SERDAR TURGUT EŞİ RANA İLE ORAY EĞİN'İN HANGİ YÖNLERİNİ BİRBİRİNE BENZETTİ?
Dünyanın en zenginleri arasında yer alan,Rus işadamı Roman Abromowitch'in New York'ta bir restorantta yediği öğle yemeğine 47 bin dolar ödemesi Akşam yazarı Serdar Turgut'un hatıralarını tazeledi.
Rana ile Oray'ın benzer yönleri
Roman Abromowitch'in New York'ta Nello restoranında yediği öğle yemeğine 47 bin dolar ödediği haberini duyar duymaz bende birkaç acı hatıra birbirine paralel biçimde canlandı.
Bir insan bir yemeğe bu kadar para nasıl ödeyebilir diye düşünürken misafirleri arasında Oray Eğin'in olup olmadığını inceledim hemen. Çünkü eğer Oray o yemekte var idiyse ödenen para az bile kalmış demekti.
Oray herhangi bir restoranda eline mönüyü aldığı zaman anında alışverişe çıkmış Rana'ya benziyor. İkisi de siparişte durmayı bilmiyor ve mutlaka da en pahalı şeyleri almak zorundalar. Rana sadece alışveriş hızı nedeniyle hakkında bir dükkanı talan etmek suçundan dava açılabilmiş bir kadındır. Yine o alışveriş hız ve konsantrasyonu nedeniyle ailemiz Toys RUs dükkanında bulunan tüm malları satın almış durumdadır. (Bahsettiğim dükkan mahallenizdeki küçük dükkan da değil ha, dünyanın en büyük oyuncakçısından bahsediyoruz burada).
Oray da yiyecek siparişi verirken aynı hız ve konsantrasyonu sergiler.
Bir defasında sabit fiyatlı mönüsü olduğundan istese de fazla para harcayamaz diye seçtiğim bir restoranda öyle bir şarap ısmarladı ki, siparişi alan garson bile bize acıdıydı ve 'Başka bir şarap seçseniz çok daha iyi olur' dediydi. Garsonun dediğini yaptığımız halde akşam yemeğine sonunda bin 500 dolar ödedik. (Bu miktarın benim hayatımdaki reel etkisi 47 bin doların Abromowitch'in hayatında yaptığı etkiden çok daha fazla oldu. Aradan iki yıla yakın zaman geçmesine rağmen kendimi hala daha toparlayamamış durumdayım, iflasın eşiğinde yaşıyorum hala daha...) Oray'ın keyfi ise çok iyi, yiyor içiyor ve geziyor ve hala daha bana yemek ısmarlamıyor.
O Nello restoranında New York'a son gittiğimde ben de yemek yedim. Kalabalıktık. Hesabı bir işadamı arkadaşımız ödedi. Rus milyarderin ödediği para ortaya çıkınca ona da sordum, sen ne kadar para ödedin diye. Sadece 4 bin dolar ödemiş. 'Nasıl oldu bu mucize dedim?'. Çünkü 10 kişiden fazlaydık o akşam. 'İçki içilmedi' dedi. AKP'nin iktidarda olmasının bir güzelliği de burada işte. Yemek bütçeleri düşüyor durmadan...
Gerçi genelde ben diğerlerinin içmediği içki miktarını tek başıma içerim de o akşam nedense dikkatim dağılmış olmalı. O günlerde sokağa fazla yoğunlaşmış durumdaydım ve oradan bir an önce çıkıp gitmek istiyordum. Zaten erken ayrıldım yemekten ve bir bara gittim. O günlerde başlatmış olduğum selülit araşırmalarımı sürdürdüm ve ilginç sonuçlara vardım.
Bir Petrus'un acıklı hikayesi
Rus'un ödediği faturaya da baktım, gerçekten de asıl parayı yemeğe değil şaraba ödemiş. Petrus içmişler adamlar öğle vakti. Lokantada bir şişe Petrus 10 bin dolar bu arada. 10 bin dolar benim iki yıllık şarap bütçeme eşit. Trilyon dolarım olsa 10 bin dolar vermem şaraba. Ha başkası ısmarlarsa, pek itiraz da etmem, bu da bilinsin.
Petrus şarabını duymam bana çok başka bir hatırayı da hatırlattı. O gece bugün hala daha Hürriyet'te yazmakta olan bir arkadaş evinde parti veriyordu. Gençliğimizde yaptığımız gibi yapacaktık. Hani hippilik döneminde yerlerde oturur kağıt tabaklara yemeğimizi alır, plastik bardaklara ucuz şarabı doldururduk ya, o gece de öyle bir nostalji yapacaktık. Yayın yönetmenliği, Mao'nun başkanlığından daha uzun, tartışmasız ve muhalefetsiz süren Ertuğrul Özkök, o geceye bir şişe şarap götürmeye karar vermişti. Ve karısı Tansu da öyle şeylere hiç dikkat emediğinden, dikkat etse bile kıymet vermediğinden evdeki Petrus şişesini almış ve yemeğe götürmüş. Sonunda arkadaşlar yerlere serilirler, plastik bardaklara açılan Petrus konulur ve içilir. Bir kişi 'Güzel şarapmış doğrusu, şişeye bir bakalım' deyince korkunç gerçek ortaya çıkar.
O gece maalesef benim yine asosyallik krizim tutmuştu. Yemeğe ne yazık ki gitmemiştim. Sonradan buna çok pişman oldum. Çünkü Özkök'ün plastik bardaklarla içilen şarabın kendisinin Petrus'u olduğunu öğrendiği anki yüzünü bizzat görmek isterdim. O gece sadece konuşarak, alay ederek onu öldürebilirdim diye düşünüyorum. Şahitlere göre şişeyi gördüğü an Özkök'ün yüzü ünlü komedyen Jerry Lewis'in öleceğini öğrendiği anda yüzünün aldığı ifadeye dönüşmüş.
Birbirlerinden ayrılma imkanı olmayan Özkök çiftinin evliliğinde ben daima Tansu'nun Ertuğrul'u evden atması gerektiğini savunmuşumdur ve hatta bunu en son olarak geçen pazar telefonda tekrar söyledim. Normali budur ama yıllar önce o gece Ertuğrul Özkök hayatında ilk ve son kez 'Acaba Tansu'yu terk etsem mi?' diye düşündü. Nedenini söyleseydi üstelik herkes ona hak da verirdi. O gecenin travmasından sonra Özkök uzun süre Petrus şişesi görmeye tahammül edemedi. Chateau Margaux içmeye o gece olanların şiddetli travması nedeniyle başladı.
Şimdilerde bana adını hiç duymadığım bazı şaraplar ikram ediyor. Bu güzeldir filan da diyor ama benim onların sadece ucuz oldukları için bana ikram edildiği yolunda kuşkularım var. Sadece bu nedenden dolayı Aydın Doğan'ın vergi cezası badiresini bir an önce atlatmasını diliyorum.
Bu arada Nello ile başladık, Nello ile bitireyim de bari yazıda biraz bütünlük olsun. Bu Nello'nun şef garsonu bir Türk'tür adı da Enis. İlla da bir tabak makarnaya 100 dolar civarında hesap ödemek isteyenler varsa onlara Enis Bey'in cep telefonunu verebilirim. Nello'da şef garsonun Türk çıkması benim 'Dünyanın her yerinde daima ve mutlaka bir Türk bulunması zorunludur' teorimin de ne kadar haklı olduğunu gösteriyor aslında.
Serdar Turgut/AKŞAM
Roman Abromowitch'in New York'ta Nello restoranında yediği öğle yemeğine 47 bin dolar ödediği haberini duyar duymaz bende birkaç acı hatıra birbirine paralel biçimde canlandı.
Bir insan bir yemeğe bu kadar para nasıl ödeyebilir diye düşünürken misafirleri arasında Oray Eğin'in olup olmadığını inceledim hemen. Çünkü eğer Oray o yemekte var idiyse ödenen para az bile kalmış demekti.
Oray herhangi bir restoranda eline mönüyü aldığı zaman anında alışverişe çıkmış Rana'ya benziyor. İkisi de siparişte durmayı bilmiyor ve mutlaka da en pahalı şeyleri almak zorundalar. Rana sadece alışveriş hızı nedeniyle hakkında bir dükkanı talan etmek suçundan dava açılabilmiş bir kadındır. Yine o alışveriş hız ve konsantrasyonu nedeniyle ailemiz Toys RUs dükkanında bulunan tüm malları satın almış durumdadır. (Bahsettiğim dükkan mahallenizdeki küçük dükkan da değil ha, dünyanın en büyük oyuncakçısından bahsediyoruz burada).
Oray da yiyecek siparişi verirken aynı hız ve konsantrasyonu sergiler.
Bir defasında sabit fiyatlı mönüsü olduğundan istese de fazla para harcayamaz diye seçtiğim bir restoranda öyle bir şarap ısmarladı ki, siparişi alan garson bile bize acıdıydı ve 'Başka bir şarap seçseniz çok daha iyi olur' dediydi. Garsonun dediğini yaptığımız halde akşam yemeğine sonunda bin 500 dolar ödedik. (Bu miktarın benim hayatımdaki reel etkisi 47 bin doların Abromowitch'in hayatında yaptığı etkiden çok daha fazla oldu. Aradan iki yıla yakın zaman geçmesine rağmen kendimi hala daha toparlayamamış durumdayım, iflasın eşiğinde yaşıyorum hala daha...) Oray'ın keyfi ise çok iyi, yiyor içiyor ve geziyor ve hala daha bana yemek ısmarlamıyor.
O Nello restoranında New York'a son gittiğimde ben de yemek yedim. Kalabalıktık. Hesabı bir işadamı arkadaşımız ödedi. Rus milyarderin ödediği para ortaya çıkınca ona da sordum, sen ne kadar para ödedin diye. Sadece 4 bin dolar ödemiş. 'Nasıl oldu bu mucize dedim?'. Çünkü 10 kişiden fazlaydık o akşam. 'İçki içilmedi' dedi. AKP'nin iktidarda olmasının bir güzelliği de burada işte. Yemek bütçeleri düşüyor durmadan...
Gerçi genelde ben diğerlerinin içmediği içki miktarını tek başıma içerim de o akşam nedense dikkatim dağılmış olmalı. O günlerde sokağa fazla yoğunlaşmış durumdaydım ve oradan bir an önce çıkıp gitmek istiyordum. Zaten erken ayrıldım yemekten ve bir bara gittim. O günlerde başlatmış olduğum selülit araşırmalarımı sürdürdüm ve ilginç sonuçlara vardım.
Bir Petrus'un acıklı hikayesi
Rus'un ödediği faturaya da baktım, gerçekten de asıl parayı yemeğe değil şaraba ödemiş. Petrus içmişler adamlar öğle vakti. Lokantada bir şişe Petrus 10 bin dolar bu arada. 10 bin dolar benim iki yıllık şarap bütçeme eşit. Trilyon dolarım olsa 10 bin dolar vermem şaraba. Ha başkası ısmarlarsa, pek itiraz da etmem, bu da bilinsin.
Petrus şarabını duymam bana çok başka bir hatırayı da hatırlattı. O gece bugün hala daha Hürriyet'te yazmakta olan bir arkadaş evinde parti veriyordu. Gençliğimizde yaptığımız gibi yapacaktık. Hani hippilik döneminde yerlerde oturur kağıt tabaklara yemeğimizi alır, plastik bardaklara ucuz şarabı doldururduk ya, o gece de öyle bir nostalji yapacaktık. Yayın yönetmenliği, Mao'nun başkanlığından daha uzun, tartışmasız ve muhalefetsiz süren Ertuğrul Özkök, o geceye bir şişe şarap götürmeye karar vermişti. Ve karısı Tansu da öyle şeylere hiç dikkat emediğinden, dikkat etse bile kıymet vermediğinden evdeki Petrus şişesini almış ve yemeğe götürmüş. Sonunda arkadaşlar yerlere serilirler, plastik bardaklara açılan Petrus konulur ve içilir. Bir kişi 'Güzel şarapmış doğrusu, şişeye bir bakalım' deyince korkunç gerçek ortaya çıkar.
O gece maalesef benim yine asosyallik krizim tutmuştu. Yemeğe ne yazık ki gitmemiştim. Sonradan buna çok pişman oldum. Çünkü Özkök'ün plastik bardaklarla içilen şarabın kendisinin Petrus'u olduğunu öğrendiği anki yüzünü bizzat görmek isterdim. O gece sadece konuşarak, alay ederek onu öldürebilirdim diye düşünüyorum. Şahitlere göre şişeyi gördüğü an Özkök'ün yüzü ünlü komedyen Jerry Lewis'in öleceğini öğrendiği anda yüzünün aldığı ifadeye dönüşmüş.
Birbirlerinden ayrılma imkanı olmayan Özkök çiftinin evliliğinde ben daima Tansu'nun Ertuğrul'u evden atması gerektiğini savunmuşumdur ve hatta bunu en son olarak geçen pazar telefonda tekrar söyledim. Normali budur ama yıllar önce o gece Ertuğrul Özkök hayatında ilk ve son kez 'Acaba Tansu'yu terk etsem mi?' diye düşündü. Nedenini söyleseydi üstelik herkes ona hak da verirdi. O gecenin travmasından sonra Özkök uzun süre Petrus şişesi görmeye tahammül edemedi. Chateau Margaux içmeye o gece olanların şiddetli travması nedeniyle başladı.
Şimdilerde bana adını hiç duymadığım bazı şaraplar ikram ediyor. Bu güzeldir filan da diyor ama benim onların sadece ucuz oldukları için bana ikram edildiği yolunda kuşkularım var. Sadece bu nedenden dolayı Aydın Doğan'ın vergi cezası badiresini bir an önce atlatmasını diliyorum.
Bu arada Nello ile başladık, Nello ile bitireyim de bari yazıda biraz bütünlük olsun. Bu Nello'nun şef garsonu bir Türk'tür adı da Enis. İlla da bir tabak makarnaya 100 dolar civarında hesap ödemek isteyenler varsa onlara Enis Bey'in cep telefonunu verebilirim. Nello'da şef garsonun Türk çıkması benim 'Dünyanın her yerinde daima ve mutlaka bir Türk bulunması zorunludur' teorimin de ne kadar haklı olduğunu gösteriyor aslında.
Serdar Turgut/AKŞAM