SAHTEKAR, LİBOŞ, FIRILDAK RUHLU TAMAM DA ERTUĞRUL ÖZKÖK ASLA DÖNEK OLMAMIŞTIR!

Emin Çölaşan nefret ve intikam çığlıkları atan yazıları olduğunu yazan Ertuğrul Özkök'e bugün Sözcü gazetesinden zehir zemberek bir cevap verdi.

BASINDA ERTUĞRUL ÖZKÖKLEŞME UTANCI
Sevgili okuyucularım, Türk basınından kimler geldi, kimler geçti. Nice düzgün ve onurlu gazetecilerle birlikte hırsızlar, üçkağıtçılar, yalancılar, satılıklar, sahibinin sesi cambazlar, omurgasızlar, korkaklar, yağcılar, yalakalar!..
Ve patron parasını biraz daha yiyebilmek, patronun çıkarlarını sonuna kadar korumak amacıyla zaten olmayan onurunu biraz daha dibe gömenler!..
Bugün size o gelip geçenlerden birini, Ertuğrul Özkök’ü biraz daha anlatacağım. Aslında onun beceri ve marifetlerini, toplam 98 baskı yapan son üç kitabımda yeterince anlatmıştım.
(Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi, Her Kuşun Eti Yenmez ve Sakıncalı Gazeteci.)
Gazeteci olmayan bu şahıs Hürriyet’in başına eski patronumuz, saygın insan Erol Simavi tarafından getirilmişti ve onun kapısında esas duruşta beklerdi. (Eğer Erol Bey’e ulaşma olanağınız olursa, Ertuğrul’u o birinci ağızdan dinlemenizi öneririm!)
Gazeteyi Aydın Doğan satın alınca bu kez yeni patronun kapısında beklemeye geçti ve görevde kalmayı başardı. Patronun tüm maddi ve manevi çıkarları artık ona emanetti.
Bazen yemeğe çağrılır, gözlerimizle gördüğümüz manzaradan utanç duyardık. Patronun salatasına kendi elleriyle sos koyar, onun etini az pişmiş getiren garsonları azarlarken yan gözle patrona bakıp bir aferin beklerdi.
Günün birinde AKP iktidara geldi ve medyada her şey altüst oldu. Tek parti iktidarının, Ertuğrul’un patronu Aydın Doğan’ın üzerine –benim yüzümden- çöktüğünden yakınmaya başladılar. Geçmişte Türk basınının gerçek amiral gemisi olan Hürriyet giderek kişiliğini yitiriyordu.
Her iktidarı eleştiren bir gazeteci idim ve kabağı benim başımda patlatmaya karar vermişlerdi.
Basında Ertuğrul Özkökleşme gerçeğinin ne olduğunu işte o zaman anlamaya başladım. Artık hem iktidardan, hem benim yazılardan korkuyorlardı. Manşetler değişmeye, Hürriyet magazin gazetesi olmaya başladı ve amiral gemisi olmaktan uzaklaşıp bugün olduğu gibi AKP’nin refakat, yağlama yıkama, destek gemisine dönüştü.
X X X
Ankara’da odama gelir, yalvarıp yakarmaya başlardı:
“Gözünü seveyim hükümeti eleştirme. Bak, gazeteden iyi maaş alıyoruz. Hayatın keyfini sürelim, rahatımıza bakalım. Eğer eleştireceksen, haftada bir gün falan eleştir!”
Adamın hayatı parasal kazançtı. İyi para aldığı sürece susmak ve baş eğmek zorunda hissediyordu.
Geçmişin “Hızlı devrimcisi (!), parkalı postallı, beş kuruşsuz” Ertuğrul işin kolayını bulmuş, dünyanın en rahat yaşayan adamı olmuştu. Gazetecilik ilkelerini, mesleğimizin doğrularını artık rafa kaldırmıştı.
Gazeteyi kendisinin ve patronu Aydın Doğan’ın çıkarlarına göre düzenliyordu.
Bir gün yine Ankara’ya gelmişti, bizi Hilton otelinde kalmakta olduğu kral dairesinde kahvaltıya çağırdı. O, Sedat Ergin, Bekir Coşkun ve ben, dört kişiyiz. O masada söylediği sözler, Ertuğrul Özkökleşmenin somut göstergesi idi:
“Bakın beyler, siz beni gazeteci zannediyorsunuz ama ben gazeteci falan değilim. Ben cambazım, cambaz. Ben elindeki altı topu havaya atıp yere düşürmeyen jonglörüm.”
Kendisini hiç utanıp sıkılmadan böyle tanımlıyordu ama doğruyu söylüyordu. O gerçek bir cambazdı.
Üzerimde sürekli baskı vardı. “Onu yazma, hükümeti eleştirme, Sayın başbakanımız senin yüzünden üzerimize gelmesin…”
Fethullah yazarım, hemen devreye girer:
“Aman yazma, bunların gazetesi Zaman’ı biz dağıtıyoruz ve çok para kazanıyoruz. Sonra dağıtımı Sabah grubuna kaptırırız…”
Bir kamu bankasının yolsuzluk belgeleri elimde ve yazıyorum. Yine yalvarış başlar:
“Gözünü seveyim yazma, bunların ölüm ilanlarını biz alıyoruz, iyi para kazanıyoruz!”
Hürriyet’in AKP ve Tayyip yandaşlığı her gün yüzlerce okuyucu tarafından protesto edilir ve her seferinde şöyle derdi:
“Boşver yaa, bunlar Atatürkçü geçinen azgın azınlık. Biz artık magazin gazetesi olacağız.”
Başardı da! Hürriyet’i AKP’nin yayın organı ve magazin gazetesi yaptı.
Bir gün olsun bir okuyucu tarafından kutlanmamış, o aşağıladığı “Azgın azınlık” tarafından takdir edilip sevilmemişti. Hiç kimse ona sarılmamış, “Helal olsun, iyi ki varsın” dememişti…Çünkü hangi görüşte olduğunu bilen yoktu! Oradan buraya kıvırırdı.
Yani Ertuğrul Özkökleşmek öyle kolay iş değildi.
X X X
İstanbul’da suyun başını tutmuş, yazılarımı bana haber vermeden makaslıyordu. İş büyüdüğü zaman ise torunlarının üzerine yeminler edip bir daha yapmayacağını söylüyordu.
Özkökleşmenin en somut olaylarından birini yine Ankara’da odamda yaşadım. Yine gelmiş, yalvarıp yakarmaya başlamıştı. Hiç unutmam, karşımda ezilip büzülüyor, yüzü renkten renge giriyordu. O gün hiç utanmadan, bana bir öneri getirdi:
“Gazeteden istifa et, sana çok büyük paralar verelim.”
Demek ki benim satılık olmadığımı bilmiyordu!
İstifa etmedim…Ve sonuçta beni ağustos 2007’de 22 yıl yazı yazdığım Hürriyet’ten kovmak zorunda kaldılar.
Onurumla, şerefimle, bunların karşısında başımı bir gün olsun eğmeden, ilkelerimden ödün vermeden, AKP iktidarının emriyle kovulmuştum.
Sonra oturup kendisi ve patronu ile bire bir yaşadığım olayları kitap yaptım. Aslında kitabın ana karakteri o idi. Patronu mahkemeye verip benden 50 bin lira tazminat istedi. Açtığı dava reddedildi. Ama iyice didiklediğim, sözlerini bire bir yazdığım Ertuğrul beni mahkemeye veremedi!
Ama o davada patronu lehine tanıklık yapmaktan da çekinmedi. Mahkemede ne dedi biliyor musunuz! Tutanaktan alıyorum:
“Efendim, bu bende her defasında Çölaşan’ın sanki üzerinde bir teyp vardı ve bunu (aramızda geçen konuşmaları) kaydediyordu izlenimi uyandırmıştır!”
X X X
Yazılarında çeşitli zamanlarda kendisini şöyle tanımlıyordu:
“Sahtekar…Liboş…Sonradan görme…Maymun iştahlı…Maymun…Fırıldak ruhlu…Dönek…”
Bunların hepsi doğrudur. Ancak kendisine haksızlık etmesin, dönek yanlıştır! O asla dönek olmamıştır. Dönek olmak için insanın geçmişte belli inanç ve ilkeleri olması ve onlardan dönmesi gerekir!
Bunun hiçbir zaman hiçbir inancı ve ilkesi olmadı ki, dönsün! O sadece kendisinin ve patronun çıkarlarının peşinde dolandı, Ertuğrul Özkökleşmenin en güzel örneklerini verip o yolla kendi refahını yine patron kesesinden sağlamayı başardı. Şişesi 500 dolar olan yabancı şarapların tadına bu süreçte vardı.
El kesesinden elde ettiği refah sonrasında, yapacak başka bir şeyi kalmamıştı. Bu kez dizi oyunculuğu denedi, tutmadı. Sonra müzik CD’leri yayınladı. Şimdi patronunun Star televizyonunda şarkı yarışmasında pembe ceketiyle jüri üyeliği yapıyor, üstelik Hürriyet’teki köşe yazılarında birilerine bulaşmaya yelteniyor!
Geçmişte parkalı postallı gezerdi, beş kuruşu yoktu ve devrimcilik (!) taslardı. Şimdi smokin giyip pabuçlarını eline alıyor, o pozlarının gazetelerde çıkmasını sağlıyor!
X X X
Sadece genç gazetecilere değil, herkese tavsiyemdir:
Eğer sizi sonsuza kadar besleyecek bir patrona sahipseniz, yeterince kıvraksanız, Özkökleşebilirsiniz! Nabza göre şerbet vermeyi, tavşana kaç tazıya tut demeyi, egemenlerin ve Tayyip’in karşısında eğilip bükülmeyi, ilkesiz olmayı, sadece patron ve kendi çıkarlarınız için yaşamayı içinize sindirip bu yolla rant sağlamayı, ayda 200 milyar gelir elde etmeyi düşünürseniz Özkökleşmeyi deneyin!
Ama Ertuğrul Özkökleşmek zor zanaattir, herkes başaramaz!..
Çünkü çok özel yetenek, kıvraklık ve cambazlık gerektirir. Eğer bu özelliklere sahipseniz ve içiniz kaldırıyorsa, isterseniz düşünün!
Ama karşılığında kişiliğinizi sıfırlayacağınızı unutmayın. Tercih sizindir.
Birileri ne yazık ki Türk medyasına Özkökleşme dönemi yaşatıyor.
Korkaklık, yağcılık, yalakalık, ilkesizlik, omurgasızlık, egemenlerin önünde baş eğme, yaltaklanma, dizi oyunculuğu, jüri üyeliği, vıcık vıcık magazinleşme, Ertuğrul Özkökleşme olayının sadece medyaya değil, toplumun bütün kesimlerine yansıyan acı sonuçları.
Gün gelir bu da geçer yahu!

Emin Çölaşan/Sözcü