SEN O TASMAYI DARBECİLERE TAKABİLİYOR MUSUN? AHMET KEKEÇ BEKİR COŞKUN'A YÜKLENDİ!

"Paşa" başlıklı köşe yazısı nedeniyle Genelkurmay'dan "muhtıra" alan Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun'a Ahmet Kekeç çarpıcı bir soruyla yüklendi.

Türkçemizde güzel bir laf var: “Düşene vurulmaz...”

Düşene vurmak kişiye şeref kazandırmıyor.

Düşene vurmak, aynı zamanda,

“ahlak dışı” bir tutuma işaret ediyor.

Bu nedenle, “Ergenekon”dan düşmüş arkadaşların kitapları hakkında yazamıyorum.

Dava hayırlısıyla neticelensin, muarızlar arasında eşitlik sağlansın, hâlâ gündemdeki yerlerini koruyorlarsa, benim de mezkûr kitaplar hakkında bir çift sözüm olacak.

Fakat “düşmüş numarası yapan” arkadaşlardan sözümü sakınmayacağım.

Bunlardan biri, bir panelde, “Zannettik ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bizi koruyacak” mealinde laflar etmiş, laikliği koruma işini naçar kendilerinin üstlendiğini söylemişti. Bir tür, “kâğıttan kaplan” vakası...

Bu arkadaş bir avukat...

İşi “hukuk”la yani...

Fakat, son zamanlarda, “hukuk dışı” temennileri dile getirirken yakalıyoruz kendisini ve şaşırmamız gerekirken şaşırmıyoruz.

Neden?

Çünkü başörtülü stajyer avukatlarla ilgili “yasakçı” tutumunu değiştirmiyor... “Faşizm” dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan Mahmut Esat Bozkurt’u sahipleniyor... “Darbeci Baro” suçlamalarına muhatap olacak işler yapıyor...

Bu arkadaşı, “Neden Anıtkabir’de Atatürkçü sayacı yok Necdet Bey?” diyen bir meslektaşımız izledi.

Derken, Bekir Coşkun çıkageldi...

Hani fol yok yumurta yokken gazetesinden istifa eden, “baskı görüyormuş gibi” yaparak laik mahalledeki reytingini artıran, gittiği köyde de barınamayıp kapağı İlhan Selçuk’un köşesine atan meslek büyüğümüz...

Bekir Coşkun da, “hukukun dışına çıkmayacaklarını” söyleyen generallere tasma taktı...

Hayır, elbette Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamayı onaylayacak, “Oh olsun, nasıl da yediler muhtırayı” diyecek değilim.

Kaldı ki, ortada bir muhtıra yok.

Bir tehdit, bir kolpa, bir gözdağı da yok.

Hele, “aba altından sopa gösterme” hiç yok.

Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklaması, “rencide olduklarını, orduyu kışkırtan sözlerden rahatsızlık duyduklarını” bildiriyordu ve daha çok savunmacı bir dille kaleme alınmıştı.

Böyle de olsa, askerlerin açıklama yapmasını doğru bulmuyorum.

Rencide olduklarını düşünüyorlarsa, yargı yolu açık...

Haklarını mahkemede arayabilirler. Ya da söylenenleri sineye çekerler.

Dolayısıyla, bu “açıklama alışkanlığı” derhal son bulmalıdır.

Fakat, böyledir diye, açıklamaya meydan veren arkadaşları eleştirmeyecek miyiz?

Ne zaman bir asker, “Hukuka saygılıyız, siyasetin emrindeyiz, kimse bizden yasaların dışına çıkmamızı beklemesin” dese, ilerici koro tarafından istiskale uğruyor.

Ne dincilikleri kalıyor, ne cemaatçilikleri, ne hükümet uşaklıkları...

Darbecilerle hareket etmeyen Rüştü Erdelhun’un rütbelerini sökmüşlerdi.

Doğan Güreş’e etek giydirmişlerdi.

Hilmi Özkök’ü “Demokrat Hilmi” diye aşağılamışlardı.

Eh, Necdet Özel’e de “tasma”takıyorlar.

Düşene vurmak kişiye şeref kazandırmaz... Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasına maruz kaldıkları için biz de kısmen “düşmüş” sayıyoruz kendilerini ve fazla üzerlerine gitmiyoruz.

Peki, bu hem “şerefli”, hem “düşmüş” olmanın masuniyetini taşıyan, hem de icabında “cesur ve delişmen” olabilen arkadaşların, darbeci generallerle ilgili bir tek itiraz cümleleri var mı?

Ben hatırlamıyorum.

Belki de darbeciye serenat yapıp hukuka saygılı olduğunu söyleyene tasma takmak kişiye şeref kazandırıyordur.

Ahmet Kekeç/Star