Senin için gazete kurdum, yoluna feda olsun!
Akif Beki, Fethullah Gülen için gazete ve TV satın alıp onun sesi gibi hareket edenlerin Başbakan Erdoğan'ın Fatih Saraç'la konuşmasını eleştirmeye hakkı olmadığını savundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Habertürk Yönetim Kurulu üyesi Fatih Saraç arasında yapılan telefon görüşmelerinin yankıları devam ediyor. Erdoğan bu görüşmelerden birinde Devlet Bahçeli'nin sözleriyle ilgili bir altyazının ekrandan çıkartılmasını diğerinde ise gazetede yeralan eleştirel bir sağlık haberinden duyduğu rahatsızlığı Fatih Saraç'a söylüyordu.
MEDYADA HAVUZ TARTIŞMASI
Erdoğan'ın bu sözlerinin ardından medyada "basın özgürlüğü ve medya havuzu" konusunu yeniden tartışmaya açıldı. Kimisi Erdoğan'ı ve Habertürk yönetimini eleştirirken kimisi ise aynı durumun Cemaat kanadı için de geçerli olduğunu savundu.
"PEKİ BU HAVUZ DEĞİL Mİ?"
Hürriyet yazarı Akif Beki, bir medya patronunun "Pensilvanya'ya "Gazete kurdum, yoluna feda olsun" dediğini hatırlattı.
İşte Beki'nin yazısındaki o bölüm;
Cemaat’in vakfına yardım etmek hayırseverlik, Türkçe Olimpiyatları’na para bağışlamak sponsorluk, okuluna bol keseden hibede bulunmak himmet, gayret, hamiyet olurken…
Siyasi iktidara yakın bir vakfa yardım edilmesi rüşvet, iktidarı destekleyen bir medyanın ortaklaşa satın alınması havuz yolsuzluğu, haraca kesmek, salma salmak…
İpten adam alıp ipe adam göndermeye muktedir bir Cemaat’le arayı iyi tutmak meşru, dediği dedik bir tek parti iktidarıyla iyi geçinmek zinhar mekruh yani…
Cemaat tarafından medya şirketlerinin finansmanına teşvik edilmek hayra vesile, iktidar tarafından medya işine cesaretlendirilmek şerlerin en şerri…
‘Hizmet’in kolejine, üniversitesine imar kovalamak helal-i hoş, hatta cümle memurun üstüne farz bile… TÜRGEV’in yurduna imar istemek nüfuz ticareti, suistimal, külliyen haram!
Telefonda sinkaflı küfürler savururken paralel dinlemeye takılan işadamları ağzı bozuk, kaba saba, eli sıkı, açgözlü, sefil, pespaye ve yaramaz adamlar…
Aynı işadamları, Cemaat faaliyetlerine koltuk çıktıklarında makbul, mümtaz, nezih, eli açık, itibarlı, muhterem ve müstesna yani kısaca ‘müspet’ şahsiyet…
Hesabı kitabı sır olan Cemaat’e bağlılık bildirenler özgür medya ve tarafsız basın… Halkın, Meclis’in ve yargının hesap sorduğu iktidarın telkinlerine açık olanlar biatçı, satılmış, kapıkulu, yalaka vesaire…
Açın bakın kayıtlara, o tarafa da bu tarafa da yazılan para babaları, aynı babalar aslında.
Ortak havzadaydılar bir zamanlar, havuzlar ayrıldı, karıştıran yanıyor şimdi…
Pensilvanya’ya, ‘Gazete kurdum, eti senin kemiği benim, yoluna feda olsun’ diyenler de… Ankara’ya, ‘Senin için televizyon aldım, 24 saat emrinde’ diye cömertçe ikramda bulunanlar da aynı kişiler.
Uygunsuz vaziyette yakalanınca yasak ilişkinin bütün suçunu karşı tarafa yıkan… Tecavüze uğradığını, zorla yaptığını, baskı altında olduğunu, mecbur kaldığını, zulüm gördüğünü söyleyenler de aynı…
Sen yaranmak için ne lazımsa yap, müdahaleye aç kendini, ekranda her türlü yaltaklan, manşette nasıl etsem de göze girsem diye çırpın, büyüklerini hoş tutmak için şeytanın aklına gelmeyecek taklalar at, sonra da müdahaleden yakın, basın özgür değil diye ele güne tuluat yap, mahsuscuktan ağlaş, dövün dur…
MEDYADA HAVUZ TARTIŞMASI
Erdoğan'ın bu sözlerinin ardından medyada "basın özgürlüğü ve medya havuzu" konusunu yeniden tartışmaya açıldı. Kimisi Erdoğan'ı ve Habertürk yönetimini eleştirirken kimisi ise aynı durumun Cemaat kanadı için de geçerli olduğunu savundu.
"PEKİ BU HAVUZ DEĞİL Mİ?"
Hürriyet yazarı Akif Beki, bir medya patronunun "Pensilvanya'ya "Gazete kurdum, yoluna feda olsun" dediğini hatırlattı.
İşte Beki'nin yazısındaki o bölüm;
Cemaat’in vakfına yardım etmek hayırseverlik, Türkçe Olimpiyatları’na para bağışlamak sponsorluk, okuluna bol keseden hibede bulunmak himmet, gayret, hamiyet olurken…
Siyasi iktidara yakın bir vakfa yardım edilmesi rüşvet, iktidarı destekleyen bir medyanın ortaklaşa satın alınması havuz yolsuzluğu, haraca kesmek, salma salmak…
İpten adam alıp ipe adam göndermeye muktedir bir Cemaat’le arayı iyi tutmak meşru, dediği dedik bir tek parti iktidarıyla iyi geçinmek zinhar mekruh yani…
Cemaat tarafından medya şirketlerinin finansmanına teşvik edilmek hayra vesile, iktidar tarafından medya işine cesaretlendirilmek şerlerin en şerri…
‘Hizmet’in kolejine, üniversitesine imar kovalamak helal-i hoş, hatta cümle memurun üstüne farz bile… TÜRGEV’in yurduna imar istemek nüfuz ticareti, suistimal, külliyen haram!
Telefonda sinkaflı küfürler savururken paralel dinlemeye takılan işadamları ağzı bozuk, kaba saba, eli sıkı, açgözlü, sefil, pespaye ve yaramaz adamlar…
Aynı işadamları, Cemaat faaliyetlerine koltuk çıktıklarında makbul, mümtaz, nezih, eli açık, itibarlı, muhterem ve müstesna yani kısaca ‘müspet’ şahsiyet…
Hesabı kitabı sır olan Cemaat’e bağlılık bildirenler özgür medya ve tarafsız basın… Halkın, Meclis’in ve yargının hesap sorduğu iktidarın telkinlerine açık olanlar biatçı, satılmış, kapıkulu, yalaka vesaire…
Açın bakın kayıtlara, o tarafa da bu tarafa da yazılan para babaları, aynı babalar aslında.
Ortak havzadaydılar bir zamanlar, havuzlar ayrıldı, karıştıran yanıyor şimdi…
Pensilvanya’ya, ‘Gazete kurdum, eti senin kemiği benim, yoluna feda olsun’ diyenler de… Ankara’ya, ‘Senin için televizyon aldım, 24 saat emrinde’ diye cömertçe ikramda bulunanlar da aynı kişiler.
Uygunsuz vaziyette yakalanınca yasak ilişkinin bütün suçunu karşı tarafa yıkan… Tecavüze uğradığını, zorla yaptığını, baskı altında olduğunu, mecbur kaldığını, zulüm gördüğünü söyleyenler de aynı…
Sen yaranmak için ne lazımsa yap, müdahaleye aç kendini, ekranda her türlü yaltaklan, manşette nasıl etsem de göze girsem diye çırpın, büyüklerini hoş tutmak için şeytanın aklına gelmeyecek taklalar at, sonra da müdahaleden yakın, basın özgür değil diye ele güne tuluat yap, mahsuscuktan ağlaş, dövün dur…