Seçmenin bilinçaltını meşgul eden bilmece! 1 Kasım’da tekrar aynı sonuç alınır mı?
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, kimi çevrelere hakim 1 Kasım’da yeniden aynı sonucun alınabileceği kaygılarını kendi perspektifinden değerlendirdi.
Hükümet nihayet kuruldu. Ancak bu partilerin aralarında anlaşarak kurdukları bir “koalisyon” değil, “mecburi bir erken seçim hükümeti” oldu. Birbirlerine karşı kapıyı ve niyetlerini kilitleyen partiler bu süreçten geçerli bir hükümet formülü çıkartamadılar. Bir anlamda Erdoğan’ın istediği oldu. Türkiye 1 Kasım’da daha ilkinin tartışmaları bitmeden yeni bir seçime sürükleniyor...
Ne var ki -AKP dışında- kimsenin bu seçimden çok fazla beklentisi yok. (Onun hedefi ise son derece açık yani tekrar “tek başına iktidar”) Diğer partiler neredeyse oylarında büyük bir düşüş olmamasını ya da 1-2 puanlık bir artışı bile “başarı” sayabilecek noktaya kadar geri çekilmişler. Diğer bir deyişle ”Marazi bir Anti-Erdoğancılık” üzerinden (Aynı tarzı sürdürmekle zaten nasıl bir “başarı” beklenir ki?) “AKP’nin başarısızlığı” dışında kendilerine ait bir “başarı çıtaları” yok. Aslında ortada komik ve tuhaf bir durum var!..
Toplumda gerçekte onlardan pek farklı durumda değil. İnsanlar –kime oy verirlerse versinler- bilhassa Türkiye’nin “ekonomik istikrarsızlığa sürüklenmemesini” kendileri için yeter görüyorlar ve öyle hamasi nutuklara falan karınları tok. İnsanların büyük hayaller, büyük ideolojik beklentiler, vb peşinde koştukları yok. “Ekmek” derdindeler. Bunu sarsacak şeyler olsun istemiyorlar.
Öte yandan terör ve şehit cenazeleri dışında tüm hassasiyetlerini neredeyse kaybedecek durumdalar. Onun dışında tam bir “hissizleşme hali” var denebilir. Artık coşkular, pozitif arzular değil karşılıklı nefretler ve ne olursa olsun “kazanma hırsı” (Yahut rakibine kazandırmama) önemli. Bu yüzden biraz “marazi” bir durum yani!..
SEÇMENİN BİLİNÇALTINI MEŞGUL EDEN BİLMECE!
Ancak herkesin hep akıllarının bir köşesinde şu sorular var; “Ya tekrar benzeri bir sonuç alınır ve bu yeni tablodan da bir koalisyon çıkmaz ise?” Ya da “Eğer 7 Haziran sonuçlarına çok yakın bir sonuç çıkarsa ne olur?” Herkes gizliden gizliye bunun endişesini –en çok AKP- yaşıyor. (Geçenlerde Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bakanı Taner Yıldız’da bu kaygıya değinmişti) Diğer bir deyişle “eski tas eski hamam” olursa süreç nereye savrulur? Partiler bu kez aralarında anlaşırlar mı yoksa bir “Üçüncü seçim”e mi sürükleniriz? (O zaman anayasaya “AKP seçimleri tek başına kazanana kadar seçimler tekrarlanır” diye bir madde koyalım bari!) Yahut tombala çekelim gitsin!
Böylesi bir ihtimalde zaten zedelenen “demokrasiye güven” duygusu hepten yara almaz mı? Bu manada bir tür “demokrasi krizi” çıkmaz mı? İş “çocuk oyuncağı” na dönmez mi? Olay tüm “ciddiyetini” kaybetmez mi? “Yoksa demokrasi kendi bunalımına seçim yoluyla çare üretiyor” mu olur? Başka güçler mi devreye girer? Hangisi?..
İşte bu ve bu gibi kaygılar 1 Kasım seçimlerini hepten gerilimli ve önemli hale getiriyor? Sizi bilmem ama kendi payıma ben tekrar aynı sonucun alınmayacağını düşünenlerdenim. (Anketlerde bu yönde veriler sunuyor ama ben anketlere güvenmem. Çoğu yönlendirme amaçlı. Ben sadece sezilerime güvenirim!) Dolayısıyla paniğe mahal yok. Rahat olun. (Ya da olmayın, canınız nasıl isterse!) Şunun şurasında seçime iki ay kaldı. İki ay nedir ki gelir geçer!..
KORKMAYIN, AYNI SONUÇ ALINMAYACAKTIR!..
Şöyle düşünüyorum; AKP-Erdoğan –beğen beğenme- siyaseten doğru hesap yapmıştır. (Zaten tek “hesap” yapabilen o!) Seçmene ölümü göstererek sıtmaya razı etmiştir. (İstikrarsızlık, kaos, hükümetsizlik, muhalefet partilerinin çıkmaza sokan ayak diremeleri) Bu sayede kendinden kopan seçmene “yuvaya geri dön, sürüden ayrılanı kurt kapar” mesajı vermiştir.
AKP bütün yıpranmışlığına rağmen çoğu kişinin gözünde “en mümkün seçenek” olarak durabilmektedir. Bu paralelde gelişmelerden ürken seçmende -tıpış tıpış olmasa da- zorunlu olarak AKP’ye tekrar yüzünü dönme ihtiyacı belirmiştir. Bunda muhalefetin fazla “güven vermeyen” tutumları da bir o kadar etkendir. Son 45 günlük “koalisyon turları” da bu imajı pekiştirmiştir. “Hesap” –şimdilik- tutmuş görünüyor. Sıra onu resmileştirmekte!
Peki bu durumda ne olabilir? Benim öznel penceremden baktığımda şartların halen AKP’den yana olduğunu, siyasi gösterge ve kıpırdanmalarında bu kanaatimi güçlendirdiğini zannediyorum. Şayet büyük bir “sürpriz” durum doğmaz ise bu elbette ki sandığa da yansıyacaktır…
1) AKP’nin yüzde 41 oy alması eskiye oranla bir gerileme olsa da yüzde 41 hayli yüksek bir oy oranıdır. Bu oy limitinden gerilemek için fazla neden görünmüyor. Diğerlerinden herhangi biri için bu rakam hayaldir. Zaten kimse de AKP’de büyük oy düşüşleri beklemiyor. (Bekliyorsa da ham hayaldir!) En yakın oy oranına sahip CHP ile bile aralarında 16 gibi bir puan farkı vardır ki bu şimdilik ”kapatılamaz” görünüyor. Muhalefetin anlamadığı AKP’nin halen açık ara “1. Parti” olduğudur.
2) Oysa AKP’nin tekrar tek başına iktidar olabilmesi için birkaç puanlık bir artış bile yetmektedir. (Yüzde 42-44 arası) Söz konusu rakam aralığı AKP’yi eski konumuna getirmese bile yeniden tek başına iktidar olmasına yetecektir. (276 + üzeri milletvekili) Bu ise “ulaşılabilir”, gayet “rasyonel” bir hedeftir.
3) AKP bütün önlemlerini alacaktır. Seçimlere buna göre hazırlanacak, asılacak, halen hükümet olmanın avantajlarını da kullanarak her tür imkânı zorlayacaktır. Durumu kendi lehine tahkim edecektir.
4) AKP, olası ittifaklar planını şimdiden çizmiş, MHP’de ufak da olsa çatlama yaratmış, SP ve BBP’ye el atmış, birçok kesime “mavi boncuk” dağıtmıştır. Bunun semeresini görmeyi ummaktadır. Ki görecektir!
5) Elinden kayan seçmene “Ben mesajımı aldım. Bana ayar attın. Kendime kimi noktalarda çekidüzen vereceğim. Bunun için istikrarı bozma. Görüyorsun diğerlerinden ne köy olur ne kasaba. “ demeye getirecektir.
6) Bu kez kampanyalarını neye göre kurarlar bilinmez ama muhalefet partilerinde, CHP ve MHP’de (Artık HDP’ye ne demeli bilmiyorum?) özel bir canlanma, heyecan, hedefe kilitlenme, azim, vb gibi bir durum gözlenmemektedirler. Onlar halen koşullarını AKP’nin çizdiği bir “negatiflik batağı”nda debelenip duruyorlar.
7) Seçimlerde “iddiası” olan kazanır. Muhalefetin –kendilerine göre haklı “itirazlar”ı olsa da- kitlelerin ruhunu kapsayacak bir “iddiası” yoktur.
8) Sürekli “İstemezük”çü tavır bir “iddia” değil bir zafiyet göstergesidir.
9) Terör ortamının tekrar tırmanması ve AKP’nin “Askeri seçeneği” zorlaması milliyetçi hassasiyetler taşıyan kesimden (Bilhassa Orta Anadolu’dan) AKP’ye oy kaymalar getirebilir.
10) HDP’nin hükümet ortağı olması Güneydoğu’da durumunu görece normalleştirir. Özellikle HDP’ye giden “Dinci oylar” AKP’ye dönebilir.
11) Muhalefetin uzun erimli bir stratejisi, planı, hazırlığı, iradesi, çabası, vb olduğu şu ana kadar söylenemez.
12) Ancak gene de AKP, eski “mutlak gücü”nden (!) çok şey yitirmiş olacaktır! Sadece durumu kurtarmış ve bir miktar telafi etmiş bulunacaktır.
Şüphesiz daha seçimlere iki ay var. İki ay da –şu veya bu yönde- çok şey değişebilir. (Bilhassa sonuçları etkileyici komplo, provokasyon, suikast, kaos, terör, vb gibi yöntemler tırmandırılabilir. Ancak bu gibi yollar sadece AKP’nin işine yarar. “İstikrarsızlık istiyorlar” söylemini perçinler.) Dolayısıyla şartlar bugünkü seyrini fazla değiştirmeden giderse gözüken o ki 1 Kasım’dan tekrar bir AKP iktidarı çıkabilir. Fakat bu sınırda (276’ya) veya sınırdan az uzakta (280) bir milletvekili sayısı getirir. Bu Erdoğan’ın “başkanlık” hayalleri için yeterli olmasa da (O 7 Haziran’da belli oldu!) AKP’yi yeniden iktidar yapmaya yetecektir. Dolayısıyla 1 Kasım’da tekrar aynı sonucun alınması ihtimali “yok” denecek kadar azdır. İdeolojik değil “gerçekçi” bakarsanız durum budur. Hep diyorum; ne yazık ki herkes “görmek istediğini” görüyor!
Sonuçlar elbette kimileri için “iyi” kimileri için “kötü” olacaktır. Lakin tekrar aynı sonucun çıkmaması ve yeniden “koalisyon kilitlenmeleri” riskinin doğmaması (Dolayısıyla “demokrasi krizi”ne dönüşmemesi) isteniyorsa muhtemel sonucun kilitlenme durumuna yol açmayacağı söylenebilir. (Buna rağmen olursa da partilerin bu kez daha “aklı başında “davranacaklarını zannediyorum!) Tabii yeniden “tek başına AKP” iktidarı koşullarının doğması kimileri için “felâket” sayılabilir. Ne yapalım o da onların sorunu…
O zaman da zaten “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş” olacaktır!..
NOT: Lütfen fırsat ve zaman bulursanız bu yazıyı gene bu köşedeki 06. 07.2015 tarihli “Erken seçime mi sürükleniyoruz? Kim kârlı, kim zararlı çıkar?” başlıklı yazımla birlikte okuyunuz. Bugünün bütün öngörüsü ve ipuçları orada var. Bu şartlar fazla değişmiş sayılmaz. Temel bakış halen geçerlidir.
http://www.medyaradar.com/erken-secime-mi-surukleniyoruz-kim-karli-kim-zararli-cikar-haberi-159222
01.09.2015.
atillaakar@gmail.com
Ne var ki -AKP dışında- kimsenin bu seçimden çok fazla beklentisi yok. (Onun hedefi ise son derece açık yani tekrar “tek başına iktidar”) Diğer partiler neredeyse oylarında büyük bir düşüş olmamasını ya da 1-2 puanlık bir artışı bile “başarı” sayabilecek noktaya kadar geri çekilmişler. Diğer bir deyişle ”Marazi bir Anti-Erdoğancılık” üzerinden (Aynı tarzı sürdürmekle zaten nasıl bir “başarı” beklenir ki?) “AKP’nin başarısızlığı” dışında kendilerine ait bir “başarı çıtaları” yok. Aslında ortada komik ve tuhaf bir durum var!..
Toplumda gerçekte onlardan pek farklı durumda değil. İnsanlar –kime oy verirlerse versinler- bilhassa Türkiye’nin “ekonomik istikrarsızlığa sürüklenmemesini” kendileri için yeter görüyorlar ve öyle hamasi nutuklara falan karınları tok. İnsanların büyük hayaller, büyük ideolojik beklentiler, vb peşinde koştukları yok. “Ekmek” derdindeler. Bunu sarsacak şeyler olsun istemiyorlar.
Öte yandan terör ve şehit cenazeleri dışında tüm hassasiyetlerini neredeyse kaybedecek durumdalar. Onun dışında tam bir “hissizleşme hali” var denebilir. Artık coşkular, pozitif arzular değil karşılıklı nefretler ve ne olursa olsun “kazanma hırsı” (Yahut rakibine kazandırmama) önemli. Bu yüzden biraz “marazi” bir durum yani!..
SEÇMENİN BİLİNÇALTINI MEŞGUL EDEN BİLMECE!
Ancak herkesin hep akıllarının bir köşesinde şu sorular var; “Ya tekrar benzeri bir sonuç alınır ve bu yeni tablodan da bir koalisyon çıkmaz ise?” Ya da “Eğer 7 Haziran sonuçlarına çok yakın bir sonuç çıkarsa ne olur?” Herkes gizliden gizliye bunun endişesini –en çok AKP- yaşıyor. (Geçenlerde Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bakanı Taner Yıldız’da bu kaygıya değinmişti) Diğer bir deyişle “eski tas eski hamam” olursa süreç nereye savrulur? Partiler bu kez aralarında anlaşırlar mı yoksa bir “Üçüncü seçim”e mi sürükleniriz? (O zaman anayasaya “AKP seçimleri tek başına kazanana kadar seçimler tekrarlanır” diye bir madde koyalım bari!) Yahut tombala çekelim gitsin!
Böylesi bir ihtimalde zaten zedelenen “demokrasiye güven” duygusu hepten yara almaz mı? Bu manada bir tür “demokrasi krizi” çıkmaz mı? İş “çocuk oyuncağı” na dönmez mi? Olay tüm “ciddiyetini” kaybetmez mi? “Yoksa demokrasi kendi bunalımına seçim yoluyla çare üretiyor” mu olur? Başka güçler mi devreye girer? Hangisi?..
İşte bu ve bu gibi kaygılar 1 Kasım seçimlerini hepten gerilimli ve önemli hale getiriyor? Sizi bilmem ama kendi payıma ben tekrar aynı sonucun alınmayacağını düşünenlerdenim. (Anketlerde bu yönde veriler sunuyor ama ben anketlere güvenmem. Çoğu yönlendirme amaçlı. Ben sadece sezilerime güvenirim!) Dolayısıyla paniğe mahal yok. Rahat olun. (Ya da olmayın, canınız nasıl isterse!) Şunun şurasında seçime iki ay kaldı. İki ay nedir ki gelir geçer!..
KORKMAYIN, AYNI SONUÇ ALINMAYACAKTIR!..
Şöyle düşünüyorum; AKP-Erdoğan –beğen beğenme- siyaseten doğru hesap yapmıştır. (Zaten tek “hesap” yapabilen o!) Seçmene ölümü göstererek sıtmaya razı etmiştir. (İstikrarsızlık, kaos, hükümetsizlik, muhalefet partilerinin çıkmaza sokan ayak diremeleri) Bu sayede kendinden kopan seçmene “yuvaya geri dön, sürüden ayrılanı kurt kapar” mesajı vermiştir.
AKP bütün yıpranmışlığına rağmen çoğu kişinin gözünde “en mümkün seçenek” olarak durabilmektedir. Bu paralelde gelişmelerden ürken seçmende -tıpış tıpış olmasa da- zorunlu olarak AKP’ye tekrar yüzünü dönme ihtiyacı belirmiştir. Bunda muhalefetin fazla “güven vermeyen” tutumları da bir o kadar etkendir. Son 45 günlük “koalisyon turları” da bu imajı pekiştirmiştir. “Hesap” –şimdilik- tutmuş görünüyor. Sıra onu resmileştirmekte!
Peki bu durumda ne olabilir? Benim öznel penceremden baktığımda şartların halen AKP’den yana olduğunu, siyasi gösterge ve kıpırdanmalarında bu kanaatimi güçlendirdiğini zannediyorum. Şayet büyük bir “sürpriz” durum doğmaz ise bu elbette ki sandığa da yansıyacaktır…
1) AKP’nin yüzde 41 oy alması eskiye oranla bir gerileme olsa da yüzde 41 hayli yüksek bir oy oranıdır. Bu oy limitinden gerilemek için fazla neden görünmüyor. Diğerlerinden herhangi biri için bu rakam hayaldir. Zaten kimse de AKP’de büyük oy düşüşleri beklemiyor. (Bekliyorsa da ham hayaldir!) En yakın oy oranına sahip CHP ile bile aralarında 16 gibi bir puan farkı vardır ki bu şimdilik ”kapatılamaz” görünüyor. Muhalefetin anlamadığı AKP’nin halen açık ara “1. Parti” olduğudur.
2) Oysa AKP’nin tekrar tek başına iktidar olabilmesi için birkaç puanlık bir artış bile yetmektedir. (Yüzde 42-44 arası) Söz konusu rakam aralığı AKP’yi eski konumuna getirmese bile yeniden tek başına iktidar olmasına yetecektir. (276 + üzeri milletvekili) Bu ise “ulaşılabilir”, gayet “rasyonel” bir hedeftir.
3) AKP bütün önlemlerini alacaktır. Seçimlere buna göre hazırlanacak, asılacak, halen hükümet olmanın avantajlarını da kullanarak her tür imkânı zorlayacaktır. Durumu kendi lehine tahkim edecektir.
4) AKP, olası ittifaklar planını şimdiden çizmiş, MHP’de ufak da olsa çatlama yaratmış, SP ve BBP’ye el atmış, birçok kesime “mavi boncuk” dağıtmıştır. Bunun semeresini görmeyi ummaktadır. Ki görecektir!
5) Elinden kayan seçmene “Ben mesajımı aldım. Bana ayar attın. Kendime kimi noktalarda çekidüzen vereceğim. Bunun için istikrarı bozma. Görüyorsun diğerlerinden ne köy olur ne kasaba. “ demeye getirecektir.
6) Bu kez kampanyalarını neye göre kurarlar bilinmez ama muhalefet partilerinde, CHP ve MHP’de (Artık HDP’ye ne demeli bilmiyorum?) özel bir canlanma, heyecan, hedefe kilitlenme, azim, vb gibi bir durum gözlenmemektedirler. Onlar halen koşullarını AKP’nin çizdiği bir “negatiflik batağı”nda debelenip duruyorlar.
7) Seçimlerde “iddiası” olan kazanır. Muhalefetin –kendilerine göre haklı “itirazlar”ı olsa da- kitlelerin ruhunu kapsayacak bir “iddiası” yoktur.
8) Sürekli “İstemezük”çü tavır bir “iddia” değil bir zafiyet göstergesidir.
9) Terör ortamının tekrar tırmanması ve AKP’nin “Askeri seçeneği” zorlaması milliyetçi hassasiyetler taşıyan kesimden (Bilhassa Orta Anadolu’dan) AKP’ye oy kaymalar getirebilir.
10) HDP’nin hükümet ortağı olması Güneydoğu’da durumunu görece normalleştirir. Özellikle HDP’ye giden “Dinci oylar” AKP’ye dönebilir.
11) Muhalefetin uzun erimli bir stratejisi, planı, hazırlığı, iradesi, çabası, vb olduğu şu ana kadar söylenemez.
12) Ancak gene de AKP, eski “mutlak gücü”nden (!) çok şey yitirmiş olacaktır! Sadece durumu kurtarmış ve bir miktar telafi etmiş bulunacaktır.
Şüphesiz daha seçimlere iki ay var. İki ay da –şu veya bu yönde- çok şey değişebilir. (Bilhassa sonuçları etkileyici komplo, provokasyon, suikast, kaos, terör, vb gibi yöntemler tırmandırılabilir. Ancak bu gibi yollar sadece AKP’nin işine yarar. “İstikrarsızlık istiyorlar” söylemini perçinler.) Dolayısıyla şartlar bugünkü seyrini fazla değiştirmeden giderse gözüken o ki 1 Kasım’dan tekrar bir AKP iktidarı çıkabilir. Fakat bu sınırda (276’ya) veya sınırdan az uzakta (280) bir milletvekili sayısı getirir. Bu Erdoğan’ın “başkanlık” hayalleri için yeterli olmasa da (O 7 Haziran’da belli oldu!) AKP’yi yeniden iktidar yapmaya yetecektir. Dolayısıyla 1 Kasım’da tekrar aynı sonucun alınması ihtimali “yok” denecek kadar azdır. İdeolojik değil “gerçekçi” bakarsanız durum budur. Hep diyorum; ne yazık ki herkes “görmek istediğini” görüyor!
Sonuçlar elbette kimileri için “iyi” kimileri için “kötü” olacaktır. Lakin tekrar aynı sonucun çıkmaması ve yeniden “koalisyon kilitlenmeleri” riskinin doğmaması (Dolayısıyla “demokrasi krizi”ne dönüşmemesi) isteniyorsa muhtemel sonucun kilitlenme durumuna yol açmayacağı söylenebilir. (Buna rağmen olursa da partilerin bu kez daha “aklı başında “davranacaklarını zannediyorum!) Tabii yeniden “tek başına AKP” iktidarı koşullarının doğması kimileri için “felâket” sayılabilir. Ne yapalım o da onların sorunu…
O zaman da zaten “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş” olacaktır!..
NOT: Lütfen fırsat ve zaman bulursanız bu yazıyı gene bu köşedeki 06. 07.2015 tarihli “Erken seçime mi sürükleniyoruz? Kim kârlı, kim zararlı çıkar?” başlıklı yazımla birlikte okuyunuz. Bugünün bütün öngörüsü ve ipuçları orada var. Bu şartlar fazla değişmiş sayılmaz. Temel bakış halen geçerlidir.
http://www.medyaradar.com/erken-secime-mi-surukleniyoruz-kim-karli-kim-zararli-cikar-haberi-159222
01.09.2015.
atillaakar@gmail.com