Sevişme sahnesini anlattı: O kadar gergindim ki!

Bu hafta vizyona giren 'Delibal'da Çağatay Ulusoy ile başrolü paylaşan Leyla Lydia Tuğutlu, "İlk kez bir sevişme sahnesinde oynadım, çekim günü gerginlikten midem ağrıdı" diyor

2008 Türkiye Güzeli Leyla Lydia Tuğutlu bu hafta vizyona giren ’Delibal’da Çağatay Ulusoy’la başrolde...Hürriyet Cumartesi’nden Hakan Gence, Tuğutlu ile konuştu. Söyleşi şöyle:

‘Delibal’ aşkı anlatan bir film. Sizin sözlüğünüzde aşkın tanımı nedir?

- Kimyanın tutması, tutku duymak, onu arzulamak… Çok uzun süren bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ömrü bence iki sene falan.

‘Aşkın ömrü üç yıldır’ tezini yıktınız!

- Onu duymamıştım. Bence aşk; arkadaşlık ve sevgiye dönüşebiliyorsa güzel.

Filmde ‘Aşk acıtır’ diye bir laf var. Acıtır mı?

- Evet. Zaten acı yoksa yaşanan, aşk değildir.

Siz aşkın acı kısmını da yaşadınız mı?

- Öyle dönemlerim, çok bağlandığım imkansız aşklarım olmuştur. Ama artık öyle şeyler aramıyorum.

Bir Türkiye güzelinden bunları duymak çok garip...

- Şimdi söyleyeceklerimden sayıca çok ilişki yaşadığımı çıkarma ama zor, melankolik bir tarafım var. Çok bağlanıyorum. Kapılıp gitmeyi, deli deli aşkları seviyorum. Bu sebeple bu filmin hikayesinde de kendimden çok şey buldum.

Şimdi de aynı şekilde kapıldığınız bir aşk var mı?

- O şekilde demeyelim de, gerçekten aynı zamanda da en yakın arkadaşım olan biri var hayatımda ama kim olduğunu söylemek istemiyorum. Özel hayatımla ilgili konuşmayı pek sevmiyorum.

Canlandırdığınız Füsun karakteri ilk aşkını yaşıyor. Siz ilk aşkınızı hatırlıyor musunuz?

- Evet, lisedeydim. Arkadaşlarımız tanıştırmıştı bizi. İnsanın yaşı ilerledikçe düşünceleri değişiyor ve yollar ayrılıyor. Normal bir süreçti.

BU SAHNELERİN KONUŞULMASI BENİ RAHATSIZ ETMİYOR

Şu meşhur sevişme sahnesine gelelim. Çağatay Ulusoy “Öpüşme sahnelerinde utandım” diye bir açıklama yaptı…


- Çağatay o açıklamayı oyunculuğa başladığı zamanlarda yapmış ama nedense sanki yeni yapmış gibi haber yapıldı. Takdir edersiniz ki; öpüşme, sevişme sahnelerini oynamak herhangi bir başka sahneye göre çok daha zor. Hele ki bir kadın için daha da zor. Bu filmde ben ilk kez bir sevişme sahnesinde oynadım. Senaryoyu okuduğumda bile “Ben bunu nasıl çekeceğim?” diye düşünmüştüm. Ama bu çok doğal bir hissiyat değil mi sizce de?

Nasıl çektiniz o sahneyi?

- Yönetmenimiz Ali Bilgin beni konuşarak rahatlatmıştı. Neyi, nasıl çekeceğini çok iyi tasarladığı için ona güvenebileceğimi biliyordum. Sahne çekilirken sette olması gereken kişilerin dışında herkes dışarıdaydı. O gün uzun süre gerginlikten midemin ağrıdığını hatırlıyorum. Biz oyuncuyuz ve hikaye neyi gerektiriyorsa yapmalıyız. Bu filmde tutkulu bir aşkı yansıtmaya çalışıyorduk ve bu sahneler gerekliydi.

Bu tip sahnelerden sonra “Gerçekten seviştik” açıklamasını yapanlar oluyor…

- Kimsenin açıklamaları üzerine bir yorum yapamam. Bizimki tamamen kurguydu. “Bir şey hissettiniz mi gibi?” sorular da oluyor mesela. Çok kızıyorum. O kadar insanın içinde o gerginlikle bir şey hissetmek mümkün mü?

Filmden çok bu tip sahnelerinin daha çok konuşulmasına bozuluyor musunuz?

- Hayır. Filmi merak ettirecek sahnelerden olduğu için senaryoyu okuduğumda bunların konuşulacağının farkındaydım. Beni rahatsız etmiyor.

Çağatay Ulusoy, Kenan İmirzalıoğlu ve Barış Arduç… Neredeyse bütün jönlerle oynadınız. Fanların saldırısına maruz kaldınız mı?

- ‘Kiralık Aşk’taki rolümden dolayı ilk haftalarda ilk kez dizideki karakterimden dolayı kötü yorumlara maruz kaldım. Tabii ki üzücü çünkü biz orada sadece yazılanı oynuyoruz. Şimdi bunların aslında karakterin inandırıcılığını gösterdiğini düşünüyorum.

SEYİRCİ GÜZEL İNSANLARI İZLEMEYİ SEVİYOR

Önce Best Model’e katılıyorsunuz… Ardından güzellik yarışması… Bir de konservatuar… Bu adımlar ünlü olma çabaları mıydı?


- Tam tersi. Ben içine kapanık bir çocuktum. Bu yüzden hâlâ zorlandığım oluyor.

O zaman neden o yarışmalara girdiniz. Amaç güzelliğinizi tescil ettirmek miydi?

- Böyle düşünülmesi beni gerçekten üzüyor. Hiç öyle bir iddiam olmadı. 15 yaşımda Best Model’e girmiştim. O zaman modellik yapmak istiyordum. Belki de ergenliğin verdiği bir durumdu. Çevremdekiler de “Boyun uzun, çok güzelsin, bunu değerlendir” diyorlardı. Elemeleri geçtim ve finale kaldım. Gelecek Vâdeden Model seçildim. 18 yaşındayken ajanslar Miss Turkey’e katılmamı söyledi. O zamanlar yarışmaların hep torpilli olduğuna inanırdım. Bu yüzden başta katılmak istemedim ama başvuruların son günü aklıma esti, katıldım ve Türkiye Güzeli seçildim.

Konservatuarda müzik okudunuz. Neden müzik yapmadınız da oyunculuk sektörüne girdiniz?

- Aslında hedefim müzisyen olmaktı. 11 yaşındayken devlet konservatuarında yarı zamanlı keman, piyano, solfej okuyordum. Kendi isteğimle birkaç sene sonra bıraktım. Miss Turkey’den sonra bir televizyon kanalından program sunmam için teklif aldım. Ardından ‘Es Es’ dizisi için başrol teklifi geldi. Denemek istedim. Kendimi setlere ait hissettiğimi fark ettim ve ‘Bu benim mesleğim olacak’ dedim. Oyunculuk benim için terapi gibi. Benim buna ihtiyacım var.

Başarınızda güzelliğinizin etkisi hiç yok mu?

- Güzellik kesinlikle önemli. Seyirci güzel insanları izlemeyi seviyor. Zaten başrollere baktığında güzel bir kadın ve yakışıklı bir erkek vardır. Bu işlerde de güzellik ve şans faktörü var elbette. Bunun üstüne bir de yetenekliyseniz tadından yenmez.

ÇOCUKKEN KENDİMİ UZAYLI GİBİ HİSSEDERDİM

Her şey harika duruyor; jönlerle başroller, tescilli güzellik, iyi bir eğitim... Hayatınız bu kadar toz pembe mi?


- Hayır. Herkesin travmaları vardır. Annemle babamın ben küçükken ayrılması benim için zor olmuştu. Uzun süre annemle yaşadım. Bunu yaşayan çocuklar birlikte olan aileleri kıskanır. Yaşadıklarım beni olgunlaştırdı, sorumluluk almaya, disiplinli olmaya itti. 16 yaşındayken kaliteli defilelerde yer alıp biraz harçlık kazanıyordum.

Çocukluğunuza dair ilk anınız ne?

- Berlin’deyim. Küçük bir apartman dairesi... Mutlu bir aile tablosu.... Çocukken jimnastik yapıyordum aklıma orada katıldığım dersler ve anaokulundaki arkadaşlarım geliyor. Annem hukukçu bir Alman. Babam yüksek endüstri mühendisi bir Türk. Babam üniversite için Berlin’e gidiyor. İş yerinde annemle tanışıyor. Ben de altı yaşına kadar orada yaşadım.

İki farklı kültürle büyümek nasıldı?

- İki kültürle büyüyenlerde hep bir iç çatışma olur. Nereye ait olduğunu sorgularsın sıkça. Kendini yabancı hissedersin. Ben çocukken kendimi uzaylı gibi hissederdim. Neye, nasıl tepki vereceğimi bilemezdim bazen. Önce Almanca öğrendim. Ama babam benimle Türkçe konuşurdu. Türkiye’ye geldikten sonra da annem benimle hep Almanca konuştu unutmamam için. Bu da bana zor geliyordu.

ONUN HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN 5 ŞEY

1. Bilimkurgu filmlerini çok seviyorum. ‘Interstellar’ ve ‘Contact’ favorilerim.
2. Klişe olacak ama ‘Küçük Prens’ hayatımı değiştiren kitaplardan biridir.
3. Muzdan nefret ederim. Kokusuna dayanamam. Meyve salatasında değdiği meyveyi bile yiyemem.
4. Lydia, Lidyalılardan geliyor. Almanya’da kullanılan bir isim.
5. Burnumda estetik olduğunu sanıyorlar. Ama hiçbir estetik operasyon geçirmedim.