SERDAR TURGUT İLE ORAY EĞİN'İN DİYARBAKIR SEYAHATİ NASIL GEÇTİ?..İKİLİ 2 GÜN BOYUNCU NELER YAŞADILAR?..SEYAHATİN EN İLGİNÇ OLAYI NEYDİ?..

Oray bir rap konserinde sahne almaya gider gibi giyinmişti.İki saatlik yolculuk boyunca bana Türkiye´de yaşadıklarını tahmin ettiğim 20 bine yakın insan aleyhine konuştu.Ayrıca bunlardan yaklaşık 19.900´üne yapmayı planladığı kötülükleri de anlattı.

GONZO'NUN NOTLARI

Diyarbakır seyahatimin hayli çetin, zor koşullar altında ve büyük tehlikelere açık bir şekilde geçeceğini sabahın köründe İstanbul´da Oray Eğin ile buluşunca anladım. Oray bir rap konserinde sahne almaya gider gibi giyinmişti. Kıyafeti rahattı ve belki de haddinden fazla rahattı. Şort olduğunu sandığım bir şey giymişti ve kafasında da üzerinde yazılar olan bir kep vardı. Onu görür görmez "Diyarbakır seyahatimiz için çok isabetli bir kıyafet seçmişsin. Seni tebrik ediyorum. Gece televizyona da böyle mi çıkacaksın" diye sordum. "Tabii ki hayır; gece için kot pantolonumu getirdim" dedi. Doğruyu da söylüyordu maalesef. Akşam kıyafet değiştirdiğinde kotunun şimdiki gençlerin pek sevdiği her tarafı yırtık pırtık bir şey olduğunu gördüm. O kıyafetini övdüm, `pek isabetli´, dedim ona da...



* * *


İki saatlik yolculuk boyunca Oray bana Türkiye´de yaşadıklarını tahmin ettiğim 20 bine yakın insan aleyhine konuştu. Ayrıca bunlardan yaklaşık 19.900´üne yapmayı planladığı kötülükleri de anlattı. O kadar fazla enerji ve kızgınlık pompaladı ki bana; o anda pilot yardımcısıyla birlikte yanımızdan geçseydi, ikisini de sonuçlarını hiç düşünmeden boğup öldürebilirdim.


* * *


Herkesin hayatında bir kritik an vardır. O an gelince, siz sevdiğiniz bir insanın aslında tamamen delirmiş olduğunu, aniden ve panikletici bir biçimde fark edersiniz. Çok insana olmuştur bu... Bana da maalesef Diyarbakır´da oldu. Oray´ın aslında tamamen delirmiş olduğunu birden fark ettim. Bir şeyler anlatıyordu. Yine birilerini kötüleyip anlatıyordur diye beynimi dağıtmış ve sadece içli köfte düşünmeye çalışarak yaşayıp gidiyordum. Birden farklı bir şeyler söylediğini fark ettim ve dikkat kesildim. Adam kol saatine takmış, hiç durmadan onu ayarlayıp duruyor. `Ne oldu´ dedim. Saatinin bazen yanlış göstermeye geçtiğini anlattı.

"Saatinin hangi günü gösterdiğinin önemi var mı, bugün bugündür işte. Yarın da sözde başka ama temelde yine benzer türde anlamsız gün olacak işte. O günlerin nümerik adını bilsen ne olacak bilmesen ne olacak?" diye konuştum. Belki arada ben de bir noktada delirmişimdir hatta belki de değil buna kesin eminim. Çünkü bu konuşmam bana çok anlamlı ve derin geliyordu. Ama mesele başkaymış. Onun saati illa da doğru günü ve doğru saati gösterecekmiş. Bunun için 40 bin dolarlık yatırım yapması gerekiyormuş. Bunu belirtti ve ihtiyaç gerekçesiyle maaşına zam istedi. Sonra da dünyanın dönüşü nedeniyle dünyadaki her saatin 15 saniyelik bir sapma yaşadığını, `perpetual calendar´ diye adlandırdığı bir şeye ve `tour billion´ diye konuştuğu bir kavrama yatırımın ne kadar da hayati önemi olduğunu anlattı. Ben de baktım adam tamamen çıldırmış. Dinlemeyi tekrar bıraktım ve bu sefer de irmik helvası düşünmeye başladım.


* * *


Yemek konusunda Oray ve ben farklıyız. Hem de yüzde yüz farklıyız. Ben düşünüyorum ama yemiyorum. O ise düşünmeden yiyor. Ben hayatımda bu kadar kısa sürede bu kadar fazla karbohidrat tüketen başka bir insan da görmedim. Uçakta başladı, ikram edilen böreği yedi. İndik sokakta yürüyoruz, simit diye tutturdu. Çaresiz aldık. Ama bir taneyle yetinmiyor, başkasıyla da paylaşmıyor. Benim dışımda herkes ondan korktuğundan istemeye de korkuyor. Bu da onun işine geldi zaten.

Akşam oldu, önümüze bir et yemeği getirdiler. O aşamada anladığım kadarıyla Oray sağlıklı yaşamaya karar vermişti. Hiç et yemedi. Et