Şamil Tayyar: 'Savcı Öz intikam duygusuyla hareket etti'
AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, İstanbul merkezli operasyonla ilgili, çarpıcı iddialarda bulundu!
AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, İstanbul merkezli operasyonla ilgili "Rıza Sarraf'ın hem uzunca süredir, yaklaşık 1,5 yıldır, adli takipte olduğunu görüyoruz ama öncesinde de 2 yıl boyunca önleyici istihbarat kapsamında dinlendiği ortaya çıktı. Dolayısıyla 3 yılı aşkın süredir aslında Rıza Sarraf'ın emniyet tarafından yakından takip edildiği anlaşılıyor. Yani Bakanı bile aldatan ve ondan bile bilgi gizleyen bir soruşturma süreci takip ediyor" dedi.
AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, İstanbul merkezli operasyonla ilgili, İstanbul'da yürütülen soruşturmayla ilgili olarak, "Bu soruşturmanın merkezinde, odağında yer alan Halk Bankası'dır. Halk Bankası, Hindistan, Kuzey ırak ve İran'la petrol ticaretinin kilit kuruluşlarından birisi ve Halk Bankası veritabanına girilerek ve Halk Bankasının hem iç kamuoyunda hem uluslararası arenada karizması çizilerek bir mesaj verildi. Ayrıca bu operasyonlarla Türkiye'nin 20 milyar doların üzerinde bir ekonomik kaybı var" dedi.
Tayyar, yaptığı açıklamada İstanbul merkezli operasyona ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sürece genel olarak bakıldığında çeşitli usulsüzlüklerin bulunduğunu ancak bunların önemli bir kısmının basına yansımadığını dile getiren Tayyar, "Ben inanıyorum ki olayın, soruşturmanın ayrıntıları kamuoyuna yansıdıktan sonra kamuoyuna yansıdıktan sonra kamuoyundaki algının daha da değişeceğini düşünüyorum" dedi.
Operasyonu yapanların "ustaca ve organize bir kurgu" yaptıklarını öne süren Tayyar, şöyle devam etti: "Henüz daha işin başında kamuoyunda bir algı oluşturmak için ciddi bir imaj çalışması yapmışlar. Bugün soruşturmaya baktığınızda akılda üç beş görüntü kalıyor. Biri para sayma makinesi, biri kasa, diğeri ise ayakkabı kutusu. Ama bunun bilinçli olarak yapıldığını görüyorsunuz. Misal '4,5 milyon dolar ele geçirildi' dense kamuoyunda bu kadar tepki oluşturulmazdı. Şimdi bunu yaparken gizlilik kararı alıyorsunuz aynı zamanda, yani 'soruşturma çok gizli, ben bu bilgileri avukatlara dahi vermem' diyorsunuz. Avukatlar için uyguladığınız gizlilik kararını, yani sanıkların avukatları için kullandığınız gizlilik kararını, medyanın bazı birimlerinden de maşallah esirgemiyorsunuz ve onlara da ciddi bir şekilde bilgi servisi yapıyorsunuz."
-"Bakanı bile aldatan ve ondan bile bilgi gizleyen bir soruşturma süreci"
Operasyon sonrasında tutuklanan Rıza Sarraf'ın da soruşturmanın önemli isimlerinden biri olduğuna dikkati çeken Tayyar, şunları söyledi: "Rıza Sarraf'ın hem uzunca süredir, yaklaşık 1,5 yıldır, adli takipte olduğunu görüyoruz ama öncesinde de 2 yıl boyunca önleyici istihbarat kapsamında dinlendiği ortaya çıktı. Dolayısıyla 3 yılı aşkın süredir aslında Rıza Sarraf'ın emniyet tarafından yakından takip edildiği anlaşılıyor. Ancak kamuoyuna yansıyan bazı tapelerde Sayın İçişleri Bakanıyla oğlunun görüşmeleri var, Rıza Sarraf'la aynı şekilde o görüşme öncesinde ilgili emniyet müdürüne İçişleri Bakanı, 'Böyle bir randevu talebi var, bununla ilgili yürütülen her hangi soruşturma, bir takip var mı görüşmemde mahsur var mı' diye sorduğunda 'Hayır efendim bir takip yok, bir problem yok' deniyor. Şimdi öğreniyoruz ki yaklaşık 3,5 yıldır Rıza Sarraf'la bir takip var. Yani Bakanı bile aldatan ve ondan bile bilgi gizleyen bir soruşturma süreci takip ediyor."
-"Kaçakçılık vesaire gibi iddialar nerede kaldı"
Soruşturmanın zamanlamasına da dikkat edilmesi gerektiğine işaret eden Tayyar, 26 Ekim'de sonuçlandırılan soruşturmanın dershanelerle ilgili tartışmaların yoğunlaştığı bir anda operasyona dönüştürüldüğüne vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Düğmeye 17 Aralık'ta basılıyor, yani dershane tartışmasının iyice ayyuka çıktığı ve bunun hukuk bağlamından çıkartılarak bir hesaplaşmaya dönüştürüldüğü bir anda düğmeye basıyorsunuz. Ama düğmeye basarken de 3 ayrı soruşturmayı iç içe ve yan yana getirerek bir operasyon yapıyorsunuz. Cumhuriyet tarihinde birbirinden bağımsız, üç ayrı sözde çetinin tek dosyada görüldüğü bir soruşturma süreciyle karşı karşıyayız. Bunun da başından beri bir siyasi amaçlı operasyona dönüştürülme kaygısıyla hazırlandığını görüyoruz. Bir tarafta TOKİ, bir tarafta Fatih Belediyesi diğer taraftan da Halk Bankası ve gözaltına alınan isimlere baktığımızda yine Rıza Sarraf üzerinden yürüdüğümüzde kamuoyuna işte altın kaçakçısı vesaire gibi çok fazlaca dedikodu gündeme getirildi. Ama gözaltı kararına baktığınızda rüşvetten gözaltına alındığını görüyorsunuz. Peki kaçakçılık vesaire gibi iddialar nerede kaldı. Dolayısıyla burada bir siyasi operasyon olduğu anlaşılıyor. 26 Ekim'de dosya sonlandırılıyor ancak 17 Aralık'ta düğmeye basılıyor. Zannediyorum ki, dershane tartışmasının sonlandırılması burada beklenmiş bir de diğer dosyalardaki parçaları bir araya getirebilecek siyasi ve sosyal konjonktürün denk düşmesi beklenmiş gibi bir izlenim edindim."
-"Bazı ifadeler bir başka konuşmadan cımbızla çekilmiş"
İçişleri Bakanı Muammer Güler'in, tapelere ekleme yapıldığına ilişkin ifadelerinin de doğru olduğunu söyleyen Tayyar, farklı konuşmaların birleştirildiğini kaydetti. Tayyar, "Yani ilgisiz iki ayrı konuşmadan alınmış ve oraya eklemlenmiş ve bir bütün olarak… Kamuoyuna yansıyan tapelere baktığımızda eğer o bir konuşmanın seyri ise zihinleri karıştırıyor. Ama sonra bakıyorsunuz ki oradaki bazı ifadeler bir başka konuşmadan cımbızla çekilmiş ve parayla ilgili bir başka konuşmaya eklemlenmiş. Bu bile aslında operasyonun ne amaçla yapıldığını gösteriyor. Ayrıca parantez açıyorsunuz ve içine not düşüyorsunuz. Şimdi eğer siz orada bir görüşmenin tam tutanağını savcının önüne getirecekseniz onun hiçbir ekleme yapılmadan, yoruma tabi tutulmadan, bir başka yerdeki cümleyi oraya eklemeden götürmeniz gerekiyor. İçişleri Bakanı bu konuyu yargıya taşıyacağını ifade etmişti. Umut ederim ki bununla ilgili yargı aşaması sonuçlandıktan sonra herhalde zihinler biraz daha aydınlanır diye düşünüyorum" diye konuştu.
Kamuoyuna yansıyan görüntülere bakıldığında para alınırken ve verilirken herhangi bir görüntünün bulunmadığını dile getiren Tayyar, şunları söyledi: "Şimdi bir taraftan rüşvetten bahsedeceksiniz, bir taraftan hırsızlıktan bahsedeceksiniz ama bunu tespit eden bir görüntü yok. İşte 'bir yerde bir valiz var' deniyor ki 'bu valizde 800 bin euro para var ya da 800 bin dolar para var'. Sonra o valizin hacmini ölçtüğünüzde o kadar paranın, o valizde yer alması asla mümkün değil. Yine bir fotoğraf karesi yayınlanıyor o fotoğraf karesinin üzerinde şubat tarihi var. Meteorolojiden aldığınız bilgilerde bakıyorsunuz ki o tarihte yağmurlu bir hava var. Yağmurlu bir havada öyle bir görüntünün olmaması lazım. Ayrıca yine o görüntüde etrafın, manzaranın açık olduğu anlaşılıyor. Halbuki 19.05'te çekilmiş bir görüntü kayıtlara göre, halbuki o tarihte hava 16-17 civarında kararıyor. Dolayısıyla o fotoğrafta eğer tarih doğruysa o kadar aydınlık olmaması gerekir. Bunun gibi hem basına sızan fotoğraflarda hem de aynı şekilde basına yansıtılan dökümanlarda tapelerde çok ciddi tahrifat olduğu anlaşılıyor. Bütün bunlar bir siyasi amaçla operasyon olduğunu gösteriyor ama tabii ki bu kadar büyük bir operasyon içerisinde eğer birileri de eğer yanlış işler yapmışsa hırsızlık, yolsuzluk rüşvet söz konusu ise onunla ilgili de iddialar bir hassasiyetle elbette ki yürütülmeli ama bir adli vakayı kendi bağlamından koparıp bir siyasi operasyona dönüştürmek isterseniz, bunu da eklemelerle çıkarmalarla tahrifatla yaparsanız bunun da hesabını hukuk önünde vermek zorunda kalırsınız."
Operasyonun yapılmasında temel hedefin Halk Bankası olduğunu ve soruşturma çerçevesinde Halk Bankası'nın bütün veri tabanına datalarına inildiğini ifade eden Tayyar, şunları söyledi: "İnşallah elde ettikleri bilgiler istihbarat örgütlerine, CIA, MOSSAD gibi istihbarat örgütlerine, sızdırılmaz diye düşünüyorum. Çok önemli yoksa orada iki üç bakan çocuğu ya da TOKİ'deki, Fatih Belediyesi'ndeki yolsuzluk vakasıyla, yolsuzluk iddiasıyla ilgili olmadığı kanaatini taşıyorum. Eğer öyle bir kaygıları olsaydı herhalde Mustafa Sarıgül'le ilgili bugünlerde çarşaf çarşaf haber yapmaları gerekirdi. Bunun gibi çok fazlaca var. Eğer bir yolsuzluk hassasiyeti varsa kim yaparsa yapsın AK Parti'li, CHP'li, MHP'li hiç fark etmez kaynağı kim olursa olsun bu bütün yolsuzluk dosyalarını açmaları gerekirdi. Düşünün ki bugün Cumhuriyet Halk Partisi yolsuzluk gerekçesiyle partisinden attığı kişiyi İstanbul'a büyükşehir adayı yaptı ve bu gazeteler Sarıgül'ü neredeyse bir çare gibi göstermeye çalıştılar ve aksine Sarıgül'ü CHP'ye dayatan ise Aydın Doğan ve arkadaşlarıdır. Şimdi siz yolsuzlukla atılmış bir adayı İstanbul gibi bir yere aday yaparken diğer taraftan da yolsuzluk mücadelesi verdiğinizi düşünüyorsunuz. Yani bu hikayeye hiç kimse inanmaz. Bu soruşturmanın merkezinde, odağında yer alan Halk Bankası'dır. Halk Bankası'nın Hindistan, Kuzey ırak ve İran'la petrol ticaretinin kilit kuruluşlarından birisi ve Halk Bankası veritabanına girilerek ve Halk Bankasının hem iç kamuoyunda hem uluslararası arenada karizması çizilerek bir mesaj verildi. Ayrıca bu operasyonlarla Türkiye'nin 20 milyar doların üzerinde bir ekonomik kaybı var. Dolar kuru artıyor, borsa perişan vaziyette ve bu sıkıntılar devam ederse vatandaşa da zam olarak geri dönecek. Dolayısıyla seçime doğru aynı zamanda vatandaşı cebinden vuran da bir girişime dönüşecek. Onun için birçok yönüyle değerlendirdiğimizde bu operasyonun kodlarını daha iyi çözmüş oluyoruz diye düşünüyorum."
Soruşturmanın başında İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya Öz'ün bulunduğunu hatırlatan Tayyar, Öz'ün Ergenekon soruşturmasında öne çıktığını ve o davada önemli işler başardığını dile getirdi.
"Zekeriya Öz, bazı özel hesapları da görmeye başlayınca 2011 yılı Nisan ayında görevinden alındı" ifadesini kullanan Tayyar, şunları kaydetti: "Zannediyorum ki Zekeriya Öz, görevden alınmanın ve son dönemde kendisine yönelik tepkilerin de etkisiyle hükümetle bir hesaplaşmaya gitti. Zaman zaman odasında çağırıp görüştüğü gazetecilerle, zaman zaman dışarıda dost sohbetlerinde hem Sayın Başbakana hem hükümete yönelik çok ağır ifadeler kullandığını biliyoruz, bizlere kadar bunlar geldi. Dolayısıyla Zekeriya Öz'ün bir hesaplaşma, intikam duygusuyla soruşturmayı yürütmeye çalıştığını görüyoruz. Bu sıkıntılı, yani bu savcılarla bu soruşturmanın yürütülmesi mümkün gözükmüyor. Ayrıca soruşturmanın başındaki Celal Kara da daha önce Zekeriya Öz'le beraber Beşiktaş Adliyesi'nde çalışmış ve çok iyi arkadaşlar ve bu arkadaşlıkları bu dosya da yansımış gibi gözüküyor."
Öz'ün, "Son olarak kendi hazırladığı 4 bakanla ilgili 550 sayfalık fezlekeyi müdürlere, emniyet müdürlerine imzalatmak için bir baskın düzenlediğini" anımsatan Tayyar, "Kamuoyuna bu yansıdı ancak içeriği farklı aktarılmıştı. Dün araştırınca farkettik ki Zekeriya Öz emniyet müdürlerine daha önceden hazırladığı fezlekeyi imzalatmaya götürmüş. Yani emniyet müdürlerinin hazırladığı bir fezlekeymiş ve kendisi de bunu doğru, uygun ve yerinde bulmuş ve Adalet Bakanlığı'na gönderiyormuş gibi bir izlenim ve algı oluşturmak için bu operasyonu yaptığını görüyoruz" dedi.
Bir emniyet görevlisinin baskın sırasındaki görüntülerinin ortaya çıkması üzerine İstanbul istihbarat Şube Müdürü hakkında şüpheli sıfatıyla soruşturma açıldığını hatırlatan Şamil Tayyar, "Düşünün ki bu görüntü soruşturmayı doğrudan etkileyen akamete uğratabilecek bir görüntü değil. Bundan dolayı o müdürle alakalı gidiyorsunuz soruşturma açıyorsunuz. Peki burada soruşturma halel görecekse her gün çarşaf çarşaf kamuoyuna gazetelere yansıyan televizyonlara yansıyan görüntüler var fotoğraflar, dökümanlar var, tapeler var. Peki bunlarla ilgili herhangi bir işlemin var mı, yok. Bunlarla ilgili herhangi bir müdürle alakalı emniyet görevlisiyle alakalı soruşturma açmayacaksın ama eli tesbihli başkomiserin görüntüsüyle alakalı İstihbarat Müdürü'nü suçlu bularak onunla ilgili soruşturma açacaksın bu bile başlı başına bir samimiyetsizlik olduğunu gösteriyor" diye konuştu.
Bu gelişmeler üzerine Başsavcılığın, intikam duygusuyla hareket ettiği, hukuk adamı gibi davranmadığı düşüncesiyle Zekeriya Öz'ün Emniyet ofisinde, operasyonun yürütüldüğü birime alınmaması yönünde bir karar verdiğini anımsatan Tayyar, "O baskından sonra yeniden ikinci baskına gittiğinde içeriye alınmadığını öğrendim. Doğrusu da budur. Alınmaması da gerekir zaten, soruşturmayı yürüten de kendisi değil. Yürüten savcılar kendisine bağlı. Artık son dönemde alınan bir kararla da artık Başsavcı meseleye el koydu. Eğer bununla ilgili bir karar verilecekse Başsavcı üzerinden verilmesi gerekir. İlave olarak da eğer bakanlarla ilgili bir fezleke hazırlanacaksa bu fezleke dolaylı dinlemeler üzerinden olmaz. Yargıtay Genel Kurulu'nun içtihatı var eğer bakanlarla ilgili böyle bir işlem olacaksa oğlunu yakının vesaireyi dinleyerek bakanlarla ilgili bir fezleke hazırlayamazsınız. Buradan anlıyorsunuz ki meseleyi hukuk bağlamından çıkarıp bir siyasi operasyona dönüştürmeye çalışmışlar. Ben inanıyorum ki soruşturmanın seyrine ilişkin tüm ayrıntılar kamuoyuna yansıdığı zaman operasyona destek verenlerin önemli kısmının yüzünün kızaracağını düşünüyorum" dedi.