Salih Tuna AK Parti kapatılsın diyen Türköne'ye sert çıktı!
Yenişafak Gazetesi yazarı Salih Tuna bugünkü yazısında 'AK Parti kapatılmalı' diyen Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne'yi sert bir dille eleştirdi...
İşte Salih Tuna'nın "'Paralel yargı' kulağına mı üfürdü?" başlıklı o yazısı:
Bir insan evladı, 'Talebem konumundaki eski eşimi milletvekili yaptığı halde beni milletvekili yapmayan parti kapatılsın' derse, anlaşılır bir durumdur bu.
Anlaşılır dediğim, gayet 'insani' bir haldir.
Onca romana, onca öyküye, onca oyuna, onca filme konu olmuş haset, kin ve nefret temelli dekadans biçimlerinin tebarüz etmesidir.
Gelin bu hali anlamaya çalışalım:
Çok değil daha dün denebilecek kadar kısa süre önce, 2011 milletvekili seçim döneminde, 'Siyasetin çağrısı hepimiz için (...) Siyasetin bu soylu çağrısına, ben de cevap vermeye karar verdim (...)Sadece tarih yapılırken tarihi yapanların yanında olmak, yükselen binanın mimarisine karınca kararınca katkıda bulunmak istiyorum (...) Artık fildişi kuleden çıkıp, taşın altına elimizi koyma vakti...' diyerek yazı yazdığınız gazeteye veda ediyorsunuz.
Yaptığınızı sandığınız fedakarlık için, yani, taşın altına elinizi koymayı göze aldığınız için 'tarih yapanların' ömür boyu size minnettar kalacağını düşünüyorsunuz.
Öyle ya, hem tanınmış bir yazar, akademisyensiniz, hem de bir önceki dönem aynı partiden (AK Parti) milletvekili olan eşinizin 'itibarınız' sayesinde milletvekili olduğunu aklınızın bir köşeciğinde tutuyorsunuz.
Hulasa, yüzde yüz milletvekili seçileceğinizden eminsiniz.
Belki de erkenden bakanlık hayali kurmaya başlamışsınız. (Eşiniz milletvekili olduğuna göre sizi bakanlıktan aşağısı kesmezdi.)
Gelgelelim, evdeki hesap çarşıya uymadı.
Daha ön seçimde çuvalladınız. AK Parti teşkilatları tarafından bu adam da nerden çıktı muamelesi gördünüz.
Sonuç itibariyle, AK Parti'de bir tuzluk adayı bile olamadınız.
Yazının tamamı için tıklayınız
Bir insan evladı, 'Talebem konumundaki eski eşimi milletvekili yaptığı halde beni milletvekili yapmayan parti kapatılsın' derse, anlaşılır bir durumdur bu.
Anlaşılır dediğim, gayet 'insani' bir haldir.
Onca romana, onca öyküye, onca oyuna, onca filme konu olmuş haset, kin ve nefret temelli dekadans biçimlerinin tebarüz etmesidir.
Gelin bu hali anlamaya çalışalım:
Çok değil daha dün denebilecek kadar kısa süre önce, 2011 milletvekili seçim döneminde, 'Siyasetin çağrısı hepimiz için (...) Siyasetin bu soylu çağrısına, ben de cevap vermeye karar verdim (...)Sadece tarih yapılırken tarihi yapanların yanında olmak, yükselen binanın mimarisine karınca kararınca katkıda bulunmak istiyorum (...) Artık fildişi kuleden çıkıp, taşın altına elimizi koyma vakti...' diyerek yazı yazdığınız gazeteye veda ediyorsunuz.
Yaptığınızı sandığınız fedakarlık için, yani, taşın altına elinizi koymayı göze aldığınız için 'tarih yapanların' ömür boyu size minnettar kalacağını düşünüyorsunuz.
Öyle ya, hem tanınmış bir yazar, akademisyensiniz, hem de bir önceki dönem aynı partiden (AK Parti) milletvekili olan eşinizin 'itibarınız' sayesinde milletvekili olduğunu aklınızın bir köşeciğinde tutuyorsunuz.
Hulasa, yüzde yüz milletvekili seçileceğinizden eminsiniz.
Belki de erkenden bakanlık hayali kurmaya başlamışsınız. (Eşiniz milletvekili olduğuna göre sizi bakanlıktan aşağısı kesmezdi.)
Gelgelelim, evdeki hesap çarşıya uymadı.
Daha ön seçimde çuvalladınız. AK Parti teşkilatları tarafından bu adam da nerden çıktı muamelesi gördünüz.
Sonuç itibariyle, AK Parti'de bir tuzluk adayı bile olamadınız.
Yazının tamamı için tıklayınız