SERDAR TURGUT GÜNERİ CİVAOĞLU'NDAN ÖZÜR BEKLİYOR!... PEKİ NEDEN?...

Manşet yapılan bu haberime, ortada hiç olmayan bir konuyla ilgili yazdığım için eleştiri getirenler olmuştu. Benimle alay bile etmişlerdi. Güneri Bey bana kızmıştı bile.

Babam geldi


Akşamüstü bir gün sonra yazacağım yazının konusunu düşünüyordum.
O gün Türk Ticaret Kanunu'nda değişiklik yapılacağını öğrenmiştim. Aslında ne kadar da büyük gazeteci olduğumu tekrar anladım. Çünkü ben Türk Ticaret Kanunu'nda değişikliğe gidileceği haberini yaklaşık 30 yıl önce Güneri Cıvaoğlu'nun yönettiği Güneş gazetesinde haber olarak yazmıştım.
Manşet yapılan bu haberime, ortada hiç olmayan bir konuyla ilgili yazdığım için eleştiri getirenler olmuştu. Benimle alay bile etmişlerdi. Güneri Bey bana kızmıştı bile. Ben de ona 'İnan bana, dediğim mutlaka çıkar benim' demiştim.

Şimdi benimle alay etmiş olan, bana kızan herkesten gecikmeli olsa da bir özür bekliyorum.

Türk Ticaret Kanunu ile ilgili değişiklikler konusu şimdi TBMM'de görüşülüyor. Buna ne diyeceksiniz bakalım beyefendiler. Güneri Bey? Yiğidi öldür ama hakkını yeme. Sizden özür değil, sadece sonunda haklı çıktığımı söylemenizi bekliyorum. Tarih beni haklı çıkardı. Gönlüm rahat, ben uydurma haber yazmam. Sadece uzun vadede geçerliliği olan haberler yazarım. Anlaşıldı mı beyefendiler! Ve fena da atlatırım diğerlerini.
Bunu düşünüyordum ve belki sadece bu konuya ayrılmış bir köşe yazarım diye de düşünüyordum ki; bir şanssızlık eseri kış ayında beni ikinci kez ziyarete gelmiş olan babam bana 'Haydi saat 17.30, Fox haberlerini seyredelim' dedi.

Ben 'Memnuniyetle' dedim ve başladık seyretmeye.
Kriz bu şekilde sürerse, tahmin ediyorum ki babam bize yerleşecek. Çünkü benim durumumu merak ediyor. O bize yerleşirse, krizin bu dünyada en büyük darbeyi vurduğu insan da ben olacağım. Bu da bilinsin.
Aslında haber izlerken ortalık çok sakindi. Ama birden kafama tokat atıldı ve babam bana 'İyi bok yedin, her şey senin yüzünden oldu' dedi.
Ben 'Ne oldu ne yaptım ki?' diye döndüm ve bir şaplak daha yedim. 'Ağzını tutamıyorsun, elini tutamıyorsun' dedi ve iki organımla ilgili burada tekrarlayamayacağım laflar etti. 'Takmışsın kızcağızın bacaklarına. Yok bacak bacak üstüne atıyormuş da, yok eteğinin boyu biraz daha uzun olmalıymış da. Bak senin yüzünden herhalde kızcağız utanmış olmalı, şimdi nerdeyse kafasının üstüne çuval geçirecek hale gelmiş. Sen yazmamış olsaydın şimdi ne güzel seyredip, dinleyecektik işte' dedi.
Ben 'Ama baba benim anlatmak istediğim ekran zarafeti üzerine bir şeydi. Bunun seksle ilgisi yoktu ki' dedim.

Eline gazeteyi aldı, kıvırıp kafama vurdu ve 'Sus, bana yalan söyleme. Sanki ben seni tanımıyor, bilmiyorum. O kafanın nasıl sapık çalıştığını ben iyi bilirim' diyerek bitirdi konuşmasını.

('Dedikodu' olsun diye söylüyorum; kafama vurduğu gazete Hürriyet'ti. Bunun bana bir mesaj verme niyetiyle alakası yoktu. Sadece gazetenin kalınlığıyla ilgili bir şeydi bu.)

Konuşmanın bittiğini, son kelimeyi söyledikten sonra büyük sakinlikle piposunu günün 15'inci doldurmasını yapmaya başlamasından anlamıştım. Çok sakindi o an. Ben ona; 'Peki ben sapığım. Sen çok mu normalsin ki?' dedim. Öyle ya; akşam vakti durup dururken haber seyretme coşkusu yaşaması herhalde habere ve özellikle Fox haberlerine duyduğu büyük açlıkla açıklanamaz değil mi?

Benim babam 82 yaşında. Karşısına güzel bir kadın otursun, ona hiç kıpırdamadan sabit olarak saatlerce bakabilir. Gözleri tuhaf baktığından birçok kadının babamı seri katil zannedip yanından kaçtığına şahit oldum.
Oysa onun sadece gözleri kötü bakar. Sadece bu yüzden henüz 3 yaşındayken sokakta durup dururken dayak da yermiş. Babaannem söylemişti.

Neyse; sadece benim değil, ikimizin de sapık olduğu, ikimizin de hınzır düşündüğü konusunda anlaştığımızdan biraz rahatladım. Ama galiba adamın eli hala ağır olmalı. Vurduğu yerler hala acıyor.
Evimize 'Tişa' adında bir kedi daha geldi. Babam sürekli olarak onu 'Taşak' diye çağrıyor. Sonra haberler hakkında yorumlar da yapıyor.
İsrail'in Gazze'de yaptıkları ekrana geldiği an durup dururken 'Ben şu Hamas'a çok kızıyorum' dedi. Ben cevap alırım diye korktuğumdan 'Neden?' diye sormadım ve tuhaf bir şekilde çalıştığı mantık yürütme mekanizmasını çözmeye girişmedim.

Sonra birden kızıp 'Senin hiç vicdanın yok mu be?' dedim. Bana cevap vermedi. Suratıma o gözleriyle sabit baktı ve tam üç kez hapşırdı. Ben buna çok sevindim. Çünkü genelde hapşırmaya başladığında 30'u mutlaka aşar. Bu kez ucuz kurtulmuştuk.

Sohbetimiz bu şekilde sürdü gitti. Sonra sohbetimizin bir aşamasında ben bu sıcak sohbeti kesmeyi kararlaştırdım. Bu tek taraflı bir karardı ve bunu ona deklare etmek zorunda kaldım. Çünkü bana durup dururken şöyle bir cümle etmişti:

'Biliyor musun Serdar ben etek tıraşı için Remington marka bir alet aldım.'
Sohbeti kestim. Çünkü iş artık absürde doğru gidiyordu ve ayrıca böyle başlayan bir sohbet açılış cümlesine benim bile verilebilecek cevabım da yoktu maalesef.


SERDAR TURGUT / AKŞAM