ŞAMİL TAYYAR'IN O İDDİASI ATİLLA AKAR'I İSYAN ETTİRDİ; PES DOĞRUSU!
AK Parti milletvekili Şamil Tayyar'ın "Aziz Nesin derin MAH'sul mü?" başlıklı yazısına itiraz eden Atilla Akar Tayyar'a hangi kitabı önerdi?
Şamil Tayyar ve Aziz Nesin’e MAH’çılık isnadı!..
Sağ ile sol arasındaki tartışmalarda iki tip “Kimlik” vardır. Birincisi sola karşı sadece önyargılarla doludur. Solu tanımaz, bilmez. Hele solun tarihinden, dönemlerinden, kişiliklerinden hiç anlamaz. Solu “Kötü” bellediği için “Olsa olsa” mantığıyla davranır. Zaten soğuk savaş yalanlarıyla “Büyümüş” sağın mantalitesi de genel olarak buna çok uygundur!
İkinci tip ise sola ve soldan gelen her şeye karşı adeta nefret doludur. Özellikle solu ve sol sembolleri kötüleyecek, gözden düşürecek, kuşku yaratacak “Delil”ler üretir. Kafasında bir “imaj” vardır sürekli onu destekleyecek “Argümanlar” arar işin garibi kendine göre bulur da. Hele “Fıtratı” da biraz uygunsa!
İşte Şamil Tayyar’ın “Aziz Nesin derin MAH’sul mü?” başlıklı yazısı bana bunları düşündürdü. Tayyar her ne kadar iddiasını Kemal Bayram’a ait “Sabahattin Ali Olayı” isimli kitaba dayandırsa da içinde “Hah işte buldum, seni gidi seni!..” hissi yaşattığı belli oluyor. (O kadar ki Sivas olayını bile getirip ima yollu Aziz Nesin’in “MAH’çılığı”na bağlıyor!) Pes doğrusu!
Bana göre burada açık bir “Kafa karıştırma” vardır. Örneğin Tayyar “İddia o ki: Sabahattin Ali ile birlikte Markopaşa dergisini çıkaran Aziz Nesin, bu derin cinayeti önceden bilenlerden biridir. Cinayet kamuoyuna yansımadan 15 gün önce Aziz Nesin emniyete çağrılıyor, Ali’nin eşyaları ve ceset parçaları gösterilerek teşhis etmesi isteniyor.” diyor.
Birincisi “Derin cinayeti önceden bilmek” işleneceğini bilmektir. Oysa hemen takip eden cümlede “Cinayet kamuoyuna yansımadan 15 gün önce” teşhis etmesi isteniyor demekte. Yani ki Aziz Nesin bilse bilse Sabahattin Ali’nin “Öldürüldüğünü” bilebilir. “Öldürüleceğini” değil. (Kaldı ki Ali’nin öldürülmesi, cesedinin bulunması ve kamuya ilanı arasında uzun süreler vardır. İlaveten zaten cesedin “Tanınmayacak halde” olduğu da söylenmektedir.) Tabii -doğru ise- polisin Aziz Nesin’i teşhis için çağırması ayrıca bir “Psikolojik gözdağı” da olabilir!
Peki böyle bir olay yaşanmış olabilir mi? Olabilir! Sabahattin Ali ve Aziz Nesin aynı dergide (“Marko Paşa” ve versiyonları) yazmış iki sol aydındır. “Cesedin teşhisi” için çağırmaları normaldir. Nesin’de bunu belli kaygılarla bir süre –açıklanana kadar- saklamış veya kendisine yönelik başka bir provokasyon kokusu almış olabilir.
Öte yandan karikatürist Mim Uykusuz’un beyanına dayanılarak “MAH’çılık ispatı” gibi söylenen Aziz Nesin’in “Önceden biliyordum” beyanı “Mantıksız”dır. Eğer Nesin “MAH ajanı” ise niçin kendisini deşifre edecek böyle bir lafı etsin ki? Ya da Nesin bu lafı başka bir niyetle ve bağlamda söylemiştir. Tamamıyla spekülatif yani!
Bu süreci anlamak için Rahmetli Uğur Mumcu’nun tabiriyle “40’ların cadı kazanı” dönemini iyi bilmek gerekir. Devlet bir avuç sol aydının canına okumuştur. Bu kuşakta –maalesef- çamur atma ve en yakınından bile abartılı bir şüphelenme boldur. O kuşağın üzerine bu “Paranoya” duygusunu salan ise bizzat devletin tutumudur.
Bir söz bazen inanılmaz noktalara çekilebilmiş, üzerine türlü kurgular bindirilmiş (Şu an Tayyar’ın tekraren yaptığı gibi!), çirkef dedikodu ve iftiralara yol açabilmiştir. “Polis Paranoyası” inanılmaz düzeydedir. Kasıtlı karalamaları saymıyorum bile!
Bunu o kuşağın çoğu üyesini yakından tanımış, sonucunda bir de kitap yazmış (Eski Tüfek Sosyalistler) biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim. Ancak insan en nefret ettiği kişilere ima yollu bile bir isnatta bulunuyorsa adap gereği durup biraz düşünür sanırım. Ne gezer!
Kalpler ve vicdanlar bu kadar mı çığırından çıktı yahu?..
Not: Şamil Tayyar’a “Aziz Nesin Polis’te” kitabını okumasını öneririm. Nesin’in ne olup, ne olmadığını o zaman anlayabilir belki de!
Atilla Akar/Yurt Gazetesi
Sağ ile sol arasındaki tartışmalarda iki tip “Kimlik” vardır. Birincisi sola karşı sadece önyargılarla doludur. Solu tanımaz, bilmez. Hele solun tarihinden, dönemlerinden, kişiliklerinden hiç anlamaz. Solu “Kötü” bellediği için “Olsa olsa” mantığıyla davranır. Zaten soğuk savaş yalanlarıyla “Büyümüş” sağın mantalitesi de genel olarak buna çok uygundur!
İkinci tip ise sola ve soldan gelen her şeye karşı adeta nefret doludur. Özellikle solu ve sol sembolleri kötüleyecek, gözden düşürecek, kuşku yaratacak “Delil”ler üretir. Kafasında bir “imaj” vardır sürekli onu destekleyecek “Argümanlar” arar işin garibi kendine göre bulur da. Hele “Fıtratı” da biraz uygunsa!
İşte Şamil Tayyar’ın “Aziz Nesin derin MAH’sul mü?” başlıklı yazısı bana bunları düşündürdü. Tayyar her ne kadar iddiasını Kemal Bayram’a ait “Sabahattin Ali Olayı” isimli kitaba dayandırsa da içinde “Hah işte buldum, seni gidi seni!..” hissi yaşattığı belli oluyor. (O kadar ki Sivas olayını bile getirip ima yollu Aziz Nesin’in “MAH’çılığı”na bağlıyor!) Pes doğrusu!
Bana göre burada açık bir “Kafa karıştırma” vardır. Örneğin Tayyar “İddia o ki: Sabahattin Ali ile birlikte Markopaşa dergisini çıkaran Aziz Nesin, bu derin cinayeti önceden bilenlerden biridir. Cinayet kamuoyuna yansımadan 15 gün önce Aziz Nesin emniyete çağrılıyor, Ali’nin eşyaları ve ceset parçaları gösterilerek teşhis etmesi isteniyor.” diyor.
Birincisi “Derin cinayeti önceden bilmek” işleneceğini bilmektir. Oysa hemen takip eden cümlede “Cinayet kamuoyuna yansımadan 15 gün önce” teşhis etmesi isteniyor demekte. Yani ki Aziz Nesin bilse bilse Sabahattin Ali’nin “Öldürüldüğünü” bilebilir. “Öldürüleceğini” değil. (Kaldı ki Ali’nin öldürülmesi, cesedinin bulunması ve kamuya ilanı arasında uzun süreler vardır. İlaveten zaten cesedin “Tanınmayacak halde” olduğu da söylenmektedir.) Tabii -doğru ise- polisin Aziz Nesin’i teşhis için çağırması ayrıca bir “Psikolojik gözdağı” da olabilir!
Peki böyle bir olay yaşanmış olabilir mi? Olabilir! Sabahattin Ali ve Aziz Nesin aynı dergide (“Marko Paşa” ve versiyonları) yazmış iki sol aydındır. “Cesedin teşhisi” için çağırmaları normaldir. Nesin’de bunu belli kaygılarla bir süre –açıklanana kadar- saklamış veya kendisine yönelik başka bir provokasyon kokusu almış olabilir.
Öte yandan karikatürist Mim Uykusuz’un beyanına dayanılarak “MAH’çılık ispatı” gibi söylenen Aziz Nesin’in “Önceden biliyordum” beyanı “Mantıksız”dır. Eğer Nesin “MAH ajanı” ise niçin kendisini deşifre edecek böyle bir lafı etsin ki? Ya da Nesin bu lafı başka bir niyetle ve bağlamda söylemiştir. Tamamıyla spekülatif yani!
Bu süreci anlamak için Rahmetli Uğur Mumcu’nun tabiriyle “40’ların cadı kazanı” dönemini iyi bilmek gerekir. Devlet bir avuç sol aydının canına okumuştur. Bu kuşakta –maalesef- çamur atma ve en yakınından bile abartılı bir şüphelenme boldur. O kuşağın üzerine bu “Paranoya” duygusunu salan ise bizzat devletin tutumudur.
Bir söz bazen inanılmaz noktalara çekilebilmiş, üzerine türlü kurgular bindirilmiş (Şu an Tayyar’ın tekraren yaptığı gibi!), çirkef dedikodu ve iftiralara yol açabilmiştir. “Polis Paranoyası” inanılmaz düzeydedir. Kasıtlı karalamaları saymıyorum bile!
Bunu o kuşağın çoğu üyesini yakından tanımış, sonucunda bir de kitap yazmış (Eski Tüfek Sosyalistler) biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim. Ancak insan en nefret ettiği kişilere ima yollu bile bir isnatta bulunuyorsa adap gereği durup biraz düşünür sanırım. Ne gezer!
Kalpler ve vicdanlar bu kadar mı çığırından çıktı yahu?..
Not: Şamil Tayyar’a “Aziz Nesin Polis’te” kitabını okumasını öneririm. Nesin’in ne olup, ne olmadığını o zaman anlayabilir belki de!
Atilla Akar/Yurt Gazetesi
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|