Savaş Ay MGD gecesinde kendisini Ahmet Kaya'ya siper etmişti!

Ahmet Kaya ile Savaş Ay çok iyi arkadaştı. Uzun yıllara dayanan dostluklarını Gülten Kaya anlattı..

Ahmet Kaya ile Savaş Ay çok iyi arkadaştı. Uzun yıllara dayanan dostluklarını Gülten Kaya anlatıyor: İkisi de sokağın adamıydı, birbirlerini çok severlerdi. Yaşarken olduğu gibi orada da şiir okuyorlardır
Savaş Ay'ı uğurladık. Onunla ama onsuz başladık muhabirliğe. "Savaş'lı yılları" 3 güne sığdırmaya çalıştık. Milyonlarca fotoğraf arşivi, binlerce gündem yaratan haber nasıl sığardı Savaş'lı yılları anlatmaya. En özellerini, dostlarından aktardık onların anılarından ve Savaş Ay'ın kaleminden ama sensiz her haber gibi bu yazı dizisi de yavan kaldı seni anlatmaya... ' Hoşçakal Usta' deyip, veda etmek istemiyorum, istemiyoruz sana. Usta, muhabirlikte, gazetecilikte, habercilikte yaktığın ışık, ağabeylik yaptığın meslektaşlarınla kamuoyunu aydınlatmaya devam edecek. O ışık çok büyük. Sadece bizler değil, sokak çocukları, tinerciler, travestiler, çingeneler ve daha binlercesi yaktığın ışıkla yollarını aydınlatacak. Hep bizle birlikte her haberde yeşerecek, ektiğin tohumlar... Rahat uyu usta!..
"O GECE AHMET'E SİPER OLDU"
Ve son yazımızda, Ahmet Kaya ile yıllar öncesine dayanan dostluklarına yer verdik. 1999'daki Magazin Gazetecileri Derneği ödül gecesinde Kürtçe şarkı söylediği için saldırıya uğrayan Ahmet Kaya'ya o sırada siper olmuştu Savaş Ay. Kaya'nın eşi Gülten Kaya ikisinin dostluğunu anlatıyor: "Savaş'a dair ne söylesem eksik kalır. Oldukça uzun bir ortak geçmiş var aramızda. Eşimle çok önceye dayalı bir arkadaşlıkları vardı onların. Benimle de aynı. Yani biz Ahmet'le birbirimizi tanımadan önce 12 Eylül mahkemelerinde fotoğraflarımı çekmiştir. Uzun yıllar ailemizin bir ferdi gibiydi. Ahmet'le bitmeyen bir çekişmeleri vardı. 'Oğlum kendini bana benzetmeye uğraşma, şapkandaki A bile adımın baş harfi' diye takılırdı ona. Nitekim Savaş bir ara A Takımı jeneriğine kendisine, 'Ahmet Abi' diye seslenen birini koymuştu. Onları sabahın 3'ünde Dolmabahçe'de çay içerken de, stüdyoda şiir okurken de, Bodrum'da birlikte bisiklet kullanırken de görmek mümkündü. Ahmet'ten sonra Cihangir'de ofisime sık gelir, teklifsiz arşive girer, ne var ne yok, ne yapıyorum, projem ne diye merak ederdi. Onların ikisi de sokağın insanıydı ve sokakla çok rahat ilişki kurarlardı. Hayatın her kesiminden insanla yanyana gelebilen, onlara dokunabilen, onları algılayabilen insanlardı. Belki yine şiire durmuşlardır 'Orada'... Mehmet Ali Birand'ın vefatından sonra kaleme aldığı, 'Ve şimdi sadece bir meslek büyüğümü değil de öz ağabeyimi kaybetmiş gibiyim' deyip, vefasını sunduğu yazıyı paylaşmak istedik. Birand'ın kendisini nasıl savaş muhabirin yaptığını da anlatıyordu o yazıda.
"GÜVERCİNDİM ŞAHİN YAPTI"
Haberciliğin efsanesi Savaş Ay, sokakta, savaşta her yerde haberciydi. O, Türk basınında travesti kılığına girip haber yapan gazeteciydi. Ve bu haberiyle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başarı ödülünü almıştı. Bir de savaş muhabiriydi o. İşte Birand'ın ardından yazdığı o yazı: "Rusya'nın Afganistan işgalinde Mehmet Ali Birand, siyasi havayı koklamak üzere gittiği Kabil'de bu tarihi olayın içinde buluvermişti kendini. Kaldığı otelden büyükelçiliğimize giden güzergâhta gizlice, olağanüstü önemli fotoğraflar çekmişti üstelik. Birkaç saat sonra elçilikten dışişleri bakanlığımıza gelen kriptoda, Birand'ın da elçilikte olduğu, gazete merkezine bilgi verilmesini rica ettiği mesajı da vardı. O zamanlar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği yapan genç bir muhabirdim. Dış Haberler Müdürü Sami Kohen'in yazı işlerine doğru bağırdığını duydum: 'Birand, Kabil elçiliğimizde mahsur kalmış. Elinde dünyayı yerinden oynatacak fotoğraflar var ama sokağa çıkanı vuruyorlarmış.' Bir yandan hayatı için endişelenip, bir yandan da fotoğrafların cazibesine kilitlendi gazete kurmayları. Onca muhteşem fotoğraf ne olacaktı? Yayın Yönetmeni Turhan Aytul'un aklına bir fikir geldi: 'Oraya gizlice pigeon gönderelim.' Pigeon, yani güvercin... Uluslararası gazetecilik jargonunda bir bölgeden bir bölgeye film, belge alıp nakledenlere posta güvercininden mülhem böyle denirdi. Plana göre güvercin olacak kişi Pakistan'a uçacak, sınırdaki Peşaver şehrine geçecek. Afgan vatandaşı kılığında sınırdan gizlice girip uygun noktada Birand'la buluşup, filmleri aldıktan sonra aynen geri gelecek. Muhabirden çok 'deli'ye ihtiyaç olduğu aşikar olduğundan benden gayrı pek aday yoktu. On türlü cambazlık yapıp, 24 saat içinde ulaştım buluşma noktasına. İlk kez karşılaştığım Birand'a hayran hayran bakıyordum ki, herkesçe malum gülümsemesiyle; 'Sen bu yolla, bu atraksiyonlarla buralara gelebildin ya senden güvercin değil şahin olur evladım. Ben dönüyorum sen kalıp savaş muhabirliği yapıyorsun.' 24 yaşında yeni yetme bir muhabirin, hayat istikametini değiştirecek bir teklifti yaptığı. 1985'te Türk televizyon haberciliğini evrensel haber formatına sıçratan efsane 32. Gün ekibine aldığı 4-5 meslektaştan biri de ben olmuştum..."