Şehitleri fotoğraflayan muhabirler o anı anlattı
Türkiye Foto Muhabirleri Derneği'nin dergisinde şehitlerin cenazelerini takip etmekle görevli muhabirler, o an yaşadıkları acıyı anlattı..
Şehit cenazelerindeki acı anlarda deklanşöre basan foto muhabirlerinin hislerini, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği'nin yayınladığı foto muhabiri dergisi için Raşit Aydoğan derledi.
Türkiye gazetesi foto muhabiri Aydoğan, şehit cenazelerinde fotoğraf çeken meslektaşlarının duygularını, "Her insan gibi onlar da bu atmosfer içerisinde duygu yoğunluğuna kapılabilirler fakat bu yoğunluk genelde yüreklerine hapsedilir" sözleriyle özetliyordu.
"TANIDIK ACI RUHUMUZU YIKIYOR"
Rıza Özel- (Hürriyet)
Ben, başka coğrafyalarda da benzer acılara tanık oldum. Lübnan'da, Irak'da, İran'da, Somali'de... Çok fazla cenaze törenini görüntüledim. Acı gelecek belki ama başka coğrafyalarda da cenazeler yüreğimi sızlatsa da o kırmızı bayrağa sarılı her şehit cenazeleri yıkıp geçiyor sanki ruhumu. Çünkü bu daha tanıdık bir acı. Bu da bizim işimiz... Tarih sayfalarına taşınacak fotoğraf karelerine imza atarken soğukkanlı durmak zorundayız. O an işimizi yapıyoruz. Ama yıpratıyor artık bizleri de. Kaç şehit cenazesine katıldım, hatırlamıyorum. O kadar ama o kadar çok ki. Dilerim gençlerimizi ay-yıldızlı bayraklarla bu toprağa uğurlamadığımız, onların düğün derneklerini fotoğrafladığımız günleri görürüz.
"ONLAR AĞLADI, BEN AĞLADIM"
Arif Akdoğan (Habertürk)
2007 yılının bir bayram sabahıydı. Kasvetli bir hava. Bayram gibi değildi. Durup durup yeniden yağan ince bir yağmur. Cebeci Askeri Şehitliği'nin kapısında 'yasak' diyen bir asker vardı. 'Bayram sabahı babalarına gelen çocukları, evlatlarına gelen annelerini çekmek...' yasaktı. Dışarı çıktım. Mezarları gören arka tarafa doğru yürüdüm. Demir parmaklıklar önündeki betona oturdum. Mezarlığın çevresinde de bayram yoktu. Ve hiçbir bayramda aklımdan çıkmayan o çocuğu gördüm. Ağaçların arasında, kafası önde. Bugünün bayram olduğunu, buranın mezarlık olduğunu, yatanın babası olduğunu biliyor. Savaşı, kurşunu, patlamayı ve ölümü. Annesi hemen arkasında. Annesine küsmüş ama babası gibi giyinmiş. Önce avuçlarını açtı anne, sonra onu gören oğlu. "Hadi oğlum kutla babanın bayramını..." dedi anne... Onlar ağladı, ben ağladım. İçerde onlar, demir parmaklıklar arkasında sadece ben vardım... Görmediler beni. Her şehit cenazesine gittiğimde, "Çocuğu olmasın Allahım..." diye yakarıyorum.
"YÜZLER FARKLI OLSA DA ACI AYNI"
Ümit Kozan (Doğan Haber Ajansı)
Kocatepe Camii, 25 yıllık gazetecilik yaşamımda, haber için ayağımın geri geri gittiği tek yerdir. Çünkü gazeteci arkadaşlarım bilir Kocatepe Camii, şehitlerin son yolculuklarına uğurlandığı yer demek. Çekeceğin fotoğraftaki yüzler farklı olsa da vizöre yansıyan acı aynıdır. Kimi yeni evlidir. Kiminin uzun yıllar aynı yastığa başkoyduğu hayat arkadaşına son vedasıdır. Kimi henüz kundaktadır, kimi 3-5, kimi 8-10 yaşındadır. Yaşının kaç olduğu önemli mi? Ana baba yüreği nasıl yanar bilemeyiz. Ve, ben Kocatepe'ye güneş gözlüğümü takmadan gidemedim asla. Susarım, konuşamam, gözyaşım boğazımdan içime akar yutkunurken düğümlenir göğüs kafesimin tam ortasında. İşte benim için 'şehide son görev' orada gördüğüm acının o anını dondurmak ve en doğru şekilde kaleme almaktır.
"ÇOCUKLARIM GÖZLERİMİN ÖNÜNE GELDİ"
Ali Ekeyılmaz (Sabah)
Her şehit cenazesi beni ağlatır. Meslek hayatımın 30. yılına girdiğim bu günlerde, yüzlerce kez şehit cenazesi töreni izledim. Her törende gözyaşlarıma hakim olamadım. Çünkü her defasında kendi çocuklarım gözlerimin önüne geldi. Törenlerde şehit eşleri, çocukları, anneler ve babaları, nasıl yıkıldıysa ben de her cenazede aynı acıyı yaşadım. Ama meslek gereği, gözyaşlarımı fotoğraf makinemin arkasına sakladım.
"İNSANLARIN ENGELLENMESİNİ HİÇ HAZMEDEMİYORUM"
Burhanettin Özbilici (AP)
Bütün şehit cenazelerinde tarifsiz bir üzüntü, hüzün ve bazen de değerlerini bilemediğimiz, koruyamadığımız gencecik fidanlar için utanç duyarım. İmkan olsa cenazelerinde ailelerle hep birlikte olabilsek. Cenaze namazlarında ve törende İslam inancı, Türk töresi ve en sade muaşeret kuralları ile hiç bağdaşmayan görüntülere (namazda uygulanan protokol, renkli kravatlar ve siyasilerin ailelerin önüne geçmesi, vb.) içimden isyan ederim. Bir de, -örneğin- Kocatepe Camii'nde, insanların cenaze namazına katılmalarının engellenmesini hiç hazmedemiyorum!
"ÖLÜMLER BENİ İKİLİ DÜŞÜNMEYE YÖNELTTİ"
Murad Sezer (Reuters)
Sadece şehit cenazeleri değil tüm cenazelerde kendimi duygusallıktan uzak tutarak görevimi yapmaya çalışırım. Şehit cenazelerinde bir foto muhabiri olarak gözlerim hep şehidin yakınlarını, özellikle eşi ve çocuklarını arar. Kafamda, sanırım hepimizin kafasında, uçuşan:
En çok ağlayan kim, şehidin eşi ve varsa çocuğu nerede, bebek var mı, kaç aylık? Annesi bayıldı mı? Tabuta kapaklanmasını kaçırdım mı, kaçıracak mıyım? Tabutun başındaki askerlerin gözü yaşlı mı? İyi fotoğraf adına bunları düşündüğüm için maalesef her tören sonrasında kendimi kötü hissediyorum. Başka türlüsü mümkün mü bilemiyorum. Vatandaş Murad Sezer olarak etnik ya da dini bir bağnazlığım yok ama son 15 yılda gördüğüm ölümler beni ikili düşünmeye yöneltti. Filistinli militan ile İsrailli askerin cenazelerinde de, Afgan el kaide militanı ile ABD askerinin cenazelerinde de ortak nokta ölüm ve acı (hüzün)! Ateş düştüğü ocağı yakıyor.
Türkiye gazetesi foto muhabiri Aydoğan, şehit cenazelerinde fotoğraf çeken meslektaşlarının duygularını, "Her insan gibi onlar da bu atmosfer içerisinde duygu yoğunluğuna kapılabilirler fakat bu yoğunluk genelde yüreklerine hapsedilir" sözleriyle özetliyordu.
"TANIDIK ACI RUHUMUZU YIKIYOR"
Rıza Özel- (Hürriyet)
Ben, başka coğrafyalarda da benzer acılara tanık oldum. Lübnan'da, Irak'da, İran'da, Somali'de... Çok fazla cenaze törenini görüntüledim. Acı gelecek belki ama başka coğrafyalarda da cenazeler yüreğimi sızlatsa da o kırmızı bayrağa sarılı her şehit cenazeleri yıkıp geçiyor sanki ruhumu. Çünkü bu daha tanıdık bir acı. Bu da bizim işimiz... Tarih sayfalarına taşınacak fotoğraf karelerine imza atarken soğukkanlı durmak zorundayız. O an işimizi yapıyoruz. Ama yıpratıyor artık bizleri de. Kaç şehit cenazesine katıldım, hatırlamıyorum. O kadar ama o kadar çok ki. Dilerim gençlerimizi ay-yıldızlı bayraklarla bu toprağa uğurlamadığımız, onların düğün derneklerini fotoğrafladığımız günleri görürüz.
"ONLAR AĞLADI, BEN AĞLADIM"
Arif Akdoğan (Habertürk)
2007 yılının bir bayram sabahıydı. Kasvetli bir hava. Bayram gibi değildi. Durup durup yeniden yağan ince bir yağmur. Cebeci Askeri Şehitliği'nin kapısında 'yasak' diyen bir asker vardı. 'Bayram sabahı babalarına gelen çocukları, evlatlarına gelen annelerini çekmek...' yasaktı. Dışarı çıktım. Mezarları gören arka tarafa doğru yürüdüm. Demir parmaklıklar önündeki betona oturdum. Mezarlığın çevresinde de bayram yoktu. Ve hiçbir bayramda aklımdan çıkmayan o çocuğu gördüm. Ağaçların arasında, kafası önde. Bugünün bayram olduğunu, buranın mezarlık olduğunu, yatanın babası olduğunu biliyor. Savaşı, kurşunu, patlamayı ve ölümü. Annesi hemen arkasında. Annesine küsmüş ama babası gibi giyinmiş. Önce avuçlarını açtı anne, sonra onu gören oğlu. "Hadi oğlum kutla babanın bayramını..." dedi anne... Onlar ağladı, ben ağladım. İçerde onlar, demir parmaklıklar arkasında sadece ben vardım... Görmediler beni. Her şehit cenazesine gittiğimde, "Çocuğu olmasın Allahım..." diye yakarıyorum.
"YÜZLER FARKLI OLSA DA ACI AYNI"
Ümit Kozan (Doğan Haber Ajansı)
Kocatepe Camii, 25 yıllık gazetecilik yaşamımda, haber için ayağımın geri geri gittiği tek yerdir. Çünkü gazeteci arkadaşlarım bilir Kocatepe Camii, şehitlerin son yolculuklarına uğurlandığı yer demek. Çekeceğin fotoğraftaki yüzler farklı olsa da vizöre yansıyan acı aynıdır. Kimi yeni evlidir. Kiminin uzun yıllar aynı yastığa başkoyduğu hayat arkadaşına son vedasıdır. Kimi henüz kundaktadır, kimi 3-5, kimi 8-10 yaşındadır. Yaşının kaç olduğu önemli mi? Ana baba yüreği nasıl yanar bilemeyiz. Ve, ben Kocatepe'ye güneş gözlüğümü takmadan gidemedim asla. Susarım, konuşamam, gözyaşım boğazımdan içime akar yutkunurken düğümlenir göğüs kafesimin tam ortasında. İşte benim için 'şehide son görev' orada gördüğüm acının o anını dondurmak ve en doğru şekilde kaleme almaktır.
"ÇOCUKLARIM GÖZLERİMİN ÖNÜNE GELDİ"
Ali Ekeyılmaz (Sabah)
Her şehit cenazesi beni ağlatır. Meslek hayatımın 30. yılına girdiğim bu günlerde, yüzlerce kez şehit cenazesi töreni izledim. Her törende gözyaşlarıma hakim olamadım. Çünkü her defasında kendi çocuklarım gözlerimin önüne geldi. Törenlerde şehit eşleri, çocukları, anneler ve babaları, nasıl yıkıldıysa ben de her cenazede aynı acıyı yaşadım. Ama meslek gereği, gözyaşlarımı fotoğraf makinemin arkasına sakladım.
"İNSANLARIN ENGELLENMESİNİ HİÇ HAZMEDEMİYORUM"
Burhanettin Özbilici (AP)
Bütün şehit cenazelerinde tarifsiz bir üzüntü, hüzün ve bazen de değerlerini bilemediğimiz, koruyamadığımız gencecik fidanlar için utanç duyarım. İmkan olsa cenazelerinde ailelerle hep birlikte olabilsek. Cenaze namazlarında ve törende İslam inancı, Türk töresi ve en sade muaşeret kuralları ile hiç bağdaşmayan görüntülere (namazda uygulanan protokol, renkli kravatlar ve siyasilerin ailelerin önüne geçmesi, vb.) içimden isyan ederim. Bir de, -örneğin- Kocatepe Camii'nde, insanların cenaze namazına katılmalarının engellenmesini hiç hazmedemiyorum!
"ÖLÜMLER BENİ İKİLİ DÜŞÜNMEYE YÖNELTTİ"
Murad Sezer (Reuters)
Sadece şehit cenazeleri değil tüm cenazelerde kendimi duygusallıktan uzak tutarak görevimi yapmaya çalışırım. Şehit cenazelerinde bir foto muhabiri olarak gözlerim hep şehidin yakınlarını, özellikle eşi ve çocuklarını arar. Kafamda, sanırım hepimizin kafasında, uçuşan:
En çok ağlayan kim, şehidin eşi ve varsa çocuğu nerede, bebek var mı, kaç aylık? Annesi bayıldı mı? Tabuta kapaklanmasını kaçırdım mı, kaçıracak mıyım? Tabutun başındaki askerlerin gözü yaşlı mı? İyi fotoğraf adına bunları düşündüğüm için maalesef her tören sonrasında kendimi kötü hissediyorum. Başka türlüsü mümkün mü bilemiyorum. Vatandaş Murad Sezer olarak etnik ya da dini bir bağnazlığım yok ama son 15 yılda gördüğüm ölümler beni ikili düşünmeye yöneltti. Filistinli militan ile İsrailli askerin cenazelerinde de, Afgan el kaide militanı ile ABD askerinin cenazelerinde de ortak nokta ölüm ve acı (hüzün)! Ateş düştüğü ocağı yakıyor.