SANSÜR, TERÖR KADAR ZEHİRLİDİR!
Can Dündar, Milliyet'teki köşe yazısında Başbakan'ın medya patronları ve yayın yönetmenleriyle buluşmasının etkilerini yazdı.
İşte o yazı...
Basın tarihine geçecek bir saçmalık yaşadık: Başbakan’ın medya patronları ve yayın yönetmenleriyle buluşmasının etkisi hemen hissedildi.
Medyanın büyük kısmı derhal haki üniformaya bürünüp “Sınırı geçtik”, “İnlerini bastık” diye şaha kalktı. Uçaklar, tanklar, bayraklar manşetlere yerleşti.
Gören de Türk ordusu sınır ötesinde büyük harekâta girişti zannederdi.
Ve ne oldu?
Genelkurmay bile “Yapmayın arkadaşlar” diye uyarmak zorunda kaldı. Dediler ki:
“Medya organlarında operasyonların tamamının yurtdışına yönelik olduğuna dair haberler verildiği görülmüştür. Operasyonların büyük bölümü yurtiçinde sürdürülmektedir.”
Üzüldük tabii; süngümüz düştü.
Ne güzel girmiştik Kuzey Irak’a, bu iki cümleyle ricat ettik.
* * *
Erdoğan, İngilizlerin şahin Başbakanı Thatcher’ın “oksijen” benzetmesini ödünç aldı ya; bu yazı da “teröre oksijen” sayılabilir şimdi...
Thatcher, IRA’nın siyasi kolundan milletvekili Martin McGuinness’in ekrana çıkarılacağı günlerde demişti ki:
“Gazeteciler, teröristleri kamu ilgisinin sağladığı oksijenden mahrum bırakmalıdır.”
Şimdi Erdoğan, bizden de aynısını bekliyor.
Ama cümleyi kiralamadan önce sonucuna bakalım:
Thatcher ve yöntemleri artık yok; Martin McGuinness ise İrlanda’nın Cumhurbaşkanı adayı...
* * *
O cümlenin sonrasında bir ibret öyküsü vardır oysa...
Bu konuşmanın yapıldığı 1985 yazında İngiliz hükümetinin IRA ile başı dertteydi. Tam o günlerde BBC’de Paul Hamann, “Birleşmenin Eşiğinde” adlı bir belgesel hazırlıyordu. Belgeselde Martin McGuinness’le bir röportaj da vardı.
Thatcher, daha program yayınlanmadan tepki gösterdi.
İçişleri Bakanı, alışılmadık bir yöntemle BBC’nin Yönetim Kurulu Başkanı’na yazı yazıp programı durdurmasını istedi.
“Teröristlerin BBC’yi kullanmasına izin vermeyin” dedi.
Çoğu üyesi Thatcher tarafından atanmış olan BBC Başkanlar Kurulu, filmi yayın öncesi izledi ve “Yayımlanamaz” raporu verdi.
* * *
Buraya kadarı tanıdık geliyor, değil mi?
Ama sonu farklı...
İngiliz medyası derhal ayağa kalktı.
Mussolini’nin 1928’de 70 gazetenin yöneticilerini toplayıp “Faşist rejime zarar verecek haberleri sansürleyin” diye talimat vermesini ve onların da hemen icraata geçmesini hatırlattılar; “Bunun ne farkı var” diye yazdılar.
Programa itirazı olanlar bile sansüre karşı tavır aldı.
Sonunda 7 Ağustos 1985’te, iki bin BBC çalışanı, sansürü protesto için, tarihinde ilk kez 24 saatlik greve gitti.
Dünya devi BBC, bir gün için sustu.
İngiltere’deki birçok TV ve radyo da eyleme katıldı.
Ve direniş sonucunda, yasaklanan belgesel, iki ay sonra hiçbir değişikliğe uğramadan yayınlandı.
* * *
Belgeselin yönetmeni Paul Hamann’la Londra’da görüşmüştüm o dönem ve “Bu tür krizlerde gazetecilik yaparken önceliğiniz nedir” diye sormuştum:
“Önce doğru haber vererek kamu hizmeti yapmak, sonra devlet güvenliği” demişti.
Şunu unutmamalıyız:
“Talimat aldılar, yazmıyorlar” veya “Eksik, yanlış yazıyorlar” izlenimi oluşursa verdiğimiz her haber kuşkulu hale gelir.
Demokratik bir ülke için bu izlenim, terör kadar zehirlidir.
“Oksijen vermeyelim” derken oksijensiz kalmayalım
Can Dündar/Milliyet