SERDAR TURGUT NEDEN EKRANLARA ÇIKMAMALI? İŞTE TURGUT'UN TOP 10 LİSTESİ!

Habertürk TV'de Nihal Bengisu Karaca ile birlikte İkide Bir programını yapmaya başlayan Serdar Turgut TV'de olmaması için hangi nedenleri sıraladı?

Benim TV’de olmamam için top 10 listesi

1- ÇİRKİNİM. Bu yazarlık açısından bir sorun yaratmadığı gibi aksine yazar için avantaj da sayılabilir. Televizyonda ise vücudumun her bir ayrı noktası farklı bir dezavantajmış gibi geliyor bana.

2- Şaşıyım. Yönetmen bir numaralı kameraya bak diyor, sonra da aramızda kavga çıkıyor. Adam, “Neden bir dediğim halde beş numaraya bakmakta ısrarlısın” diye bağırıyor, ben de ona, “Saçmalama, ben dediğin gibi baştan itibaren bir numaraya bakmaktayım” diyorum. Bu absürd diyalog hayli uzun sürebiliyor. Programda soruları sorduğum veya konuştuğum konuk her sorumdan sonra omzundan arkaya bakıyor, acaba ben yaklaşmakta olan bir kişiye mi sesleniyorum diye endişeleniyor.

3- Sakarım. Stüdyo kapısından girip kamera karşısına oturuncaya kadarki kısa yolda minimum ortalama on ayrı kez ciddi ölüm tehlikesi geçiriyorum. Stüdyolarda çok fazla kablo ve kamera var, onlara ya takılıyorum ya da çarpıyorum. Geçenlerde ayağım yine takıldı, sunucu kadının üstüne düştüm. Kadın kendisine tecavüz edeceğimi sandı. Neden aklına ilk gelen bir tek bu oldu ki anlayamıyorum; neden ona şefkatle sarıldığımı filan sanmaz ki; galiba benim kötü bir şöhretim var, bunu hak etmek için ne yaptığımı bilmiyorum.

4- Stüdyoyu kirletiyorum. Hayır, varlığımla yol açtığım manevi kirlenmeyi değil fiziksel kirletmeden bahsediyorum. Program esnasında içelim diye önümüze konulan su bardaklarını istisnasız ve istikrarlı bir şekilde döküyorum. Bütün kanallar sadece benim döktüğüm suları temizlemeleri için ilave personel aldılar, hatta bir keresinde bardağı sehpaya bırakıyorum diye yanımdaki konuğun kucağına bırakmışım. (Bu nasıl olabilir ki diye soranlar hâlâ varsa onlara ikinci maddeyi tekrar okumalarını tavsiye ediyorum.) Eteği sırılsıklam olan kadın da bunu benim eteği bacağına yapışsın diye kasten yaptığımı söyledi. Dediğim gibi, benim ciddi bir imaj problemim var. Merak ediyorum, öldüğümde onu nasıl bilirdiniz diye sorulduğunda cami avlusundaki cemaat nasıl cevap verecek ki acaba?

5- Sevimsizim. Bu sadece televizyonda olan, yayından çıkar çıkmaz geçen bir şey değil. Geçenlerde programlar için bir fotoğraf çekimindeydim, tamamlanması dört gün sürdü. Fotoğrafçının benim gülümseyen tek bir fotoğrafımı çekebilmesi o kadar zaman aldı. ABD’de sadece doğal bakarak, beni öldürmeye niyetli serserileri yanımdan kaçırdığım olmuştur. Çok eskiden öğrenci olaylarında, gelen polis hiçbir şey yapmamış olsam da sevimsiz olduğumdan direkt beni tutuklardı. Bu genetik bir sorun olmalı; çünkü babamı da çocukken sokakta durup dururken yabancı amcalar sadece çirkin diye dövmeye başlarlarmış.

6- Televizyon programını nasıl yapmalıyım diye tavsiyeler veren uzmanlar, “Olduğun gibi ol, rahat ol, rol yapma doğal ol” dediler. Bunun büyük bir risk içerdiğinin farkında değillerdi sanırım. Eğer ben doğal olursam, olduğum gibi davranırsam kanalın kapatılacağını veya kitleler tarafından basılmasının gerekeceğinin bilincinde değiller herhalde. Onların tavsiyesini tutmadığım gibi ekranda doğallığımdan alabildiğine uzaklaşmaya çalışıyorum.

7- Bütün TV programları benim happy hour’uma denk eliyor. Ben akşamüstü altı civarında her medeni centilmenin yapması gerekeni yaparım ve içki içerim. Bunu yapamadığımda da sinirli olurum, dolayısıyla her programa mecburen sinirli ve huzursuz çıkıyorum. Bu benim doğal sevimsizliğimle birleşince hiç de hoş olmayan görüntü çıkabiliyor ortaya. Şimdi “Bazı şovlar gece saat 10.00’da başlıyor, hiç olmazsa onlara rahat çıkarsın” diyebilirsiniz, ama ben saat altıda içkiye başlıyorum ve durmuyorum ki, ilerideki saatlerde içkimi yarıda kesmek beni daha sinirli yapıyor. Uyarıyorum, ben o durumdayken bir daha bana Türkiye’de aslında her şeyin yolunda gittiğini söylemeye cesaret edecek olanlar olursa, onları yemin ediyorum ki iki elimle canlı yayında boğuveririm, bilmem anlatabiliyor muyum.

8- İnsanlar ne kadar saçmalarsa o kadar fazla reyting alınabildiği bir dünyaya beni salmak risklidir. Çünkü saçmalamakta had sınır bilmem, bunu olağanüstü başarılı yaparım. Bugüne kadar hemen her gece bunu çoktan ispatlamış durumdayım. Saçmalamak konusunda doğal bir yeteneğim var.

9- Network filmindeki Howard Beale karakteri idolümdür ve onun filmde yaptığını bir gün yapmayı hep hayal ederdim. Adam filmde, televizyon kanalındaki şovunda birden ayağa kalkıp delirmiş, gözlerini aça aça müthiş bir nutuk atar. İşlerin ne kadar kötü olduğunu anlattıktan sonra “Artık öfkeden çıldırıyoruz. Sorunlar boğazımıza kadar geldi. Şimdi oturduğunuz yerden kalkın, pencerenizi açın ve ‘Korkunç öfkeliyim, artık dayanamıyorum ve bunu daha fazla çekemeyeceğim’ diye bağırın” der ve birden tüm Amerika onun bu dediğine uyar. Sokaklar, pencerelerini açıp bağıran insanlarla dolar. Ben bir gün imkân bulursam bunu mutlaka yapmayı 27 sene önce aklıma koymuştum. Şimdi temelde delirmiş bulunan bir adamın eline bu imkânı vermek sizce doğru bir iş mi?

10- Canım ülkemin canım insanlarına kötülük yapıyorum. Türk insanının televizyon dizisi izleme saatinden çalan her televizyon programı hem bir ayıptır hem de temelde bir vatan hainliğidir. İnsanımızın tüm hayat felsefesini, düşünce derinliğini aldığı TV dizilerinin izlenmesine ara vermeyi teşvik edici bir programı yapan her insan yasaklanması gerekirken, bana bir TV programı yaptırılması da gariptir. Aslında bu konuda birçok insan meraklanmamam gerektiğini, benim programımı zaten kimsenin seyretmediğini ve katiyen seyretmeyeceğini, dolayısıyla Türklere kötülük yapmamın imkânsız olduğunu söylediler de içim bayağı rahatladı.

Nihal Bengisu ile programımız
NİHAL Bengisu ile birlikte imkânsızı gerçekleştirmeye giriştik, sabrın ve düşünme alışkanlığının pek olmadığı bir dünyada hem birbirimize karşı sabırlı olmamızı gerektiren hem de sabırla dünyayı anlamlandırıp anlatmaya çalışan bir programı Habertürk Televizyonu’nda her pazartesi ve cuma akşamı saat 19.05’te yapmaya başladık. Biraz takılırsanız uzun dönemde hoşunuza gideceğini sanıyorum.

Gerçi televizyon dünyasında uzun dönem kavramı galiba sadece önümüzdeki birkaç saatten ibaret. Siz yine de olduğu kadarıyla bu akşam “İkide Bir”e biraz bakın lütfen.

Serdar Turgut/Gazete Habertürk