Efendim: Türkiye’de giderek artan sığınmacı olgusuna karşı tepkilere yönelik yeni bir aşamaya girdik herhalde. Bugüne kadar bu tarz tepkilere yönelik fazla bir ses çıkarmayan, izlemekle yetinen Devlet / Hükümet cenahı birdenbire vites değiştirip sertleşmeye karar verdi. Böylelikle sığınmacı karşıtlığı normal bir tartışma ya da tepki konusu olmaktan çıkartılıp –maalesef- adeta “Kriminal bir vaka” seviyesine çekilmiş oluyordu.
O kadar ki önce muhtelif site ve sosyal medya hesaplarından ( Aykırı, Ajans Muhbir, Haber Report gibi) sığınmacı karşıtı paylaşım yapan 27 kişi gözaltına alındı. Bu kişiler “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme”, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” gibi suçlarla suçlanırken içlerinden 8 kişi tutuklandı. Daha önce de yayınladıkları sığınmacı karşıtı bildiri nedeniyle Müdafaa Hareketi adlı hesabın yöneticilerinden Rauf Köse tutuklanacaktı.
Neler Oluyordu Acaba?..
Bu aşamada böylesi sert önlemlere niye ihtiyaç duyuldu acaba?.. Gerçi bu sitelerin ve sosyal medya hesaplarını izlemiyorum. Bu kişileri de tanımıyorum. Dolayısıyla süreçte tam olarak neyi, nasıl dediklerini de bilmiyorum. Hiç şüphesiz bunun bazı nedenleri olmalı. Şimdi görünenin ötesinde neler olabileceğine bir göz atalım…
İki Şeyi Birbirinden Ayırmak!..
Bütün bunlara rağmen bütün bunlarla birlikte, iki şeyi birbirine karıştırmamak gerek. Bütün bunlar aynı tarz oluşumların içinde “provokatif hareketler”in ya da “ırkçı davranışlar”ın olmadığı ya da hiç olmayacağı anlamına gelmez. Bu tehlike her zaman vardır. Kimileri bu gibi duygular üzerinden şiddet hareketleri, kışkırtmalar örgütlemek isteyebilirler. Bu konuda devlet refleksleri her zaman diri olmalıdır. Zaten devlette bunun için vardır. Şüphesiz ben devletin istihbarat olanaklarına sahip değilim. (Bilemediğimiz boyutlar olabilir) Bu anlamda devletin bu noktadaki hassasiyetleri tümüyle haksızdır diyemem. Ha, tutuklanan kişiler o kategoride midir bilemem. Bunu ayırmak devletin görevi ve sorumluluğudur benim değil!
Ancak bu konuyu tartışma dışına taşımanın ya da baştan “suçlu” gibi damgalamanın da yanlış olduğuna inanıyorum. (Tutuklananları ayrı tutarak söylüyorum) İnsanların bu konularda asılsız, yalan, abartılı, yanıltıcı, kışkırtıcı ve benzeri provokatif sonuçlara yol açabilecek söylemlerde bulunmadıkları sürece “Fikri özgürlükler” kapsamında olduğunu düşünüyorum. Bu konuda yanlış yapan, olayı başka yön ve amaçlara çeken, kin ve düşmanlık yayan kişiler varsa (Kanıtlı olmak kaydıyla), gereğinin yapılması şaşırtıcı olmaz. Sığınmacı politikasını eleştirmenin serbest ama onun üzerinden çeşitli riskli manevralar yapmanın ise tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Herkesin bunun sorumluluğunu taşıması gerektiğine inanıyorum.
“Etki ajanları”na dikkat!..
Aynı şekilde şayet iç veya dış kimi odakların kontrol ve yönlendirmesinde bu tip kişi veya organlar varsa sonuna kadar takibat altında olmalarında elbette fayda vardır. Muhtelif istihbarat servislerinin oyun alanına giren bu konuda hassasiyet haklı ve yerindedir. Devlet tabii ki seyirci kalamaz. Ancak sadece bu konudaki endişelerini dile getiren insanlara cephe almak başka bir şeydir. Devletin bu ikisinin ayrımı doğru yapması ve ona göre davranması gerektiğini varsayıyorum. Aksi her tavrın geri tepeceğini ve daha çok soruna yol açabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla yeni “tabu”lar, yeni “dokunulmaz konular alanı” yaratmamaya dikkat edin tavsiyesinde bulunmak istiyorum.
Sığınmacılar olayından bende rahatsızım. Fakat bunları keskin ya da ırkçı bir üslupla dillendirmiyorum. Söz konusu kişilerle ise bir ideolojik ya da siyasi ortak noktam da yok. Tanımam bile. Ancak bunun bir “cadı avı”na çevrilmesi de pek akıl kârı gelmiyor bana. Ayarını iyi yapmak gerek. Bu konuda aklıselim değerlendirmelere ihtiyaç var.
Sorunu Halının Altına Süpürmek!..
Öyle anlaşılıyor ki sığınmacılar konusu önümüzdeki dönemlerde de sıcak tartışma konuları arasında olacağa benzer. Bu konuyu soğukkanlı ve makul bir şekilde tartışmak gerekecektir. Yasaklamak ya da baskı uygulamak çözüm olmasa gerek. Elbette bu noktada sorun yaratan, kaşıyıcı kişiler her zaman çıkabilir.
Lakin asıl sorunu yaratan artık “istiap haddi”ni fazlasıyla doldurduğu anlaşılan “Sığınmacılar” olgusudur. O çözülmediği sürece sorun bir şekilde şu veya bu biçimde kendini dışa vuracaktır. Meseleyi “halının altına süpürmek” sorunu çözmez. Aksi başını devekuşu gibi kuma gömmek olacaktır!..
27.09. 2023
NOT: Bu konuda dikkatimi çeken bir noktada medyanın haberi vermek dışında pek yoruma girmemesi ve adeta suspus olması oldu. Derli toplu bir analiz ya da eleştiri çabasına (Medyascop’tan Ruşen Çakır dışında ) pek rastlamadım. Korktular mı, algılama zorluğu çekip şaşırdılar mı, ne diyeceklerini mi bilemediler anlamadım! Herkes ya görmezden geldi ya bir tür “oh olsun!..” tavrı içine girdi. Oysa benzer bir operasyon başka kesimlere yapılsaydı (Örneğin HDP’lilere, herhangi bir sol oluşuma, AB’ci liberallere, hatta LGBT’lere, vb) ortalık ayağa kalkardı. Bu manada medyada kimsenin gıkı çıkmadı. (İslamcı cenah tabii tam tekmil arazideydi. Onlar zaten Gerçek Hayat’ın kapağındaki rotada idiler!) Herkes bulunduğu yerden baktı ve daha doğrusu bakmadı. Oysa kime yapılırsa yapılsın bazı şeyleri görmek gerekti. E, kaç yıldır sığınmacıların karıştığı her olayda sürekli “Yabancı uyruklular” diye bahseden bir medyadan da bu beklenirdi zaten!