SANSÜRE SANSÜR!.." UMUR TALU, EMİN ÇÖLAŞAN'IN AYDIN DOĞAN'A KARŞI KAZANDIĞI DAVA İÇİN NELER YAZDI?

Emin Çölaşan Hürriyet Gazetesi'nden "kovulunca" bir kitap yazdı. Gazetede, "iktidara yaranılmak için yazılarının sansürlendiğini" ilan etti.

Sansüre sansür!


Emin Çölaşan Hürriyet Gazetesi'nden "kovulunca" bir kitap yazdı...
Gazetede, "iktidara yaranılmak için yazılarının sansürlendiğini" ilan etti.
Bunun üstüne gazetenin sahibi Aydın Doğan, "yalan, iftira ve kişilik haklarına saldırı" gerekçesiyle Çölaşan hakkında 50 bin liralık tazminat davası açtı.
Dava boyunca gazeteden "tanıklar" dinlendi.
Gazetenin yönetici ve yazarları arasında bulunan bazı "tanıklar" Çölaşan'ın "yalan söylediğini", biri gazeteden ayrılmış diğeri halen orada yazar iki tanık da "sansür yapıldığını" belirtti.
Köşe yazarı bir tanık; "kendisine yapılmadığını ama Çölaşan'ın yazılarına yapılmış olacağını" ifade etti.
Mahkeme nihayetinde "tazminat davasının reddi" ne; yani Çölaşan'ın "yalan, iftira ve kişilik haklarına saldırı suçları işlemediğine" hükmetti.


Yukarıda belki de kendimi zor tutarak "haber formatı"nda yazdığım "vaka"yı okudunuz.
Bu vaka ile dava memleket medyasının her köşe bucaktaki kirine pasına ekleniverdi.
Sansür ve otosansür... manipülasyon ve kayırma ile ayırmadan tamamen muaf bir yer var mı acaba!
Doğru haberlerden dolayı bile muhabirlerin kendilerini hiç baskı altında bulmayabileceği... Birçok köşe yazarının vicdanının ve aklının içinde "içten" pazarlıkların, az ya da çok, yuvarlanmayacağı?


Lakin bu davanın da "özel bir tercümesi" var:
1. Türkiye'nin en çok okunan, en azından bir kesimce en çok güvenilen yazarlarından biri, yazılarına yıllarca sansür uygulandığını açıklıyor.
2. Ama ne zaman? Kovulduktan sonra.
3. Yani; yıllarca sansüre uğrarken bunu açıkça mesele etmediğini, bununla açıkça mücadele etmediğini, sansürlü yazılarını okurlara sunabildiğini, okurlardan ve kamuoyundan bunu gizlediğini, sansürü sansürlediğini beyan ediyor.
4. Aynı zamanda; gazeteden başka yazarlar çıkarılırken, başkalarının da yazılarına benzer uygulamalar yapılırken bunları hiç dert etmediğini de söylemiş (veya söyleyememiş) oluyor!
5. Yazar; yıllarca yazı yazdığı gazetesini, yıllarca birlikte çalıştığı yöneticisini, yıllarca övgüyle bahsettiği patronunu bir gün, yıllar sonra sansürcülükle suçluyor.
6. Sonra patron, yöneticiler ve bazı yazarlar geliyor. Onlar ise tam aksini söylüyor.
7. Patron, yöneticiler ve bazı yazarlar; gazetenin en çok okunmuş köşe yazarını, yıllarca birlikte çalıştıkları, yüksek ücretle çalışmış bir yazarı "yalancı, iftiracı ve kişilik haklarına saldırgan" olmakla suçlayabiliyor.
8. Başa sarayım: Köşe yazarına göre, yıllarca çalıştığı gazetesi aslında sansürcü. Ama bunu kovulana kadar bizden gizlemiş. Patron, yönetici ve kimi yazarlara göre, gazetenin yıllarca en çok okunan yazarı yalancı, iftiracı, kişilik haklarına saldırgan. Ama bunu kovana kadar bizden gizlemişler.
9. Gazetenin bazı mensupları yazarın yalancı olduğunu beyan etmiş mahkemeye; bazıları da yönetimin sansürcü olduğunu.
10. Mahkeme ise, bugünlerde yargı karşısında kuşkulu olan yazarı memnun etmiş; gazeteyi ise etmemiş. Mahkemeye göre, "yazar sansür konusunda yazdıkları açısından yalancı, iftiracı değil."
11. Bütün bunları bir de, esasında gazete ile köşe yazarı arasında öyle aman aman "ideolojik farklılıklar" olmadığını göz önünde bulundurarak düşünün.
12. Bir de şu var: Yazarın iddiasına göre, yazılarının sansür edilmesinin nedeni, bu iktidarı eleştirmesi; medya grubunun ise başka bazı işlerden dolayı iktidarla iyi geçinmek istemesi.
Oysa bugün aynı grup, kamu yönetimi tarafından vergi cezası ve ihale yasağı gibi yaptırımlar uygulanmasını "basını sindirme politikası" olarak görüyor.
İşin tuhafı, bu ülkede, bu siyaset ve medya düzeninde, bu da mümkün!
Lakin başka gruplar yaptırımlara maruz kaldığında, bu medya grubu hepsini müstahak bulmuştu.
13. Bir de alakası yok ama; o yazarın da, kimi başka isimler gibi, kimi Ergenekon sanığı "paşa" ile "sivil" tarafından "bütünü göstermeden parça parça bilgilerle kullanılacaklar" diye anılmasını düşünün.
Düşünmeyin!
Bu tür davaların kazananı olmaz aslında.
Gazeteciliğin farklı yenilgisinin kendi kalesine gollerinden biridir!

UMUR TALU / SABAH