''SEN DOĞRU DUR EĞRİ BELASINI BULUR!''
Ayşe Arman, Kemal Kılıçdaroğlu ile geçmişe doğru bir yolculuğa çıktı.
Sen doğru dur eğri belasını bulur!
Buyrun Kemal Bey’le geçmişe doğru bir yolculuğa çıkalım...
- Ticaret Lisesi’nde okumanızın özel bir sebebi var mı?
Tamamen tesadüf. Lise sınavlarını kaçırmıştım. "Elazığ’da yeni bir lise açılmış kaydını oraya yaptır" dediler. Meğer orası bir ticaret lisesiymiş. Rahmetli babam, sonra beni normal liseye kaydettirmek istedi ama hocalarım, "Biz öğrencimizden memnunuz kaydını vermeyiz" dediler.
- Birincilikle bitirdiniz değil mi?
Evet, başarılı bir öğrenciydim.
- Peki, hayatınızın herhangi bir döneminde ticaret yapmaya teşebbüs ettiniz mi?
Bingöl’ün Genç İlçesi’nden öğlenleri tren geçerdi, o tren Muş’a giderdi. Bir arkadaşımla, tren istasyonunda yumurta satardık. Soğan kabuğuyla kaynatıp pişirirdik ki, kırmızımsı bir renk alsın. Yine oralarda bir karpuz tarlası kiralamışlığımız var...
- Ailede 7 kardeşin içinde üniversiteyi bitiren tek çocuk olmayı nasıl açıklıyorsunuz?
Hayat... Hayatın akışı... Büyük ablam, hiç okula gitmedi. En küçük kız kardeşim ise ilkokulu bitirdi. İkizim Adil, okumak istemedi. Ben Ankara’da İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdiğim zaman o daha lisedeydi. Abim sanat okuluna gitti, onun bir küçüğü ise öğretmen okulunun fark derslerini verdi, uzun yıllar öğretmenlik yaptı...
- Siz en zekisi olan mısınız?
Alakası yok. Bazı şeylerin açıklaması yok, öyle oluyor. Diğer kardeşlerim hayata benden daha erken atılmak zorunda kaldılar...
- İnsanın ikizinin olması nasıl bir şey? Hep dedikleri gibi birine bir şey olunca, öteki hisseder mi?
Diğerleriyle ne kadar yakınsam Adil’le de o kadar yakınım. Özel bir şeyimiz yok.
- Babanızın Karabulut soyadını Kılıçdaroğlu olarak değiştirmesinin gerekçesi bana ilginç geldi. Gerçekten köydeki herkesin soyadı Karabulut muydu?
Evet. Babam, "Mehmet Karabulut eliyle, Mehmet Karabulut" diye mektup yazardı. Ama birincinin yanına parantez içinde "muhtar" yazardı ki karışmasın. Herkes ama herkes Karabulut’tu. Bir gün gidiyor soyadını değiştiriyor, neden Kılıçdaroğlu soyadını seçmiş bilmiyorum. Amcalarım ve akrabalarımın çoğu hâlâ Karabulut...
- Siz eski Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademi-si’nde okurken, Ankara’da acayip hareketli günler yaşanıyordu. Siz ne yaptınız? Çocuklarınız size, "Baba 68’de ne yaptın" dediğinde onlara ne anlatıyorsunuz?
Yürüyüşlere katılıyordum. Zaman zaman da tartışmalarda konuşmacı oluyordum. Güzel, hareketli günlerdi. O zaman sosyal demokrasi dernekleri vardı, onlara sempati duyuyordum, bizim "Toplumsal ve Kültürel Eylemler Derneği" adında bir derneğimiz vardı, bir dönem başkanlığını yaptım.
- 12 Mart sırasında siz yeni mezun oldunuz. Eylemci öğrencilerden miydiniz? Bir bedel ödediniz mi?
Bir bedel ödemek denilirse, o dönemin ülkücülerden temiz bir dayak yedim.
Evde sobalı bir oda var, 7 çocuk o odada toplanır, babamın anlattığı hikâyeleri dinlerdik
- Kökleriniz Horasan’dan. Siz küçük bir çocukken, evde, göçüp geldikleri yerleri ballandıra ballandıra anlatan aile büyükleriniz var mıydı?
Vardı, masal gibi, biz de dinlerdik onları. Hoşumuza da giderdi. Ama tabii belli bir yaşa gelince "Bunlar ne derece doğru" diye merak ediyorsun.
- Siz Kureyşan Aşireti’ndensiniz. Aşiret üyesi olmak iyi birşey mi, kötü birşey mi?
Bilmiyorum ki. O kemikleşmiş yapıyı ben hiç hissetmedim. Babam Anadolu’nun değişik ilçelerinde görev yapmış bir memurdu. Ben ilkokulu üç ayrı yerde bitirdim. Ve feodal yapıyı, ancak hayatın akışı içinde, bulunduğum kentlerde gözleyebildim. Ortaokulu okuduğum Bingöl’ün Genç İlçesi’nde bir ağalık düzeni vardı ama ben o zaman çocuktum, bunların ne anlama geldiğini sağlıklı tahlil edemiyordum. Üniversiteye gelince, Doğan Avcıoğlu’nun "Türkiye’nin Düzeni" kitabı çıktı, arkasından İsmail Beşikçi’nin "Doğu Anadolu’nun Düzeni" kitabı çıktı. Araştırmacıların kitapları bizim o yaşadıklarımızı daha sağlıklı tahlil etmemize yol açtı.
- Ailenizin Ehl-i Beyt’e dayanan Seyyid soyundan geliyor olması hayatınıza ne tür bir katkıda bulundu?
Peygamber soyundan gelenler için kullanılan bir deyim bu. Gerçek, böyle midir, değil midir bilmiyorum ama böyle ifade edilir...
- Babanız Tapu memuru Kamer Bey nasıl bir adamdı? Siz ondan hayatta asla unutamayacağınız hangi dersi, hangi özelliği aldınız?
Babam, ciddi bir otoriteydi. Dürüsttü, iyi bir insandı ama sertti. Onun yanında rahat konuşamazdık. Para da isteyemezdik, annemize söylerdik para ihtiyacımız olursa. Babam, bizim ders çalışmamızı isterdi, iyi okumamızı isterdi. Bir de belli zamanlar bizleri bir araya toplayıp öyküler anlatırdı...
- Nasıl hikâyeler?
Ders çıkarabileceğimiz öyküler... Evde sobalı bir odada vardı, 7 çocuk o odada toplanırdık. Eve sık sık misafirler gelirdi yine o odaya, çünkü evin tek sıcak yeri orasıydı. Büyükler konuşuyorsa biz susar ve dinlerdik. Ders çalışmamız gerekirse de mutfağa giderdik. Hiç unutmam, duvarda da 14 numaralı arkası ayna olan bir lamba vardı. Babamın şu lafı hiç gitmez da kulağımdan: "Sen doğru dur, eğri belasını bulur!"
- Ya anne Yemuş Hanım?
Şefkatli, sevecen, merhametli, çocuklarının üzerine titreyen bir anne. Ve zaman zaman kızan dertlenen, yaşlandığında da "Siz bana bakmıyorsunuz" diye sitem eden...
- Bakmadınız mı?
Bakmaz olur muyuz? Ama bazen ne yaparsanız yetmiyor. Haftada bir telefon ederdim, "Kaç gün oldu, beni aramıyorsun" diye sitem ederdi. Ablamla birlikte yaşadılar son yıllarında.
- Aile hangi partiliydi...
CHP kökenliydi. Amcam, bir dönem Tunceli’de CHP il başkanlığı yaptı.
- Sizin gayri resmi kartvizitinizde Alevi-Zaza-Kürt yazıyor. Türkiye’de böyle bir kartvizite sahip olmak avantaj olabilir mi? Ya da dezavantajsa nasıl avantaja dönüştürülebilir?
Benim öyle bir kartvizitim yok. Gayri resmi bir kartvizitim hiç olmadı!
Ayşe Arman/Hürriyet
Buyrun Kemal Bey’le geçmişe doğru bir yolculuğa çıkalım...
- Ticaret Lisesi’nde okumanızın özel bir sebebi var mı?
Tamamen tesadüf. Lise sınavlarını kaçırmıştım. "Elazığ’da yeni bir lise açılmış kaydını oraya yaptır" dediler. Meğer orası bir ticaret lisesiymiş. Rahmetli babam, sonra beni normal liseye kaydettirmek istedi ama hocalarım, "Biz öğrencimizden memnunuz kaydını vermeyiz" dediler.
- Birincilikle bitirdiniz değil mi?
Evet, başarılı bir öğrenciydim.
- Peki, hayatınızın herhangi bir döneminde ticaret yapmaya teşebbüs ettiniz mi?
Bingöl’ün Genç İlçesi’nden öğlenleri tren geçerdi, o tren Muş’a giderdi. Bir arkadaşımla, tren istasyonunda yumurta satardık. Soğan kabuğuyla kaynatıp pişirirdik ki, kırmızımsı bir renk alsın. Yine oralarda bir karpuz tarlası kiralamışlığımız var...
- Ailede 7 kardeşin içinde üniversiteyi bitiren tek çocuk olmayı nasıl açıklıyorsunuz?
Hayat... Hayatın akışı... Büyük ablam, hiç okula gitmedi. En küçük kız kardeşim ise ilkokulu bitirdi. İkizim Adil, okumak istemedi. Ben Ankara’da İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdiğim zaman o daha lisedeydi. Abim sanat okuluna gitti, onun bir küçüğü ise öğretmen okulunun fark derslerini verdi, uzun yıllar öğretmenlik yaptı...
- Siz en zekisi olan mısınız?
Alakası yok. Bazı şeylerin açıklaması yok, öyle oluyor. Diğer kardeşlerim hayata benden daha erken atılmak zorunda kaldılar...
- İnsanın ikizinin olması nasıl bir şey? Hep dedikleri gibi birine bir şey olunca, öteki hisseder mi?
Diğerleriyle ne kadar yakınsam Adil’le de o kadar yakınım. Özel bir şeyimiz yok.
- Babanızın Karabulut soyadını Kılıçdaroğlu olarak değiştirmesinin gerekçesi bana ilginç geldi. Gerçekten köydeki herkesin soyadı Karabulut muydu?
Evet. Babam, "Mehmet Karabulut eliyle, Mehmet Karabulut" diye mektup yazardı. Ama birincinin yanına parantez içinde "muhtar" yazardı ki karışmasın. Herkes ama herkes Karabulut’tu. Bir gün gidiyor soyadını değiştiriyor, neden Kılıçdaroğlu soyadını seçmiş bilmiyorum. Amcalarım ve akrabalarımın çoğu hâlâ Karabulut...
- Siz eski Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademi-si’nde okurken, Ankara’da acayip hareketli günler yaşanıyordu. Siz ne yaptınız? Çocuklarınız size, "Baba 68’de ne yaptın" dediğinde onlara ne anlatıyorsunuz?
Yürüyüşlere katılıyordum. Zaman zaman da tartışmalarda konuşmacı oluyordum. Güzel, hareketli günlerdi. O zaman sosyal demokrasi dernekleri vardı, onlara sempati duyuyordum, bizim "Toplumsal ve Kültürel Eylemler Derneği" adında bir derneğimiz vardı, bir dönem başkanlığını yaptım.
- 12 Mart sırasında siz yeni mezun oldunuz. Eylemci öğrencilerden miydiniz? Bir bedel ödediniz mi?
Bir bedel ödemek denilirse, o dönemin ülkücülerden temiz bir dayak yedim.
Evde sobalı bir oda var, 7 çocuk o odada toplanır, babamın anlattığı hikâyeleri dinlerdik
- Kökleriniz Horasan’dan. Siz küçük bir çocukken, evde, göçüp geldikleri yerleri ballandıra ballandıra anlatan aile büyükleriniz var mıydı?
Vardı, masal gibi, biz de dinlerdik onları. Hoşumuza da giderdi. Ama tabii belli bir yaşa gelince "Bunlar ne derece doğru" diye merak ediyorsun.
- Siz Kureyşan Aşireti’ndensiniz. Aşiret üyesi olmak iyi birşey mi, kötü birşey mi?
Bilmiyorum ki. O kemikleşmiş yapıyı ben hiç hissetmedim. Babam Anadolu’nun değişik ilçelerinde görev yapmış bir memurdu. Ben ilkokulu üç ayrı yerde bitirdim. Ve feodal yapıyı, ancak hayatın akışı içinde, bulunduğum kentlerde gözleyebildim. Ortaokulu okuduğum Bingöl’ün Genç İlçesi’nde bir ağalık düzeni vardı ama ben o zaman çocuktum, bunların ne anlama geldiğini sağlıklı tahlil edemiyordum. Üniversiteye gelince, Doğan Avcıoğlu’nun "Türkiye’nin Düzeni" kitabı çıktı, arkasından İsmail Beşikçi’nin "Doğu Anadolu’nun Düzeni" kitabı çıktı. Araştırmacıların kitapları bizim o yaşadıklarımızı daha sağlıklı tahlil etmemize yol açtı.
- Ailenizin Ehl-i Beyt’e dayanan Seyyid soyundan geliyor olması hayatınıza ne tür bir katkıda bulundu?
Peygamber soyundan gelenler için kullanılan bir deyim bu. Gerçek, böyle midir, değil midir bilmiyorum ama böyle ifade edilir...
- Babanız Tapu memuru Kamer Bey nasıl bir adamdı? Siz ondan hayatta asla unutamayacağınız hangi dersi, hangi özelliği aldınız?
Babam, ciddi bir otoriteydi. Dürüsttü, iyi bir insandı ama sertti. Onun yanında rahat konuşamazdık. Para da isteyemezdik, annemize söylerdik para ihtiyacımız olursa. Babam, bizim ders çalışmamızı isterdi, iyi okumamızı isterdi. Bir de belli zamanlar bizleri bir araya toplayıp öyküler anlatırdı...
- Nasıl hikâyeler?
Ders çıkarabileceğimiz öyküler... Evde sobalı bir odada vardı, 7 çocuk o odada toplanırdık. Eve sık sık misafirler gelirdi yine o odaya, çünkü evin tek sıcak yeri orasıydı. Büyükler konuşuyorsa biz susar ve dinlerdik. Ders çalışmamız gerekirse de mutfağa giderdik. Hiç unutmam, duvarda da 14 numaralı arkası ayna olan bir lamba vardı. Babamın şu lafı hiç gitmez da kulağımdan: "Sen doğru dur, eğri belasını bulur!"
- Ya anne Yemuş Hanım?
Şefkatli, sevecen, merhametli, çocuklarının üzerine titreyen bir anne. Ve zaman zaman kızan dertlenen, yaşlandığında da "Siz bana bakmıyorsunuz" diye sitem eden...
- Bakmadınız mı?
Bakmaz olur muyuz? Ama bazen ne yaparsanız yetmiyor. Haftada bir telefon ederdim, "Kaç gün oldu, beni aramıyorsun" diye sitem ederdi. Ablamla birlikte yaşadılar son yıllarında.
- Aile hangi partiliydi...
CHP kökenliydi. Amcam, bir dönem Tunceli’de CHP il başkanlığı yaptı.
- Sizin gayri resmi kartvizitinizde Alevi-Zaza-Kürt yazıyor. Türkiye’de böyle bir kartvizite sahip olmak avantaj olabilir mi? Ya da dezavantajsa nasıl avantaja dönüştürülebilir?
Benim öyle bir kartvizitim yok. Gayri resmi bir kartvizitim hiç olmadı!
Ayşe Arman/Hürriyet