SERRA KARAÇAM KAPANMAYA NASIL KARAR VERDİ?

Ünlü sunucu Serra Karaçam Ala dergisine iş ve özel hayatıyla ilgili samimi açıklamalar yaptı

İşte o röportaj:

Bu ay sizleri, Al Jazeera Network’ün kapalı devre yayına devam eden, hazırlık aşamasında bulunan Türkçe haber kanalının spikerlerinden Serra Karaçam ile buluşturuyoruz. Kendisi ile, haber spikerliğini, mesleki yolculuğunu ve başını örtmeye karar veriş sürecini konuştuk.Karaçam daha önce TGRT, Star, 24 TV ve TRT de, dış haber prodüktörlüğü,sunuculuk, editörlük, program yapımcılığı gibi görevler üstlenmişti.

-Pek çok kanalda programcı, editör, sunucu ve spiker olarak yer aldınız.Son olarak TRT de çok izlenen Medya Müfettişi’ne imza attınız ve ardından TRT Haber Ana Haber sunuculuğunu üstlendiniz. Bu başarı öyküsünün nasıl başladığını anlatır mısınız,spikeri olmaya ne zaman karar verdiniz ?

Öncelikle teşekkürler. Başarı kavramı çok göreceli. Başarılı olmak her zaman bilgi ve öğrenmekle ilgili bir şey. Eksiklerinizi tamamladıkça daha iyi işler yapmaya başladığınızı fark ediyorsunuz. Öğrendikçe üreteceğiniz işin kalitesi artıyor. Sadece meslekî tecrübeler değil yaşadığımız hayat da bize deneyim kazandırıyor. Ayrıca, bir merak duygusu ve araştırma arzusuna sahip olmak da çok önemli; böylece çevrenizdeki yenilikleri, ülkenizde ve dünyada olup biten gelişmeleri ıskalamamış olursunuz ki, bu, gazeteciliğin de doğasını oluşturan bir özelliktir.

Benim öyküm, Siyaset Bilimi okurken bir televizyonun dış haberler bölümünde staj yapmayı seçmem ile başladı. Spiker veya gazeteci olmak öncelikli hedefimdi diyemem. İşi öğrencikçe sevdim. Süreç ilerledikçe öncelikle dış haberi öğrenmek, haberci olmak, hedefim haline geldi.

O dönemde sadece ‘nasıl yapıyorlar’ diye saf saf sunucuları izliyordum haber merkezinde. Sanıyorum eğitimimin ve fiziksel görünümümün uygun olduğunu düşen bir yönetici, beni; sunucuları izlerken gördü ve benim de yapabileceğimi söyledi. İlk bakışta şanslı gibi görünüyordum ama sonrasında pek öyle oldu diyemem. O günden sonra ders alma süreçlerine girdim, heveslendim, ama uzunca bir süre hazır hale gelemedim. Sonrasında o yönetici de hazır olamadığım için bana şans veremedi. Ben de bana imkan sunulan farklı bir kanalda, dış haberde ve bazen muhabirlik yaparak bir dönem geçirdim. Sonra birgün ihtiyaç oldu ve staj yaptığım ilk kanala, dış haber editörü kadrosundan ama arada da bülten sunmak üzere işe kabul edildim.

-Televizyonda ilk projeniz ne idi ?

İlk projemin, TRT’ye önerdiğim ve iç yapım olarak başlayan “Medya Müfettişi” programı olduğunu söyleyebilirim. Ondan önce 24 TV ile sabah haberlerini sunmak üzere anlaşmıştım ve bir süre sabah bülteninin hazırlanmasına da destek vererek o görevi üstlendim. Ama o, benim projem değildi. Bir haber kanalının sabah bülteniydi. O bültene editörlerimin de desteği ile; kendimce bir şekil vermeye çalışmıştım sadece. TRT, isim hakkını da aldığım program projemi kabul edince, kendi projemi hayata geçirme imkanı bulmuş oldum. Bu projenin fikir aşamasında mesleki tecrübesine güvendiğim değerli isimlerden destek aldığımı da eklemeliyim. Hepsine müteşekkirim.

-İlk haber sunumundan sonra ne hissettiniz, nasıl tepkiler aldınız ?

İlk gün TGRT gece haberi ile çıktım. Zorlandığımı söylemeliyim. İlk gün; görsel olarak çok hazır durmamakla birlikte, sunum anlamında kırk yıllık spiker gibi sunduğumu söyleyenler çoktu bülten sonrasında.

Sanırım olmuştu…. Ancak ertesi gece bültene bir dakika kala bir son dakika gelişmesi haberi gelmiş. Akışa hakimdim ama, bu son dakika gelişmesi bana kulaklıktan söylenmemişti ve promptera ilk haber olarak, o ‘yeni haber’i gelmiş gördüm. Ben içeride bir hata olduğunu düşünüp, promptera hatalı bir haber geldi diye; elimdeki kağıttan, planlanmış ilk haberi okumayı seçtim o anda. Bana göre bu benim ikinci yayında, fazla ileri bir insiyatif refleksimdi. Kötü bir alışkanlık… Kendini fazla karar mercii görmek gibi… Bu bazen editöryel kadroyu zor durumda bırakabiliyor. Ve reji prompterı değil, elindekini okuyan acemi sunucunun bu hareketine şaşırdı. Eminlerdi oradaki son dakikayı okuyacağıma. Girişinde de son dakika notu yoktu prompterdaki haberde. Ve tabii, tabi olmayışıma şaşırdılar, reji karıştı. İş benim acemiliğime verildi. İlk gün, kırk yıllık sunucu olduğumu düşüneneler, ikinci gün bu durumdan hayal kırıklığına uğradılar. Aslında ben fazla hazırlıklıydım, prompter aksarsa kağıttan okuma konusunda, beni eğiten hocalarımın uyarısı hep kulaklarımdaydı. O nedenle öyle davranmıştım.Ve kendi yolumu hala doğru buluyorum.Ancak daha sonraki dönmede bu tip durumlarda, prompterın esas alınacağı kurala bağlandı. İşte bu ikinci gündeki tecrübe de bana bişey öğretmiş oldu.

-Ekran önünde olduğunuz için heralde çoğu zaman heyecanınızı kontrol altına almanız gerekiyordur..Etkili bir haber sunucusu olmak için nelere dikkat etmek gerekiyor ?

Etkili bir haber sunucusu olmak için; öncelikle iyi yazılmış haberler gerekiyor. İyi bir haber merkezi gerekiyor. Okuyacağınız metinleri iyi yazan editörler gerekiyor. Bunun dışında, size düşebilecek, olası aksilikleri giderme konusunda ise yetki gerekiyor. Yani bir aksilik olursa; toparlama yetkisinin sizde olduğunu bilmeniz gerekiyor. Bunun dışında, etkili konuşma ve diksiyon bilgisi de işin size düşen önemli bir kısmı. Bu da çok Pratik yapmakla oluyor.

Heyecan, “son dakika” gelişmesi haberlerinde olur daha çok. Ancak beklediğiniz ve arka planını bildiğiniz bir gelişmeye ait son dakika olursa daha kolay. Bu nedenle gündemdeki, gelişmeye açık haberlerin çeşitli olasılıklarına dair hep hazırlıklı olmak lazım. Bugün şuradan şu gelebilir diye bilmek, heyecanı kontrole alabilmeyi ve kendinize güvenmenizi sağlıyor. Uçak kazası, deprem, ani bir suikast gibi durumlarda ise ses tonuna heyecanı çok yansıtmamak, duyguları kontrol edebilmek, ve editöryel ve teknik kadronun bilgi akışı sağlaması çok önemli. Görüntü okumak, siyasi aktörleri tanımak, terör ve kargaşa alanlarından gelen görüntüleri; yetkiniz dahilinde anlamlandırabilmek de önemli.

-Bugüne kadar sizi en çok etkileyen haber neydi ? Ekran önünde yaşadığınız enteresan bir hikaye var mı?

Beni en çok etkileyen haber…? İnanın hatırlamıyorum. Bizde sürmenaj durumu da hasıl oluyor fazlaca. Muhakkak dönem dönem çeşitli davalar, siyasi gelişmeler beni heyecanlandırmıştır. En çok etkileyen haber… hatırlamıyorum.

Ekran önünde değil de Medya Müfettişinde yayına bant girdiği sırada yaşadığım bir hikaye var. Stüdyodaki program danışmanım ile telefona bağlanacak konuğa sorulacak ters köşe bir soruyu tartışıyorduk. Bunu duyan telefondaki konuğun, durumu, kendisine komplo kurulduğu şeklinde algıladığını ve tepkisini hatırlıyorum. Erdal Sağlam’dı o isim. Ve çok utanmıştım. Ama o beyefendiliğini bozmadı sağolsun. Yani konuk telefonda beklerken, stüdyoyu duyuyormuş ve o tartışmayı da dinlemiş. İlk soruyu sorunca, mizahi bir dille tepkisini yansıtmıştı.

-TRT’de bir dönem Medya Müfettişi isimli programınız büyük ilgi görmüştü. Diğer programlardan farkı, izleyici ve sizin kariyeriniz için katkısı neydi ?

Diğer programlardan farkı sorusu çok iddialı, bunu izleyiciler takdir eder. Ama ben bunu anlatmayayım bence. Çalışma metodumuzu; her kesimden konuk çıkarmak, herkese söz hakkı vermek, medyayı çok iyi takip ederek, konu seçiminde titiz davarnmak diye özetleyebilirim. Kavga etmeden konuşmayı seçerdik birde. Sokağın sesini çoğu programımıza yansıtırdık. Konuşacağımız konuda insanlar ne düşünüyor ekrana taşıdık. İzleyici, okuduğu haber ve köşe yazılarının göstermediği, çarpıttığı veya anlattığı şeylerin arka planını okuyordu bu programdan.

Benim kariyerim açısından, tamamen kendi ekibimle kendi fikirlerimi, neredeyse sıfır sansürle TRT gibi bir kanalda uygulamış olmak gurur verici. Kendi seçtiğim ekiple çalışmanın keyfini ve zorluklarını yaşadım. Sorumluluğun tamamen sizde olduğu bir işin stresini göğüslemeyi öğrendim. İnsanlar beni Medya Müfettişi diye anar oldu. Tanındım biraz.

-Bugün ekranda izlediğimiz programların içeriği ile ilgili düşünceleriniz nelerdir peki ? Sizce ülke ve toplum olarak ne tarz programlara ihtiyacımız var?

Çok fazla ‘kafalardan ibaret’ stüdyo tartışma-sohbet programı var. Sokağın gündemini, sorunun veya konunun muhataplarını; aydın, gazeteci veya siyasetçi temsilciler ile konuşan moderatörler… Twitter yorumları ile bazen halkın sesi ekrana yansıyor ama dışarıda, alanda, sokakta olanları; ekrandaki programlarda çok göremiyoruz bence. Veya tam tersi sadece dış çekim belgeseller var.

İhtiyaç belirleyecek noktada şu anda çok fikir sahibi değilim.Ancak bununla birlikte, CNN Türkteki Sevil Atasoy’un programını beğeniyorum. Habertürk’te Pelin Çift’in mistik konuları konuştuğu sohbet programı da farklı. Vedat Milör’ü çok başarılı buluyorum. Çok ‘gerçek’ kendisi. Çok doğal tepkileri… Şapır şupur yemek yemesi, acımasızca eleştirdiği veya övdüğü mekanlar…Hepsi gerçek.Değişik şeyler de yapılmaya başlandı aslında. Burası Haftasonu güzel. Sabah haberlerinde TRT haber Günlük’ü seviyorum.(sosyal konular, aile yaşantısı, çocuklar vs.)

-Bir dönem sizi saçı açık bir kadın olarak gördük ekranda, sonra kapanmayı tercih ettiniz.. Hayatınız için bir dönüm noktası olsa gerek, nasıl karar verdiniz kapanmaya ?

Kapanmaya karar verdiğimde, kızımın doğumundan sonra 5 ay kadar bir süre geçmişti. İnsanın çocuk sahibi olması hayat denen mucizeye bakışını etkiliyor. Bundan önce de kapanmayı istiyordum zaman zaman ama cesaretim yoktu. Çocuk olunca, örneğin yataktan düşüyor, başına bişey geliyor, Allah’ın onu sürekli koruduğunu gördükçe, şükür duygum arttı. Kendi sorumluluklarımı ve teşekkürümü daha titiz yapma isteği netleşti içimde. Ve birden zaten düşündüğüm şeyi uyguladım birgün. Bu arada; neden kapandiginizi anlatirken sizi bu noktaya getiren tum hayatinizi anlatmaniz gerekiyor. Bu cok kolay degil. Sunu belirteyim, ben İHL mezunuyum.Ancak üniversite kayıt fotoğrafını çektirdiğim ilk gün, ağlayarak başımı açtım ve peruk ve benzer yöntemleri uygulama gücünü de kendimde görmedim. Sonrasında hayat çizgim biraz değişti. Namazımı bırakmamaya özen gösterme dışında, dini hassasiyetleri çok fazla uygulayamadım. ( “Gunah da sevap da gizlidir, ama sordugunuz soru bunlari acmayi gerektiriyor”diye ekliyor) Nefsim zayıfmış belki bilemiyorum. Zorunlu olarak başlayan bu süreçte, mesleki olarak ve kişisel olarak kendimi gerçekleştirirken; hayat beni biryerlere savurdu diyelim.

İdeolojik olarak ve inanç açısından hep aynıydım. İlk gençlik çağlarımda da biraz protest bir duruşum vardı. Metin Göktepe öldüğünde, ortaokuldaydım ve ‘bu böyle olmamalı’ diyordum mesela. Dini özgürlükler ve dindarların gördüğü sindirilme politikaları karşısında da, azınlıkların çektiği acılar konusunda da hep hassastım. Bu hassasiyetim açıkken de hep aynıydı, sürdü. Ayrıca son olarak, evlenince ve hayatımda sadece bir erkeğe güzel görünmem gerektiğini içimde hissedince bu kararı vermem kolay oldu belki de.

-Başörtünüzün yaptığınız işin önüne geçmesinden endişe ettiniz mi hiç ?

Mesleki anlamda bugüne kadar yaptıklarım, beni açık veya kapalı biryere taşır ise taşır taşımazsa da taşımasın dedim. Benim için başörtü bir detay. Önemli ama altı başka şeyler ile doldurulmalı. Birde kişiler yapabildiği kadarı ile dini vecibelerinİ yapmalı, yapamadıkları yüzünden tümünü elden bırakmamalı. Toplumu; bunu simgeleştirme konusunda biraz eleştirdiğimi söyleyebilirim.Konjonktür gereği kapanmakla eleştirildim. Buna ihtiyacım olmadığı bence gayet açık. ‘Türbanlı’ veya ‘başörtülü’ olmanın, konuşulacak bir tarafı olmadığı bir ortam hayal ediyorum. İnsanlar liyakatları ile değerlendirilmeli. Merkez medya ve TRT gibi kapılarda işimin artık daha zor olacağını biliyordum. Ayrıca hayatımı, dört dörtlük bir müslüman gibi yaşama zorunluluğu, göz önünde bir başörtülü olarak; beni iş bulma konusundan daha fazla tedirgin etti. Çünkü bir sosyal çevrem, yoldaşlık ettiğim farklı görüşlerden arkadaşlarım vardı. Hala da varlar. Onlar beni anladı ve bağrına bastı diyebilirim.İnsanlar eksik kalabileceğim konularda açık bir müslüman kadından daha fazla eleştirebilirdi beni. Oysa tüm müslümanların görevleri ve duyarlılıkları aynı. Açık olanların da kapalı olanların da.

-Kapandıktan sonra hemen iş bulabildiniz mi peki ?

Kapanmaya karar verdiğimde, henüz açıkken; iki kurumdan teklif gelmişti. Birine kapandığımı açıklama cesaretini gösteremedim. Şu anda çalıştığım kuruma durumu izah ettim. Beni anladılar. Allah bu kararımdan dolayı beni mahzun etmedi. Başörtünün ne avantaj ne dezavantaj olmasını isterim. Başörtülü olduğum için kutsanmakta, yerilmekte hak ettiğim bişey değil. Bir kesim, çalıştığım yerde hali hazırda bir başörtülü sunucu kontenjanı olduğunu varsayarak; bunu kapmak için kapandığımı iddia etti. Oysa görüşmeleri ben açıkken gerçekleştirmiştik. Ve bu durumu kuruma açıklamam kolay olmadı elbette.

-Aileniz ve yakın çevrenizden ne gibi tepkiler aldınız bu konuda ?

Ailem, özellikle babam çok sevindi. Babam, bana hep, ‘namaz kılıyorsun, bir de kapansan senin sonun güzel olacak’ derdi. Belki hayat tarzımın da ona göre değişeceğini düşündüğü için… Kapalılığa negatif yakalaşan arkadaşlarım ise benim hala ben olduğumu gördüler. Zaten çoğu dini duyarlılığımı biliyordu.

-Türkiye’de çalışan kadınların yaşadığı sorunlar sizce neler ? Başörtüsü kullanmaya başladıktan sonra sizin yaşadığınız sorunlar oldu mu ?

Çalışan kadınların sorunları buraya sığmayacak. Buna çok ayrı odaklanarak konuşmak lazım. Başörtüsünden sonra tanıdığım bazı yazarlar, arkadaşlar beni tanımakta zorluk çekti. Gittiğim biryerde, toplantılarda soru soraraken, kendi kimliğim ile değil, başörtülü biri olarak algılandım. Kim olduğum derken, kendimi büyüttüğümden değil, ama iyi tanıdığınız,birkaç kere programınıza katılmış insanların sizi tanımaması garip oluyor. Zamanla bu geçiyor gibi.

-Çalışan kadın olmak sorusunu pas geçtiniz, anne olarak bu sektörde olmak için ne dersiniz?

Hayatta hiçbişey kaçmıyor. Çocuk oldu diye birşeyler bitti hissine kapılmamak lazım. Zamanı gelince herşey eskisi gibi devam ediyor. Çocuk sevgi yumağı. İnsana herşeyi unutturan bişey. İnsanın sorumluluklarına, işine bakışı değişiyor, daha önce hızla alabildiğiniz istifa benzeri kararları alırken iki kere düşünüyorsunuz. Kızım benim herşeyim. Elbette kendinize ayırdığınız, işinize ayırdığınız zaman azalıyor. Ama burada, çocuğa verilen zamanı; işe ve kendinizi geliştirmeye ayırdığınız zamandan değil de, eğlence ve başka faaliyetlerden kısmak önemli.Çocuğunuz annesinin işi ile de gurur duyabilir ileride büyüdüğünde. Evde tamamen kendini ona adayıp herşeyi bırakması ile de gurur duyabilir…

Ancak işi gücü bırakıp evde de bunalıma giren ve çocuğuna kötü davranan bir anne olmaktansa dengeli bir ilişki geliştirmek önemli. Herkesin ruhi durumuna, hayata, maddi olanaklarına ve kariyere bakışına göre değişiyor bu seçim. Ama dengelemek mümkün. Sadece titiz olmak lazım. Kızım şanslı. İyi bir bakıcısı var. Ama bana da doyuyor. Bunları dengelemeli. Anne olunca da bekarken de, evliyken de; işinizi titiz yapıyorsanız sorun olmaz, doğru yere gelirsiniz.

-Ala okurlarına moda ve tesettür konusundaki görüşlerinizi aktarır mısınız?

Tesettür, örtmek demek. Dikkat çekmemek önemli. Herkes zevkine ve modaya uygun giyinebilir. Batılı veya dogulu gelenek kodlarına göre bir örtünme biçimi benimseyebilir. Modern, geleneksel, fantezi, spor, klasik giyim tarzlarini secebilir.Ama hatları belli etmeyen, avret denilen bölgeleri örten şekilde olmalı bu. Şık olmak mümkün. Müslüman görünüşü ile derli toplu olmalı. Özellikle kozmopolit toplumlarda, müslümanın bakımlı temiz derli toplu olması önemli. Makyaj ise, sağlık ve kendini iyi hissetme noktalarında niyete bağlı, hafif olabilir; ama tesettürün özü ile örtüşmüyor. Özellikle abartılı olduğunda. Benim çelişkim, mesleki olarak izletmeye bağlı, görsel kısmı da olan bir işte bir yarış içerisindesiniz. Bunu yaparken ölçüyü kaçırmadan kendi çizgimle; anlattıklarımla, okuduğum haberler ile derli toplu bir görünümü bir arada sunmanın yeterli olacağını umuyorum.Moda ve şıklık tesettür ile uyuşabilir ama açık olupta dikkat çekmeyecek bir kadının, örtünme ile dikkat çekecek hale gelmemesi lazım. Amaç dikkat çekmek olmamalı. Ameller niyetlere göredir.

-Son olarak bu mesleğe adım atmak isteyen kadınlar için neler söylemek istersiniz ?

Gündemi takip etsinler. Çok okusunlar. Görünümlerinde özenli olsunlar. Bunun uzun bir yolculuk olduğunu unutmamalılar birde.

En sevdiginiz şehirler?

New York, İstanbul, Budapeste,Medine, Heidelberg, biraz Londra.

En son okudugunuz kitap?

Zihin Kullanma Klavuzu John Taylor

Unutamadiginiz filmler?

Duvara Karsi, Ejderha Dovmeli Kiz, Gonul Yarasi, Gran Torino

En büyük hayaliniz?

Bu dunyaya gelis amacima uygun bir yasam surmek

En sevdiginiz kelime?

Empati

İstanbul’da en sevdiginiz semtler?

Beyoglu, Moda, Ortakoy, Beylerbeyi Beykoz sahil hatti, yasamak icin Ulus ve Beykoz.

Favori Alisveris mekanlariniz?

Kanyon, Capitol, Uskudar ve Kadikoy carsilari, Bagdat Caddesi