Seçimlerde “Hile” yapıldı mı?..
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, son günlerde belli kesimlerin zihninde dolaşan hatta açıkça dillendirilen “Seçimlerde hile yapıldı” iddialarını değerlendirdi…
Benim gördüğüm kadarıyla; seçimlerden sonra özellikle belli bir kesimde “Seçim sonuçlarından şüphe duyma”, “seçimlere hile karıştırıldığından kuşkulanma” gibi iddialar giderek ivme kazanıyor. Daha ilk andan itibaren böylesi tepkiler başladı. Önceki seçimlerde ortada benzeri şaibeler dolaşsa bile (Hatta kimi lokal oy sahtekarlıkları, sandık hileleri saptansa da) anlaşılan bu kez olay biraz daha farklı ve daha şiddetli bir duygu şeklinde seyrediyor. Bunlar derli toplu bir “tez” halinde getirilmiyor, bir “hareket”e dönüşmüyor belki ama bir kesimin kafasını hayli meşgul eden sorular olduğu kesin. Algıladığım “nabız” bu…
Bu kez işin çapının daha kapsamlı ve büyük olduğu düşünülüyor. Bu sefer daha ziyade elektronik ortamda “bir şeylerin döndüğü” üzerinde duruluyor. (Bir tür “Teknoloji icat oldu, mertlik bozuldu” durumu yani!) Düne kadar seçimler sonrası adeta “standart bir itiraz” halinde olan yaklaşımlar sismik bir “dalga” halinde belli bir cenahı etkiliyor. İnananı da var, inanmayanı da…
Hiç şüphesiz öne sürülen iddiaların sertliği yaşanan “travma”nın büyüklüğü ile doğru orantılı. Açıkça ve direkt olarak dillendirilmese bile dolaylı imalar, kimi kıyaslamalar, henüz bir teori aşamasına ulaşmamış, taslak şeklinde “Komplo eskizleri” şeklinde tezahür ediyor. Bunu bir soru olarak, “acaba” şeklinde kafasında taşıyanı da var, ciddi bir “iddia” olarak ileri süreni de.
Tabii henüz temellendirilmiş, ispatlanmış, delillendirilmiş bir durum yok. Bütün bunlar bir “söylenti” düzeyinde de kalabilir, “siyasi bir iddia” haline de gelebilir ya da bir” algı operasyonu”na da çevrilebilir görünüyor. Böylelikle seçimin “meşruluğunu” tartışma gündemine getirmek isteyen yaklaşımlar da olabilir. Her ne olursa olsun (ya da olmasın) böylesi bir “hissiyat” var.
TAM BİR “GÜVENSİZLİK HAVASI” ESİYOR!
Bilhassa “ulusalcı”, “solcu”, “muhalif”, vb olarak tanımlanan muhtelif yelpazede “AKP’ye güvensizlik” zaten tavan yaptığından “nasıl olsa bunlar kazanmak için her şeyi yaparlar” tavrı öne çıkıyor. AKP söz konusu kesimlerin gözünde çoktan beri “şeytanlaştığı” için her tür “şeytani” tavır da doğaldır ki ondan bekleniyor. Hatta bu duygu yer yer sandığa ve demokrasiye güvensizliğe dönüşebiliyor. Muhtelif “zihinsel kırılmalar” yaşanıyor!
Elektronik ortamda “sanal hokus pokuslar”la bazı partilerin oylarının (MHP ve kısmen HDP) AKP’ye kaydırıldığı düşünülüyor. Ortada “ince ve sinsi bir tezgâh” kurulduğuna inananlar da var. Bu gibi kişi ve kesimlerin ileri sürdüğü en temel argüman ise 7 Haziran’dan bu yana geçen 5 ay içinde “AKP’nin oylarının bu oranda artamayacağı” varsayımı oluyor. Bu kadar kısa sürede bir partinin 8-8.5 puan oyunu yükseltemeyeceği üzerinde duruluyor. Şüphesiz iddialar mevcut desteksizlikleriyle -en azından şu an için- oldukça “spekülatif” kaçıyor.
BÖYLE BİR DURUM MÜMKÜN MÜ?
Böyle bir soruyu bana sorarsanız “Elbette her şey mümkün, özellikle de siyasi mücadelelerde ve dönemeçlerde” derim. Hiçbir şey için “ihtimal sıfırdır” diyemem. Hele doğrudan denetimimde olmayan konularda hiç. Bir “ihtimal” olarak kafamın bir köşesine kaydederim.
Ancak soruyu “Bu iddialar 1 Kasım seçimleri için gerçek mi?” şeklinde sorarsanız “Hayır, sanmıyorum” derim ve gerekçelerimi sıralarım. (Nitekim bunun için isteyen okurlar medyaradar’daki “Hani AKP’nin pili bitmişti?” başlıklı dünkü yazıma bakabilirler.) Daha doğrusu kısmi-lokal bazı hileler, hile girişimleri olmuş olsa bile bunun sonucu etkileyecek oranda olabileceğini zannetmiyorum. Kaldı ki muhalefet partilerinin ellerinde, sivil oluşumlarda yazılı sandık sonuç tutanakları olmalı. Bunu elektronik ortamdaki sonuçlarla kıyaslayıp –varsa- farkı rahatlıkla saptayabilirler.
Dolayısıyla bu gibi iddialar “enteresan” olmakla birlikte henüz “anlamlı kayda değer” bir veri sunmuyor. O yüzden benim gibi “komplocu düşünmeye” oldukça meyilli, hatta hazır birini bile ikna edemiyor. Yoksa en önce ben ciddiye alır ve gerekirse tek başıma herkese karşı savunurum. Lakin öyle düşünmüyorum. Ben daha ziyade ortaya çıkan durumu siyasi-sosyolojik nedenlere ve ülkedeki süreçlerinin yakın dönemde oldukça “orijinal” seyretmesine bağlıyorum. Sırf birilerini rahatlatacağım diye de tersini söyleyemem.
Peki bu iddialar dillendirilmemeli ve öne sürenler hemen bir tür “bozguncu”, “hain” “demokrasi ve milli irade düşmanı” mı ilan edilmeli? Ona da hayır. Şayet insanların kafasında (Doğru veya yanlış, sağlıklı veya sağlıksız, mantıklı veya mantıksız, haklı veya haksız) bu tarz sorular oluşmuşsa bırakın tartışsınlar. Demokrasi her şeye açık bir rejim ise seçimlerde, sandık sonuçları da her açıdan tartışılabilir demektir. Tam anlamıyla mesnetsiz ve iyice marazi bir hezeyan halini almadıkça da sorun yok. Hiçbir düşünce, soru baskılanarak gündem dışına atılamaz. Şayet baskılıyorsanız “çekindiğiniz bir şey” var demektir!
PSİKO-POLİTİK BİR REFLEKS Mİ?
O halde aynı tarz iddialar nereden çıkıyor? Ben bunu yaşanan “travma”nın, şokun, şaşkınlığın (Artık ne derseniz deyin!) şiddetinin oldukça yüksek oluşuna bağlıyorum. Buna bir de belli kesimlerin umudunu haddinden fazla “AKP’nin düşüşüne” bel bağlamasına yoruyorum. Kendilerini önceden öyle şartladılar ve beklentilerini “inançlarıyla” fazlasıyla karıştırdılar ki sonu derin bir “hayal kırıklığı” ve hüsran oldu. “Beklenmedik durumlar”ın “beklenir” izahlarından biri de bu. Benzeri tarz tepkiler şu an için daha ziyade “psiko-politik” bir refleks gibi duruyor. Bir anlamda kendi kendilerini zihinsel olarak provake etme, gaza getirme durumu yani...
Dünkü yazımda da belirtmiştim. İnsanoğlu ilginç bir varlıktır. Özellikle şiddeti yüksek “travmatik durumlarda”, acı veren hadiselerde bir tür “savunma mekanizması” olarak “gerçekliğin reddi” ne sığınır. Bir tür ortaya çıkan rahatsız edicilikle “baş etme” mekanizmasıdır bu. Bu gibi tepkiler anlık sarsılmalar şeklinde olabileceği gibi sabit saplantılara kadar geniş yelpazede olabilir. Bunu derken illâ bir ” hastalık” tan söz etmiyorum. Başa gelebilecek geçici “olağan durumlar”dan biri olarak sayıyorum. Tabii kalıcı hasarlar da verebilir o başka!
BU “TRAVMA”DAN SIYRILMAK LÂZIM!
Bence yaşanan “politik travmalar”da, böylesi sonuçlara yol açabiliyor. Şayet genel “politik psikoloji”niz ve içinde bulunduğunuz “politik ortam” ve iklim de buna müsait ise tepkileriniz farklı boyutlar kazanabilir. Gerçeklik “AKP’nin ezici çoğunlukla kazandığı” yönünde ise ve bu kafanızdaki modele, beklentilerinize uymuyorsa o zaman bir tür ”gerçekliğin reddi” davranışı gelişebilir.
Karşınıza çıkan yeni durum eğer sizi rahatsız ediyorsa o zaman onun yerine kafanızda oluşturduğunuz ayrı bir “gerçeklik”le değiş tokuş edebilirsiniz. Yeter ki o an için sizin içinizdeki huzursuzluğa bir “cevap” getirebilsin. Bence “seçimlerde hile yapıldığı” iddiası da daha ziyade (Aksi ispat edilmediği sürece) böylesi bir halet-i ruhiye’yi çağrıştırıyor. Bir kabulde zorlanış hali. Ben bunu anlayabiliyorum.
Anlayamadığım şu ki; o zaman politik mücadelelerdeki “gerçekliğin reddi” davranışı o reddedilen durumu anlayabilme, giderebilme ve değerlendirmede ne gibi sonuç ve zararlara yol açabileceğidir. Acilen bu psikolojiden sıyrılmak ve daha ziyade “neden kaybedildiğinin” üzerinde durup, dersler çıkarılması lazım gerekir diye düşünüyorum…
04.11.2015.
atillaakar@gmail.com
Bu kez işin çapının daha kapsamlı ve büyük olduğu düşünülüyor. Bu sefer daha ziyade elektronik ortamda “bir şeylerin döndüğü” üzerinde duruluyor. (Bir tür “Teknoloji icat oldu, mertlik bozuldu” durumu yani!) Düne kadar seçimler sonrası adeta “standart bir itiraz” halinde olan yaklaşımlar sismik bir “dalga” halinde belli bir cenahı etkiliyor. İnananı da var, inanmayanı da…
Hiç şüphesiz öne sürülen iddiaların sertliği yaşanan “travma”nın büyüklüğü ile doğru orantılı. Açıkça ve direkt olarak dillendirilmese bile dolaylı imalar, kimi kıyaslamalar, henüz bir teori aşamasına ulaşmamış, taslak şeklinde “Komplo eskizleri” şeklinde tezahür ediyor. Bunu bir soru olarak, “acaba” şeklinde kafasında taşıyanı da var, ciddi bir “iddia” olarak ileri süreni de.
Tabii henüz temellendirilmiş, ispatlanmış, delillendirilmiş bir durum yok. Bütün bunlar bir “söylenti” düzeyinde de kalabilir, “siyasi bir iddia” haline de gelebilir ya da bir” algı operasyonu”na da çevrilebilir görünüyor. Böylelikle seçimin “meşruluğunu” tartışma gündemine getirmek isteyen yaklaşımlar da olabilir. Her ne olursa olsun (ya da olmasın) böylesi bir “hissiyat” var.
TAM BİR “GÜVENSİZLİK HAVASI” ESİYOR!
Bilhassa “ulusalcı”, “solcu”, “muhalif”, vb olarak tanımlanan muhtelif yelpazede “AKP’ye güvensizlik” zaten tavan yaptığından “nasıl olsa bunlar kazanmak için her şeyi yaparlar” tavrı öne çıkıyor. AKP söz konusu kesimlerin gözünde çoktan beri “şeytanlaştığı” için her tür “şeytani” tavır da doğaldır ki ondan bekleniyor. Hatta bu duygu yer yer sandığa ve demokrasiye güvensizliğe dönüşebiliyor. Muhtelif “zihinsel kırılmalar” yaşanıyor!
Elektronik ortamda “sanal hokus pokuslar”la bazı partilerin oylarının (MHP ve kısmen HDP) AKP’ye kaydırıldığı düşünülüyor. Ortada “ince ve sinsi bir tezgâh” kurulduğuna inananlar da var. Bu gibi kişi ve kesimlerin ileri sürdüğü en temel argüman ise 7 Haziran’dan bu yana geçen 5 ay içinde “AKP’nin oylarının bu oranda artamayacağı” varsayımı oluyor. Bu kadar kısa sürede bir partinin 8-8.5 puan oyunu yükseltemeyeceği üzerinde duruluyor. Şüphesiz iddialar mevcut desteksizlikleriyle -en azından şu an için- oldukça “spekülatif” kaçıyor.
BÖYLE BİR DURUM MÜMKÜN MÜ?
Böyle bir soruyu bana sorarsanız “Elbette her şey mümkün, özellikle de siyasi mücadelelerde ve dönemeçlerde” derim. Hiçbir şey için “ihtimal sıfırdır” diyemem. Hele doğrudan denetimimde olmayan konularda hiç. Bir “ihtimal” olarak kafamın bir köşesine kaydederim.
Ancak soruyu “Bu iddialar 1 Kasım seçimleri için gerçek mi?” şeklinde sorarsanız “Hayır, sanmıyorum” derim ve gerekçelerimi sıralarım. (Nitekim bunun için isteyen okurlar medyaradar’daki “Hani AKP’nin pili bitmişti?” başlıklı dünkü yazıma bakabilirler.) Daha doğrusu kısmi-lokal bazı hileler, hile girişimleri olmuş olsa bile bunun sonucu etkileyecek oranda olabileceğini zannetmiyorum. Kaldı ki muhalefet partilerinin ellerinde, sivil oluşumlarda yazılı sandık sonuç tutanakları olmalı. Bunu elektronik ortamdaki sonuçlarla kıyaslayıp –varsa- farkı rahatlıkla saptayabilirler.
Dolayısıyla bu gibi iddialar “enteresan” olmakla birlikte henüz “anlamlı kayda değer” bir veri sunmuyor. O yüzden benim gibi “komplocu düşünmeye” oldukça meyilli, hatta hazır birini bile ikna edemiyor. Yoksa en önce ben ciddiye alır ve gerekirse tek başıma herkese karşı savunurum. Lakin öyle düşünmüyorum. Ben daha ziyade ortaya çıkan durumu siyasi-sosyolojik nedenlere ve ülkedeki süreçlerinin yakın dönemde oldukça “orijinal” seyretmesine bağlıyorum. Sırf birilerini rahatlatacağım diye de tersini söyleyemem.
Peki bu iddialar dillendirilmemeli ve öne sürenler hemen bir tür “bozguncu”, “hain” “demokrasi ve milli irade düşmanı” mı ilan edilmeli? Ona da hayır. Şayet insanların kafasında (Doğru veya yanlış, sağlıklı veya sağlıksız, mantıklı veya mantıksız, haklı veya haksız) bu tarz sorular oluşmuşsa bırakın tartışsınlar. Demokrasi her şeye açık bir rejim ise seçimlerde, sandık sonuçları da her açıdan tartışılabilir demektir. Tam anlamıyla mesnetsiz ve iyice marazi bir hezeyan halini almadıkça da sorun yok. Hiçbir düşünce, soru baskılanarak gündem dışına atılamaz. Şayet baskılıyorsanız “çekindiğiniz bir şey” var demektir!
PSİKO-POLİTİK BİR REFLEKS Mİ?
O halde aynı tarz iddialar nereden çıkıyor? Ben bunu yaşanan “travma”nın, şokun, şaşkınlığın (Artık ne derseniz deyin!) şiddetinin oldukça yüksek oluşuna bağlıyorum. Buna bir de belli kesimlerin umudunu haddinden fazla “AKP’nin düşüşüne” bel bağlamasına yoruyorum. Kendilerini önceden öyle şartladılar ve beklentilerini “inançlarıyla” fazlasıyla karıştırdılar ki sonu derin bir “hayal kırıklığı” ve hüsran oldu. “Beklenmedik durumlar”ın “beklenir” izahlarından biri de bu. Benzeri tarz tepkiler şu an için daha ziyade “psiko-politik” bir refleks gibi duruyor. Bir anlamda kendi kendilerini zihinsel olarak provake etme, gaza getirme durumu yani...
Dünkü yazımda da belirtmiştim. İnsanoğlu ilginç bir varlıktır. Özellikle şiddeti yüksek “travmatik durumlarda”, acı veren hadiselerde bir tür “savunma mekanizması” olarak “gerçekliğin reddi” ne sığınır. Bir tür ortaya çıkan rahatsız edicilikle “baş etme” mekanizmasıdır bu. Bu gibi tepkiler anlık sarsılmalar şeklinde olabileceği gibi sabit saplantılara kadar geniş yelpazede olabilir. Bunu derken illâ bir ” hastalık” tan söz etmiyorum. Başa gelebilecek geçici “olağan durumlar”dan biri olarak sayıyorum. Tabii kalıcı hasarlar da verebilir o başka!
BU “TRAVMA”DAN SIYRILMAK LÂZIM!
Bence yaşanan “politik travmalar”da, böylesi sonuçlara yol açabiliyor. Şayet genel “politik psikoloji”niz ve içinde bulunduğunuz “politik ortam” ve iklim de buna müsait ise tepkileriniz farklı boyutlar kazanabilir. Gerçeklik “AKP’nin ezici çoğunlukla kazandığı” yönünde ise ve bu kafanızdaki modele, beklentilerinize uymuyorsa o zaman bir tür ”gerçekliğin reddi” davranışı gelişebilir.
Karşınıza çıkan yeni durum eğer sizi rahatsız ediyorsa o zaman onun yerine kafanızda oluşturduğunuz ayrı bir “gerçeklik”le değiş tokuş edebilirsiniz. Yeter ki o an için sizin içinizdeki huzursuzluğa bir “cevap” getirebilsin. Bence “seçimlerde hile yapıldığı” iddiası da daha ziyade (Aksi ispat edilmediği sürece) böylesi bir halet-i ruhiye’yi çağrıştırıyor. Bir kabulde zorlanış hali. Ben bunu anlayabiliyorum.
Anlayamadığım şu ki; o zaman politik mücadelelerdeki “gerçekliğin reddi” davranışı o reddedilen durumu anlayabilme, giderebilme ve değerlendirmede ne gibi sonuç ve zararlara yol açabileceğidir. Acilen bu psikolojiden sıyrılmak ve daha ziyade “neden kaybedildiğinin” üzerinde durup, dersler çıkarılması lazım gerekir diye düşünüyorum…
04.11.2015.
atillaakar@gmail.com