Serdar Kuzuloğlu yaşadıklarını Ayşe Arman'a anlattı: Neyle suçlandığımı öğrenmem epey zaman aldı!
Teknoloji ve sosyal medya yazarı Serdar Kuzuloğlu geçtiğimiz hafta FETÖ soruşturması kapsamında gözaltına alınıp aynı gün serbest bırakılmıştı.
İzmir'de yürütülen 'FETÖ' soruşturması kapsamında gözaltına alınıp ifadesini verdikten sonra serbest bırakılan teknoloji ve sosyal medya yazarı Serdar Kuzuloğlu yaşadıklarını anlattı. Gözaltına alınmasına neden olan dosyada gizlilik kararı bulunduğu için kendisine yöneltilen iddiaları geç öğrendiğini belirten Kuzuloğlu "Dolayısıyla bunu açıklayamıyorum. Benim bile neyle suçlandığımı öğrenmem epey zaman aldı. Ama çoğu kişinin duyduğunda gülümseyeceğine adım gibi eminim!" dedi. Kuzuloğlu, evine gelen polislerin kendisine uzattığı gözaltı kararına afallayarak baktığını söyleyerek "Kâğıttaki ‘FETÖ’, ‘PDY’, ‘ByLock’ kelimelerine afallayarak baktım! Ve sürekli böyle bir şeye bulaştırılmış olmamın akıl almazlığını, bunun kimin işine yarayacağını ve bundan doğacak, hayatım boyunca taşıyacağım mağduriyeti kimin, nasıl giderebileceğini düşünüp durdum. Hiçbirinin cevabı bende yoktu!" diye anlattı.
Ayşe Arman'ın "Neyle suçlandığımı öğrenmem epey zaman aldı " başlığıyla yayımlanan röportajı şöyle:
- Geçmiş olsun Serdar... Başına gelen nedir? Nasıl açıklıyorsun?
Bir şey itiraf edeyim mi? Ben de hâlâ bu soruyu kendime soruyorum. İnan başıma geleni tarif etmek kolay değil. Gazeteci kimliğimle bakınca, yaşadıklarım eşsiz gözlemlerle bezeli, dopdolu. Yine de sık sık “Ya eksik olsaydı!” diyorum.
- İyi de nasıl bir suç isnadıyla gözaltına alındın?
Bu sorunun cevabını verebilmeyi, hatta haykırmayı çok isterdim! Ne yazık ki yürütülen soruşturmada gizlilik kararı var. Dolayısıyla bunu açıklayamıyorum. Benim bile neyle suçlandığımı öğrenmem epey zaman aldı. Ama çoğu kişinin duyduğunda gülümseyeceğine adım gibi eminim!
- Nasıl oldu her şey, bir en başından anlatsana...
Benim müzmin bir uyku, daha doğrusu “uyuyamama” problemim var. Olayın gerçekleştiği 1 Kasım da öyle bir gündü benim için. Birkaç saatlik uykuyla geçirdiğim yoğun bir günün ardından, sabaha karşı 4 gibi yattım. 5 sularında eşim “Serdar, kapıda polisler var!” diyerek uyandırdı. 3 sivil polis. Uyku sersemi hızlıca düşünmeye çalıştığımda aklıma mantıklı hiçbir gerekçe, ihtimal, olay gelmese de kapıdakilerin beni gözaltına almak için geldiklerine dair en ufak bir şüphem yoktu! Yine de sürekli, “Sebebi ne olabilir, nasıl bir gerekçeye dayandırılabilir?” diye içimden sorup duruyordum. Beni almaya gelen polisler eve girdiğinde, ‘ByLock soruşturması’ kapsamında evimin aranacağını, bilgisayar ve telefonuma el konulacağını, gözaltına alınacağımı söyleyince, eşimle göz göze geldik. ByLock kullanıcısı olmamın ihtimal dahilinde bile olmadığını, kullandığım cihaz ve sistemlerin kötü niyetle dahi bu tip ‘bulaşmalara’ korunaklı olduğunu biliyordum. Ama işte böyle bir suçlama ile karşı karşıyaydım! Bunun, bu dönem bir insanın yüz yüze kalabileceği en ağır iddia olduğunun da gayet farkındaydım. Tam olarak ‘Şüyuu, vukuundan beter!’ dedikleri türden. En büyük sıkıntı ‘aksini ispatlamak’ olacaktı. Zira haberlerden takip ettiğim kadarıyla konu, sizin cihazınızda ne yüklü olup olmadığından öte, devletin ilgili kurumlarının elindeki bir veritabanı üzerinden yürüyordu.
- Peki n’aptın?
Kâğıttaki ‘FETÖ’, ‘PDY’, ‘ByLock’ kelimelerine afallayarak baktım! Ve sürekli böyle bir şeye bulaştırılmış olmamın akıl almazlığını, bunun kimin işine yarayacağını ve bundan doğacak, hayatım boyunca taşıyacağım mağduriyeti kimin, nasıl giderebileceğini düşünüp durdum. Hiçbirinin cevabı bende yoktu! Belki bu röportajın konusu değil fakat kendime ait birkaç prensibim var.
- Nedir onlar?
En belirgin olanı, ‘Bir kişiye, kuruluşa, oluşuma; daha geniş anlamıyla net olarak tanımlanmış, başı-sonu, önü-ardı belli olan şeylere bağlı, ait olmama’ durumu. Ben öyleyim. Ne takım tutarım ne bir derneğe üyeyim! Savunduğum şeyler bir etikete, isme kavuştuğu anda terk edip kendime ait başka bir yol, bakış aradım hep. Bu kapsamda bir cemaate bağlı olmam, sempati duymam, onlar adına bir faaliyet yürütmem benim adıma en akıl almaz isnatlardan biri! Fakat bugünün Türkiye’sinde böyle inceliklere odaklanmaya kimsenin ne niyeti ne de vakti var. O gün elinde arama ve gözaltı kararını tutan polislerin de yoktu haliyle. Kâğıda bakarak “Nasıl olur?” dediğimi hatırlıyorum sadece. Neyse ki çok sonra gerçekleşen sorgumda ‘ByLock’un bu soruşturmanın çatı ismi olduğunu ve o yazılımla bağlantısız bir gerekçeyle gözaltına alındığımı öğrendim...
Ayşe Arman'ın "Neyle suçlandığımı öğrenmem epey zaman aldı " başlığıyla yayımlanan röportajı şöyle:
- Geçmiş olsun Serdar... Başına gelen nedir? Nasıl açıklıyorsun?
Bir şey itiraf edeyim mi? Ben de hâlâ bu soruyu kendime soruyorum. İnan başıma geleni tarif etmek kolay değil. Gazeteci kimliğimle bakınca, yaşadıklarım eşsiz gözlemlerle bezeli, dopdolu. Yine de sık sık “Ya eksik olsaydı!” diyorum.
- İyi de nasıl bir suç isnadıyla gözaltına alındın?
Bu sorunun cevabını verebilmeyi, hatta haykırmayı çok isterdim! Ne yazık ki yürütülen soruşturmada gizlilik kararı var. Dolayısıyla bunu açıklayamıyorum. Benim bile neyle suçlandığımı öğrenmem epey zaman aldı. Ama çoğu kişinin duyduğunda gülümseyeceğine adım gibi eminim!
- Nasıl oldu her şey, bir en başından anlatsana...
Benim müzmin bir uyku, daha doğrusu “uyuyamama” problemim var. Olayın gerçekleştiği 1 Kasım da öyle bir gündü benim için. Birkaç saatlik uykuyla geçirdiğim yoğun bir günün ardından, sabaha karşı 4 gibi yattım. 5 sularında eşim “Serdar, kapıda polisler var!” diyerek uyandırdı. 3 sivil polis. Uyku sersemi hızlıca düşünmeye çalıştığımda aklıma mantıklı hiçbir gerekçe, ihtimal, olay gelmese de kapıdakilerin beni gözaltına almak için geldiklerine dair en ufak bir şüphem yoktu! Yine de sürekli, “Sebebi ne olabilir, nasıl bir gerekçeye dayandırılabilir?” diye içimden sorup duruyordum. Beni almaya gelen polisler eve girdiğinde, ‘ByLock soruşturması’ kapsamında evimin aranacağını, bilgisayar ve telefonuma el konulacağını, gözaltına alınacağımı söyleyince, eşimle göz göze geldik. ByLock kullanıcısı olmamın ihtimal dahilinde bile olmadığını, kullandığım cihaz ve sistemlerin kötü niyetle dahi bu tip ‘bulaşmalara’ korunaklı olduğunu biliyordum. Ama işte böyle bir suçlama ile karşı karşıyaydım! Bunun, bu dönem bir insanın yüz yüze kalabileceği en ağır iddia olduğunun da gayet farkındaydım. Tam olarak ‘Şüyuu, vukuundan beter!’ dedikleri türden. En büyük sıkıntı ‘aksini ispatlamak’ olacaktı. Zira haberlerden takip ettiğim kadarıyla konu, sizin cihazınızda ne yüklü olup olmadığından öte, devletin ilgili kurumlarının elindeki bir veritabanı üzerinden yürüyordu.
- Peki n’aptın?
Kâğıttaki ‘FETÖ’, ‘PDY’, ‘ByLock’ kelimelerine afallayarak baktım! Ve sürekli böyle bir şeye bulaştırılmış olmamın akıl almazlığını, bunun kimin işine yarayacağını ve bundan doğacak, hayatım boyunca taşıyacağım mağduriyeti kimin, nasıl giderebileceğini düşünüp durdum. Hiçbirinin cevabı bende yoktu! Belki bu röportajın konusu değil fakat kendime ait birkaç prensibim var.
- Nedir onlar?
En belirgin olanı, ‘Bir kişiye, kuruluşa, oluşuma; daha geniş anlamıyla net olarak tanımlanmış, başı-sonu, önü-ardı belli olan şeylere bağlı, ait olmama’ durumu. Ben öyleyim. Ne takım tutarım ne bir derneğe üyeyim! Savunduğum şeyler bir etikete, isme kavuştuğu anda terk edip kendime ait başka bir yol, bakış aradım hep. Bu kapsamda bir cemaate bağlı olmam, sempati duymam, onlar adına bir faaliyet yürütmem benim adıma en akıl almaz isnatlardan biri! Fakat bugünün Türkiye’sinde böyle inceliklere odaklanmaya kimsenin ne niyeti ne de vakti var. O gün elinde arama ve gözaltı kararını tutan polislerin de yoktu haliyle. Kâğıda bakarak “Nasıl olur?” dediğimi hatırlıyorum sadece. Neyse ki çok sonra gerçekleşen sorgumda ‘ByLock’un bu soruşturmanın çatı ismi olduğunu ve o yazılımla bağlantısız bir gerekçeyle gözaltına alındığımı öğrendim...