Nedim? Sahte belge düzenleyip, göndermiş gibi yapmıştı. Bitmedi... Kitaptan devam
"Trabzon’da olmadığı ise yapılan incelemeyle anlaşıldı."
Neymiş Nedim? Belgenin Trabzon’da olmadığı anlaşılmış. Yani hiç gitmediği. Senin kitapta yok dediğin bölümler bunlar Mösyö’nün sevgili avukatı.
Sanırım sözün bittiği yerdeyiz. Seni Allah’a havale ediyorum. Uğur Dündar’ın bile senin için yapacağı bir şey yok. Önce ne yazıldığını iyici oku, ondan sonra köşe yaz.
SENİ GOOGLE’A HAVALE EDİYORUM
Ogün Samast’ın yakalandıktan sonra "Vatan Toprağı Kutsaldır, Kaderine terk Edilemez" pankartının önünde Jandarma’nın çektiği fotoğrafla ilgili yazdıklarına ise çok güldüm. Efendim söz konusu fotoğraf Samsun Emniyeti’nde çekilmişmiş. Polis çekmişmiş.
Kitapta bu iddianın 393’üncü sayfasında yazıldığını söylüyorsun, doğrusu 392. Seni google’ın resimler bölümüne havale ediyorum, fotoğraflardaki kişilerin üzerindeki Jandarma yazısını görürsün. Korkma, Jandarma yazısı büyük harflerle yazılmış, yanlış okuma şansın çok az. Bir de Jandarma başçavuş rütbesini göreceksin. Sarı renkli. Unutmadan, kitapta fotoğraflar otogarda çekildi diye bir iddiada da bulunmadım. Benim eleştirdiğim sadece o fotoğraftaki özel kadrajdı. Bu olayın görüntüleri de o dönem medyaya yansımıştı. TGRT’nin henüz FOX TV olmadığı dönemde, görüntüler TGRT tarafından kamuoyuna yansıtılmıştı. Arkadaki yazının görüntüye girmesi için yapılan konuşmalar da videoya alınmıştı. FOX’taki arkadaşlardan bir ricam var. Nedim’e kaseti gönderirseniz gerçekleri görür. Yazı okuma özrü olduğunu gördük, belki görüntüleri algılama özrü yoktur.
Yazında Ali Fuat Yılmazer’in Ergenekon operasyonların beyni olduğunu yazdığımı, bunun yanlış olduğunu söylemişsin. Evet, Yılmazer İstihbarattan sorumlu kişi olduğu için, operasyonların beyni. Sana, Yiğit Bulut’la olan program arasında bana söylediğin bir sözü hatırlatayım: "Baransu, bu kitapta çok önemli bir nokta var. Yılmazer’in beyin olduğunu yazmışsın. Ben bunu bilmiyordum. Bu çok önemli bir bilgi." Şimdi yazında mı doğru yazdın, yoksa söylediklerinde mi? Hangisi doğru Nedim?
"Köşe yazımda hiç mi yazdığım doğru yok" diye sorarsan, tabi ki var. Sabri Uzun’un Hrant Dink öldürüldüğü dönemde, İstihbarat Dairesi Başkanı olduğu bilgisi, gözden kaçarak yanlışlıkla kitaba yazmışım. Ancak, Hrant Dink’in öldürüldüğü dönemde Ramazan Akyürek’in İstihbarat Dairesi Başkanı olduğunu da defalarca kitapta vurgulamışım.
Gördüğün gibi Nedim, bir sayfalık köşe yazında onlarca hatan var. Okuma özürlü olduğun ortaya çıkıyor. Sen bir sayfada onlarca ciddi hata yapmışken, 448 sayfa da gözden kaçan küçük bir hata yapmışım çok mu? Sen bunları boş ver. Önce kitaptaki belgeli iddialarıma bir cevap ver. Nasıl olsa MÖSYÖ’nün gönüllü avukatı olduğunu ilan ettin.
NOT: Sevgili Nedim: Bildiğim çok güzel bir "okuma-yazma, yazılanı anlama" kursu var. Parası benden, seni kursa yazdırabilirim. Bir ayda yazılanı okuyabiliyor ve anlayabiliyorsun.