"SEVİŞEBİLDİĞİN KADAR SEVİŞ!..10 YIL SONRA SEN MENOPOZ, SEVGİLİN ANDROPOZ, ALYA BULUĞ ÇAĞINDA! EVDE ŞENLİK OLACAK AYŞE!.."

Ayşe Arman kitap imza gününde okuyucularıyla yaşadığı ilginç diyalogları bugün köşesine taşıdı.

Evde şenlik olacak Ayşe!

10 yıl sonra sen menopoz, sevgilin andropoz, Alya buluğ çağında...


Trafik vardı, biraz geç kaldım Akmerkez´e...


Kendi kitabımın imzasına...


Ezik bir halde içeri girdim, baktım içerisi acayip kalabalık...


Ellerinde çiçekle bekleyenler var...


Ben utangacım, böyle durumlarda arka kapıdan tüymek istiyorum.


Ne denir, nasıl denir bilmiyorum.


*


Baktım ortada havalı bir platform var, tepesinden kalpler malpler sarkıyor, yanında da bir masa, üzerinde benim kitaplar, "Hah tamam, demek orası imzanın gerçekleşeceği yer!" diye oraya yöneldim.


15 dakika geç geldim ya, hemen işe koyulayım...


"Hop dur, nereye gidiyorsun!" dediler.


Meğer orası kitapların yığıldığı yermiş.


Bir tür kiler.


Hizmetçi ruhlu olduğum için, ben kendime orayı layık buldum...


Böyle deyince de kızıyorlar, "Kendin için niye böyle şeyler söylüyorsun?" diye...


E gerçeği söylüyorum...


Star ruhum yok benim...


Hiç olmadı...


Öyle sahnelerin ortasına atlama, kontrolü eline alma, ilgileri toplama...


Ben kendi doğum günümde bile, başka kızlar kessin isterdim küçükken pastamı...


Yeter ki ben olmayayım...


Bir şey söylemem gerekmesin, konuşmayı yapmayayım, ilk dansı yapmayayım...


Rolümü çalmalarında hiçbir mahzur yoktu...


Ben sadece bire bir ilişkilerde aslan kesiliyorum, olmadık şeyler sorabiliyorum, yapabiliyorum, topluluk karşısında felaketim.


*


Beni o sahneye çıkardılar...


Havalı, beyaz bir masa koymuşlar ortaya...


Ama rahatsız bir masa, bir kere alçak...


Orada oturarak bu işi yaparsan, hayatta karşındakiyle eşit ilişki kuramazsın...


Yanındaki ayakta dikilir, sen kitaba imza atıp onu gönderirsin, ıh ıh, hiç bana göre değil...


Tamam eziğim ama salak değilim, oraya beni görmeye gelen insanlara adam gibi davranmak istiyorum, masayı yok saydım, sahneyi kullandım, sanki orası görünmez bir evdi, geleni ayakta karşıladım, yanaklarından öptüm, uzun uzun sarıldık, sanki ikimizden başkası yoktu...


Onlar bana nasıl kendimi özel hissettiriyorlarsa, ben de onlara hissettirdim.


İnsanlar kuyrukta uzun uzun beklediler, olsun, her biri, onun da sırası gelince, kendisiyle de ilgileneceğimi biliyordu, ses çıkarmadı.


Bir kere daha şunu anladım:


Herkes özel olmak istiyor hayatta...


Kimse "tak fişi, bitir işi", "at imzayı, yolla okuru" istemiyor...


Şişirdiğiniz iş, anlaşılıyor...


O elektrik hemen karşınızdakine geçiyor...


Kitabın içine yazdıkların da farklı olacak, onlarla sohbetin de, çektirdiğin fotoğraflar da...


Evet, biraz zaman alıyor, anan ağlıyor, hele ayağında benimki gibi topuklular varsa ama yapacak bir şey yok, kitap- mitap bahane, oraya seninle sohbet etmeye geliyorlar, "Ben de en az senin kadar çatlağım!" demeye, sana hayatlarından bir kesiti aktarmaya, o yüzden o kuyrukta bekliyorlar...


Emek vereceksin, dinleyeceksin, sohbet edeceksin...


Yaptım valla...


İmza filan değildi, bir tür kabul günü ya da karşılıklı terapi seansıydı...


* 1- Okurlarım çok geniş bir yelpazeden... Azınlıktan da bir sürü insan vardı. Bir arkadaşım dedi ki: "Bu kadar Musevi okurun varsa, hayatta sırtın yere gelmez, onlar yanlış insanı seçmezler..." Bilmiyorum doğru mu?


* 2- Yaş sınırlaması yok.


* 3- Ama deliler. Öyle çok normal insanlar olduklarını söylemek zor. Teatral insanlar. Elleriyle kollarıyla konuşuyorlar, duyguları güçlü, ifade zorluğu çekmiyorlar, hepsi özgür ruhlu. Ve kesinlikle tutucu değiller. Cümle içinde seks kelimesi için gözlerini filan kaçırmıyorlar. "Şehvetli geceler ve günler dileği"ni gülerek karşılıyorlar.


* 4- Hepsiyle bir süre sohbet ettim. Size neler anlattıklarını söylesem, küçük dilinizi yutarsınız. Hepsi özel hayatını anlatıyor. Son derece mahrem ama insani...


* 5- Birisi beni çok güldürdü, "Bana bak Ayşe. Bu on yılın keyfini çıkar, sevişebildiğin kadar seviş sevgilinle, çünkü 10 yıl sonra o ev sana dar gelecek!" dedi. "Neden?" dedim, "E şekerim adam andropoza girecek, sen menopoza, Alya cadısı da buluğ çağında olacak!" Birden bizim evin gelecekteki hali geldi gözümün önüne, güldüm. Baktım bir şey yazıyor. "Bu ne?" dedim. "Yenileri çıkar o zamana kadar ama benim kullandığım antidepresanın adı, 10 yıl sonra ihtiyacın olacak" dedi.


* 6- "Sana elimle bir şeyler yapmak istedim" diye üşenmeden oraya kek taşıyanlar, seviyorum diye bileklik, kolye, seramik getirenler, kitaplar, mektuplar, şiirler...


* 7- İlginç meslekten okurlar da vardı. Uzak yol kaptanları, pilotlar, hostesler, rehberler, üniversite öğrencileri, çılgın emekliler, öğretmenler, yıllardır Türkiye´de yaşayan yabancılar. Helga mesela "Ben de bir Mamiyim" dedi, annem gibi 50 yıl önce gelmiş bir Alman...


* 8- Hayatında herkes en azından bir kere sahneye çıkmayı seviyor. Ve flaşların patlamasını... Hello fotoğrafçıları beni okurlarla görüntüledi, gazete fotoğraflarında olduğu gibi pozlar verdik. Hoşlarına gitti. Hello Dergisi´nin bir sonraki sayısında çekilen fotoğrafların bazılarını görebilirsiniz.


* 9- Bir de genç erkekler vardı, vay be, hayatımda ilk defa birileri bana sarılırken titriyordu. Tuhaf bir hismiş... Heyecandan ağlayan kızlar oldu. Karşımda ağlayan biri gördüm mü, ben de fena olurum. Sonra da halimize kahkahalarla güldük.


* 10- Bir de herkes Yüzbaşı Mehmet Bedri Aluçlu´ya hayranlıklarını, saygılarını dile getirdi, hemen hepsi banka hesap numarasını istedi. "İhtiyacı olmasa da, destek olmak istiyoruz" dediler. Bilemedim ne yapsam. Cuma günü size o mail´lerden örnekler sunacağım.


* 11- Yarıda Kalan Hayatlar´a ilginize tekrar teşekkür ediyorum.

Ayşa Arman/Hürriyet