Salih Tuna'nın Sabah yolculuğu başladı: "Hazırsanız kemerleri bağlayın"
Salih Tuna Sabah gazetesi okurlarına merhaba derken, tebrik mesajlarına teşekkür edip haftanın hangi günleri yazacağını da duyurdu.
Yeni Şafak gazetesinden istifa ettikten sonra hanrgi gazetede yazacağı merakını Sabah gazetesine attığı imza ile gideren Salih Tuna, bugün ilk yazısıyla Sabah okurlarına "merhaba" dedi...
İşte Tuna'nın "Oblomovcu şebekler ve Kılıçdaroğlu" başlıklı bugünkü yazısı:
Mutat selamımızı çakarak başlayalım söze. Onca aradan sonra "pat" diye mevzuya girmek yakışık almaz.
Hem Sabah okurlarıyla da bu ilk günümüz, yani ilk buluşmamız.
Selamsız olmaz.
O halde...
Sağa sola selam, ortaya selam, beylere ağalara, ustalara çıraklara, kapıdaki anahtara, kara göze kara kaşa, sırdaşa, arkadaşa, demirbaşa, arayana sorana selam.
Velhasıl, bilumum okuyuculara selam.
***
İmdi, Salah Birsel ustamız gibi söyleyelim: Hazırsanız, kemerlerinizi bağlayın, bugünkü yazı yolculuğumuza başlıyoruz.
Malumunuz, herkes ifade özgürlüğünü dilinden düşürmez.
İfade özgürlüğü kuşkusuz çok önemlidir, demokrasinin olmazsa olmazıdır, falan.
Gelgelelim, ondan daha da önemlisi, düşünce özgürlüğüdür.
Diyeceksiniz ki düşünce planında herkes zaten kendiliğinden özgürdür; kim düşünceye ket vurabilir ki!
Öyle demeyin.
İnsanın kendi kendine vurduğu zincirden daha korkuncu yoktur.
O kadar ki, düşünce özgürlüğünüzü kullanmazsınız da haberiniz olmaz.
Mesela...
Bir gün önce Kavurmacı neden serbest bırakıldı diye isyan ederken, bir gün sonra Kavurmacı neden tutuklandı diye isyan edersiniz.
İnanın, lafı Kılıçdaroğlu'na getirmek gibi bir niyetim yoktu, laf kendiliğinden oraya kaydı.
Yoksa ben lafı Kierkegaard'ın şu ironik ifadesine getirmek istiyordum: "İnsanlar ne absürt! Sahip oldukları özgürlükleri kullanmadıkları halde sahip olmadıkları özgürlükleri talep ediyorlar; düşünce özgürlükleri var, ifade özgürlüğü istiyorlar." (Ya - Ya Da, Diapsalmata)
Filozofumuz haksız mı?
İnsanın önce sahip olduğunu kullanması gerekmez mi?
Düşünce özgürlüğünü kullanmış olsalardı, "bunların kumpasçı teröristler olduğu ortaya çıktı" diyenlere, "ama siz de vaktiyle onlarla birlikteydiniz" şeklinde eblehçe karşılık vererek, o teröristlere kol kanat gererler miydi?
***
Etiyopyalıların yaygın bir inanışına göre maymunlar çalışmak zorunda bırakılmamak için mahsus konuşmazlarmış. (Borges "Ölümsüz"ünde buna değinir. Lugones de "Yzur" adlı öyküsünde bundan bahseder.)
Vay uyanık maymunlar vay!
Oblomovculuğun nirvanasına çıkmak için "ifade özgürlüklerini" kullanmıyorlar demek ki.
Peki...
Düşünce özgürlüğünü kullanmayanların maksadı ne?
Hiçbir maksatları yok mu yoksa?
Yani, birileri sus diyor susuyorlar, konuş diyor konuşuyorlar, yürü diyor yürüyorlar.
Eyvah!..
Laf yine Kılıçdaroğlu'na kayıyor, iyisi mi burda keselim.
NOT 1: Bu hafta hariç yine aynı yazı günlerimizde (Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cumartesi) huzurlarınızda olacağız.
NOT 2: Arayan soran, tebrik eden, destek mesajları çeken dostlara, okurlara ve bu köşeyi bana açan Sabah gazetesine çok teşekkür ediyorum.
İşte Tuna'nın "Oblomovcu şebekler ve Kılıçdaroğlu" başlıklı bugünkü yazısı:
Mutat selamımızı çakarak başlayalım söze. Onca aradan sonra "pat" diye mevzuya girmek yakışık almaz.
Hem Sabah okurlarıyla da bu ilk günümüz, yani ilk buluşmamız.
Selamsız olmaz.
O halde...
Sağa sola selam, ortaya selam, beylere ağalara, ustalara çıraklara, kapıdaki anahtara, kara göze kara kaşa, sırdaşa, arkadaşa, demirbaşa, arayana sorana selam.
Velhasıl, bilumum okuyuculara selam.
***
İmdi, Salah Birsel ustamız gibi söyleyelim: Hazırsanız, kemerlerinizi bağlayın, bugünkü yazı yolculuğumuza başlıyoruz.
Malumunuz, herkes ifade özgürlüğünü dilinden düşürmez.
İfade özgürlüğü kuşkusuz çok önemlidir, demokrasinin olmazsa olmazıdır, falan.
Gelgelelim, ondan daha da önemlisi, düşünce özgürlüğüdür.
Diyeceksiniz ki düşünce planında herkes zaten kendiliğinden özgürdür; kim düşünceye ket vurabilir ki!
Öyle demeyin.
İnsanın kendi kendine vurduğu zincirden daha korkuncu yoktur.
O kadar ki, düşünce özgürlüğünüzü kullanmazsınız da haberiniz olmaz.
Mesela...
Bir gün önce Kavurmacı neden serbest bırakıldı diye isyan ederken, bir gün sonra Kavurmacı neden tutuklandı diye isyan edersiniz.
İnanın, lafı Kılıçdaroğlu'na getirmek gibi bir niyetim yoktu, laf kendiliğinden oraya kaydı.
Yoksa ben lafı Kierkegaard'ın şu ironik ifadesine getirmek istiyordum: "İnsanlar ne absürt! Sahip oldukları özgürlükleri kullanmadıkları halde sahip olmadıkları özgürlükleri talep ediyorlar; düşünce özgürlükleri var, ifade özgürlüğü istiyorlar." (Ya - Ya Da, Diapsalmata)
Filozofumuz haksız mı?
İnsanın önce sahip olduğunu kullanması gerekmez mi?
Düşünce özgürlüğünü kullanmış olsalardı, "bunların kumpasçı teröristler olduğu ortaya çıktı" diyenlere, "ama siz de vaktiyle onlarla birlikteydiniz" şeklinde eblehçe karşılık vererek, o teröristlere kol kanat gererler miydi?
***
Etiyopyalıların yaygın bir inanışına göre maymunlar çalışmak zorunda bırakılmamak için mahsus konuşmazlarmış. (Borges "Ölümsüz"ünde buna değinir. Lugones de "Yzur" adlı öyküsünde bundan bahseder.)
Vay uyanık maymunlar vay!
Oblomovculuğun nirvanasına çıkmak için "ifade özgürlüklerini" kullanmıyorlar demek ki.
Peki...
Düşünce özgürlüğünü kullanmayanların maksadı ne?
Hiçbir maksatları yok mu yoksa?
Yani, birileri sus diyor susuyorlar, konuş diyor konuşuyorlar, yürü diyor yürüyorlar.
Eyvah!..
Laf yine Kılıçdaroğlu'na kayıyor, iyisi mi burda keselim.
NOT 1: Bu hafta hariç yine aynı yazı günlerimizde (Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cumartesi) huzurlarınızda olacağız.
NOT 2: Arayan soran, tebrik eden, destek mesajları çeken dostlara, okurlara ve bu köşeyi bana açan Sabah gazetesine çok teşekkür ediyorum.