Salih Tuna'dan sert çıkış; Yerim ben senin dershaneni!
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, bugün köşesinden dershane tartışmalarıyla ilgili medyaya sert eleştiriler yöneltti.
Yerim ben senin dershaneni
Erdoğan'ın yeminli muarızlarının adeta şefaat bekler vaziyette gözünü 'Cemaat'e dikmiş halleri gerçekten içler acısı.
Vah ki ne vah!
Bir yağmur duasına çıkmadıkları kaldı; lakin AK Parti iktidarını düşüreceğini bilseler onu da yaparlar.
Kendilerini nasıl böyle iptizale uğratıyorlar, aklım almaz.
Gündüz gözüyle sipariş vermeye bile başladılar: 'Ey Cemaat hadi göster gücünü; kaset maset bir şeyler bul buluştur, bitir şu AKP'nin işini...'
Daha dün her demokratik adımı 'okyanus ötesine', her yapılanmayı 'F tipine' bağlayıp her türlü çirkefliği yapıyorlardı.
Şimdi alayı birden 'dershaneci' kesildi başımıza.
Ahmet Hakan bile kendini nasıl paralıyor, bir görseniz.
Meclis'te başörtülü milletvekilleri hakkında aklı başında yazılar dercettiğinde, 'ulan aferin, bu çocuk kendini resetleyecek galiba' diye boşa umutlanmış, tebrik mesajı çekmiştim.
Yazık, huylu huyundan vazgeçmiyor.
Dünkü yazısında AK Partili çevreleri töhmet altında bırakmak için olmadık bir iftirayı diline doladı: 'Sizin kaç oyunuz var ki? Yüzde kaçsınız oğlum siz?' deniliyormuş! Oyları yeterli değil diye hakları yok mu sayılacakmış!
Tamam, CHP'ye oy vereceğiz diyenlere (benim de çok yakışıksız bulduğum bir üslupla) 'Verin de oyunuz kaçmış görelim' diyen bir-iki kişi çıktı.
Lakin 'oyunuz yok hakkınız da yok' veya 'oyunuz ne kadarsa hakkınız da o kadar var' diyen hiç olmadı.
Niye çarpıtıyorsun muhterem?!
Erdoğan muhalifliği öyle iz'an bırakmamış ki sende, bugün dershanelerin sayısı yetersiz, daha fazlasına ihtiyaç var dese, 'bütün dershaneler kapatılsın' diyeceğin besbelli.
Soner Yalçın 'karanlık oda'dan sen 'amiral gemisi'nden aklı sıra 'dershanecilik' yapıyorsunuz; bir Oray Eğin'iniz eksik kaldı. O da olaydı, eski günlerdeki gibi ne güzel coşardınız. Neyse artık, Oray Eğin yok; şimdilik Ahmet Turan Alkan'la falan idare edeceksiniz.
Hayır yani, ne mal olduğunuzu Cemaat mensupları bilmiyor mu sanıyorsunuz?! Sizin her tarafınız fitne olsa ne yazar.
Gelgelelim...
Cemaat medyası içinden de acayip sesler gelmiyor değil.
Hem 'İncinsek de incitmemeliyiz, kırılsak da kırmamalıyız. Hep gönül alıcı bir tarzda hareket etmeli, nazargâh-ı İlahi olan kalplere katiyen dokunmamalıyız. Bize düşen şey 'Eyvallah...' etmektir.' şeklindeki Hocaefendi'nin dünya durdukça durası kıymet hükmünü zikrediyorlar, hem de olmadık şekilde kalp kırmaya devam ediyorlar!
Sayın Başbakan hakkında, 'Herkes karakterinin gereğini yapıyor...' demek hiç yakışık alıyor mu?
En aklı başındakilerden biri böyle derse diğerleri ne yapar?
Ayrıca, şu darbe dönemleriyle kıyaslamalar da, her şeyden evvel, kendi mücadelenize saygısızlık değil mi?
Dershaneleri savunmak için 'İkna odaları' analojisine başvurmanın iler tutar yanı var mı?
Ne oldu gördünüz işte: 'İkna odaları' deyince akla gelen CHP milletvekili Nur Serter dershaneleri savundu. Hadi bakalım, ne diyeceksiniz şimdi?
Yapmayın böyle.
Hocaefendi'nin sözlerini ağzınızda gargara yapacağınıza gırtlağınızdan aşağıya indirin, içselleştirin.
Nefsinize ağır gelse de böyle yapın; unutmayın; ışık olmak için de yanmak gerek.
Zaten Gezi olayları sırasında çok büyük bir hayal kırıklığı yaşattınız. Hüseyin (Gülerce) abim gibi Bugün gazetesinden Tarık Toros (tanımam etmem) gibi vicdan sahipleri hariç, Gezi'de çoğunuz maalesef sustunuz. Susmakla da kalmadınız koca bir soru işaretine dönüştünüz.
Sayın Erdoğan'ın ölmüşlerine kadar küfredilirken, çalışma ofisi 'vandallar' tarafından kuşatılırken sustunuz, ama, Koç'a bir çift laf edilince şappadak koçlar gibi savunmaya geçtiniz!
Şimdi de kalkmış şamar bahsinde mertlikten dem vuruyorsunuz!
Sayın Başbakan hasta yatağındayken 'sır küpüm' dediği müsteşarına operasyon yapanları sonuna kadar arkalamak mı mertlik?
O netameli günlerde, 'Erdoğan'ın hasta kabul edilip gerekenin yapılmasını' söyleyen o yazarınıza sahip çıktığınız kadar, Gezi muhabbeti sırasında Hürriyet gazetesi tarafından her gün aşağılanan, 'intihar ediyorlar' diye tahkir edilen polislere sahip çıkmadınız.
Gerçekten son derece gürültülü bir sessizlik içine gömülmüştünüz!
Bari şu dershaneler bahsinde sesinizi yükseltirken, 'Sen kim oluyorsun da dershaneleri kapatıyorsun' diye gürültü çıkaran Kılıçdaroğlu'na içinizden biri (evet, hiç değilse tek bir yazar) bir çift laf etsin.
Mesela, 'Kimsin sen hakikat olsan da çekil'; yerim ben senin dershaneni desin.
Sen bizim dershane açmamıza neden olan ruh kökümüze, mana iklimimize ölümüne karşı çıkan siyasi geleneğin devamı olmakla övünmüyor musun?
Lideri olduğun ve sahip çıktığın siyasi gelenek Üstadımız Bediüzzaman'ın mezarını bile bize çok görmedi mi?
Sahip çıktığınız 28 Şubat postmodern darbesi yüzünden Hocaefendi'ye yıllar yılı hasret kalmadık m?
'Ergenekon örgütü nerde, gidip üye olacağım' diyen sen değil miydin?
Şimdi kalkmış hangi yüzle kardeşler arasındaki bir ihtilafa burnunu sokuyor, dershane savunuculuğuna soyunuyorsun?
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN