SABAH'TA NELER OLUYOR?..HAYALİNİ KURDUĞU GÖREVE Mİ KAVUŞTU?..PLANLARI NE?..MEVCUT DURUMU NASIL DEĞERLENDİRİYOR?..SABAH'IN DÜMENİNE GEÇEN 39 YILLIK GAZETECİ ERDAL ŞAFAK'TAN İLGİNÇ AÇIKLAMALAR!..

Sabah'ın çiçeği burnundaki yayın yönetmeni Erdal Şafak, kendi gazetesine konuştu! İşte o röportaj...

"Çok iyi bir yerdeyim; çok okunan, güvenilen bir yazarım. Bu bana yetiyordu. Yani ben bu işi terfi veya meslekte başarının son basamağı olarak görmüyorum. Kurumun bir boşluktan çıkması, kendine gelmesi için görevlendirildim"..


11 yıldır SABAH'tayım ve kendimi burada bulduğum günden beri Erdal Şafak da yazı işlerinin tek ve değişmez elemanı.
Her ne kadar son yıllarda yazı yazsa da, yazı işlerinin 'Erdal Abi'si o.
Bir SABAH kalktık ve onu yeni genel yayın yönetmenimiz olarak bulduk.
SABAH'ta o kadar sık aralıklarla değişimler yaşandı ki, neredeyse 'içeride' eskilerden tanıdık kimse kalmadı! Dolayısıyla yazı işlerinin, yani mutfağın Erdal Abi'sini tanımayan, merak eden bir sürü çalışan da vardı...
Yazar kimliğinin hakkını saklı tutup 'Kim bu adam?' diyen okur da.
Ben hiç mi merak etmedim? Bu kadar yıl mutfakta çalışıp hayalini kurduğu göreve mi kavuştu, planları ne, mevcut durumu nasıl değerlendiriyor, SABAH'ta neler oluyor? Kişisel merakımı da giderdim açıkçası. İşte tanışmak isteyenler için Sabah'ın genel yayın yönetmeni Erdal Şafak karşınızda...

- Gazetecilikte kaçıncı yılınız?
- 39! Hatta çok net hatırlıyorum; 12 Mart 1970. Çünkü yıldönümümde, 1971'de, 12 Mart muhtırası verilmişti.

- 39 yıl çalıştıktan sonra, 'işte sonunda bu koltuğa oturdum' diyor mu insan?
- Hayır! Çünkü daha önce Yeni Asır'da yayın yönetmenliği yaptım.

- Tamam ama SABAH'ta yapmak istemediniz mi hiç?
- Hayır, öyle bir arzum yoktu, hiçbir zaman da olmadı. 'Planlarım altüst oldu' diye düşündüm sadece! Tek hayalim vardı; ıssız bir adaya yerleşmek! Ben bu görevi terfi, yükselme veya meslekte başarının son basamağı olarak görmüyorum.
Ben kendimi kurumun bir boşluktan çıkması, kendine gelmesi, çekidüzen verilerek daha iyi tirajlara, daha iyi yerlere gelmesi için altyapıyı hazırlamakla görevli hissediyorum, öyle bir misyonla geldim.

- Bu kadar yıl işin mutfağında çalıştıktan sonra, son basamağa kadar çıkmak istemez mi her insan?
- Ben kendi değerlendirmeme göre iyi bir yere gelmiştim. Çok okunan, çok güvenilen bir yazarım.
Kamuoyunda yaygın tanınıyorum, kredibilitem var, bana yetiyordu.

- En zevk aldığınız iş yazmak mı?
- Evet, yazı yazmak.

- Hıncal Uluç "SABAH'ı çürütmek için bekleyenlere Erdal Şafak atanması tokat gibi gelmiştir" diyerek size bir 'hoş geldin' yazısı yazdı. Bu göreve gelmeniz için çaba harcadı mı Uluç?
- Hayır ama Hıncal Abi, Yavuz Donat, Mehmet Barlas... Hepsi benim büyüklerim ve hepsinden desteğini isterim elbette. Bunca zamandır aynı çatı altında birlikte çalışıyoruz; kim olduğumu bildiği için, beni bir güvence olarak gördüğünü köşesinde yazarak çok mutlu etti beni. Hıncal Abi'nin kardeşini de tanırım, benim bezik dostumdur o. İstanbul'da bezik bilen kalmadı maalesef.

- Ne zaman ve hangi vesileyle başladınız siz gazeteciliğe?
- O çok enteresandır... 1970 yılı, 9 Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmişim, iş arıyorum.
Yeni Asır gazetesi tercüman arıyormuş. Çok sevdiğim bir abim, Şule Talu'nun babası Sami Ersözlü, benden habersiz adıma başvuruda bulunmuş. Çağırdılar; Türkçe'den Fransızca'ya, Fransızca'dan Türkçe'ye çeviri sınavı yaptılar. İkisinden de 10 üzerinden 10 alarak birinci oldum.
Tercüman olarak girdim gazeteye, sonra bir dış haberler servisi kurduk, başına geldim. Dinç Bey 'Sen iktisadı da iyi biliyorsun' dedi, ekonomi servisi kurduk, onun da şefi oldum.

- İkisini birden yaptınız yani!
- Daha bitmedi... Sonra, 'Sen siyasetten de anlıyorsun, bir de siyaset servisi kuralım' dedi. Ankara'yı kurduk, Ankara da bana bağlandı.

- Bunlar kaç yıl içinde oluyor?
- Üç-dört yıl içinde. Daha sonra yazı işleri müdürü, en son da SABAH'ın kurulması için Güngör Mengi ve birkaç üst düzey yönetici İstanbul'a gidince, 'Sen kaleyi koruyacaksın' dediler ve genel yayın müdürü oldum.

- O ne kadar sürdü?
- Aydın Bilgin'le kavga edinceye kadar! Fakat arada iki defa da Dinç Bey'le takıştık. Birinde, rahmetli Çetin Emeç, Erol Simavi'nin talimatıyla özel uçak tutup İstanbul'a kaçırdı beni ve Hürriyet'e yazı işleri müdürü oldum. Bir yıl sonra Dinç Bey haber yolladı "Bu kadar balayı yeter, dön eve" diye. Tekrar döndüm Yeni Asır'a. İşte Dinç Bey'in kayınbiraderi Aydın Bilgin patron vekili olarak İzmir'e gönderilince de geçinemedik, istifamı verdim. Bir yıl kadar evde oturdum. Sonra Dinç Bey, Ergun (Babahan) aracılığıyla "Erdal İstanbul'a gelsin" diye haber gönderdi. 1994'te SABAH'a danışman oldum, ondan sonra da yazı işleri müdürü. Yazı işleri müdürlüğünü yürütürken, SABAH'taki malum büyük krizde, adı konmamış fiili genel yayın yönetmeni oldum. Onun yanında bir de başyazar oldum.

- O kriz, yazar olmak için fırsat oldu yani?
- Evet, aklımda yoktu. Güngör Mengi gidince Dinç Bey "Yaz bir şeyler" dedi boşluk doldurmak adına.
Bir yıl kadar 'SABAH diyor ki' şeklinde, imzasız yayımlandı yazılarım. "Sen çok başarılısın, artık imzanı koy" dedi sonra da...

- Geçen yıllarınıza baktığınızda, 'İyi ki gazetecilik yapmışım, ne güzel geçti yıllar' diyor musunuz peki?
- Hayır, keşke akademisyen olsaydım diyorum. Uluslararası ilişkiler olurdu, tarih olurdu, siyaset bilimi olurdu ama akademisyenlik





Başbakan'ın lafı biraz hoyratçaydı





- Toplantı masasından sürekli çay şekeri topluyorsunuz. Neden?
- Martılara veriyorum. Ekmek kırıntılarını da bahçedeki kuşlara atıyorum.

- Başbakan'ın 'köpekleriyle yatan yazarlar' dediklerinden biri de siz misiniz?
- O konuşmayı Sivas'ta yapmıştı ve o gezide Başbakan'ın yanında ben vardım. Konuşmasını yaptı, içeriye girince "Sayın Başbakanım benim de köpeğim var ama herhalde beni kastetmiyorsunuz" dedim. Güldü. Çünkü köpeğim benimle beraber yatar her zaman.

- Tanıdığım en büyük hayvansever olarak Başbakan'ın bu lafına yorumunuz ne?
- Biraz hoyratlık olarak görüyorum. Yani hayvanseverlerin ciddi şekilde incindiğini düşünüyorum. Ama Sayın Erdoğan'ın böyle çıkışları, ani öfkeleri çok meşhur; diyecek bir şey yok.

- Hayvan sevginiz ne zaman başladı?
- Doğduğumdan beri canlıya saygılıyım.
Mesela bizim evde sinek ilacı yoktur, hiç sinek öldürülmez, hiç karınca öldürülmez. Biz sinekleri toplarız avucumuzla, dışarı atarız.
Benim sadece büyük hayvanlara sevgim olduğunu sanmayın yani! Hindistan'da bir tarikat varmış, ağızlarına sinek kaçmasın diye, yani sineğe zarar vermesinler diye ağızlarına tülbent bağlarlarmış. Nefes alıp verirken ağızlarına kaçabilecek hayvanı kendilerinden korumak için. Bir o eksik bende!

- Ve sizin hayvan sevginiz insanları karşınıza alacak kadar büyük, değil mi?
- Çünkü hayvanlara yaşam alanı bırakmadık. Yaşam alanı bırakmadığımız gibi, hayvanları hem evcilleştiriyorsun, yani sana muhtaç hale getiriyorsun, hem de beslemiyorsun, aç bırakıyorsun. Oysa vahşi olarak kalsa ve doğada yaşasa doğa ona yiyeceğini verecek.

- Hatta insanın olmadığı bir doğa hayal ediyorsunuz siz?
- Evet, biraz öyle. Soykırım suçu var ama türkırım suçu yok. İnsansız bir dünya, insan türünün ortadan kalkmasını istemek demek, öyle bir suç yok. Ama soykırım var!

~hs~-->




herkes merak ediyor: SABAH eski SABAH mı?
- SABAH yeni bir gazete değil; belli imajı, belli bir çizgisi var ama daha iyisini yapmak üzere bayrağı teslim aldık.

- Tamam SABAH köklü bir marka ama duruşu, vizyonu, enerjisi değişmedi mi?
- SABAH kurulduğu dönemde yaramaz bir çocuktu, delikanlılık dönemini yaşadı, şimdi orta yaşa giriyor. Tecrübeleriyle birlikte daha bir olgunlaşıyor, daha çok düşünerek, sağduyusunu öne çıkararak hareket ediyor. Halbuki yaramaz çocuk döneminde her şeyi kırıp döküyordu, züccaciye dükkânına girmiş fil gibiydi.

- Bu olgunluk dönemi SABAH'ın en çok eleştiri aldığı dönem aynı zamanda. Uzun süre SABAH'ta çalışan biri olarak buna yorumunuz ne?
- Taşların yerine oturmamasından kaynaklanan bir sıkıntı bu.

- Nasıl taşlar onlar?
- SABAH bir koro. Şimdi koroya yeni elemanlar katıldı, yeni elemanlarda ses uyumu ya da akort tam sağlanamadı. O nedenle farklı sesler, farklı tonlar yanlış değerlendirmelere ve yorumlara yol açıyor.
Demokrasiden söz ediyorsak her fikir olacak ama uyumlu olacak. Bunun için biraz zaman lazım. Topu taca atmak anlamında değil; okurun zamana ihtiyacı var bu fikirlere alışmak için bence.


- Yayın yönetmeni oldunuz, hayırlı olsun da, herkes merak ediyor: SABAH eski SABAH mı?
- SABAH yeni bir gazete değil; belli imajı, belli bir çizgisi var ama daha iyisini yapmak üzere bayrağı teslim aldık.

- Tamam SABAH köklü bir marka ama duruşu, vizyonu, enerjisi değişmedi mi?
- SABAH kurulduğu dönemde yaramaz bir çocuktu, delikanlılık dönemini yaşadı, şimdi orta yaşa giriyor. Tecrübeleriyle birlikte daha bir olgunlaşıyor, daha çok düşünerek, sağduyusunu öne çıkararak hareket ediyor. Halbuki yaramaz çocuk döneminde her şeyi kırıp döküyordu, züccaciye dükkânına girmiş fil gibiydi.

- Bu olgunluk dönemi SABAH'ın en çok eleştiri aldığı dönem aynı zamanda. Uzun süre SABAH'ta çalışan biri olarak buna yorumunuz ne?
- Taşların yerine oturmamasından kaynaklanan bir sıkıntı bu.

- Nasıl taşlar onlar?
- SABAH bir koro. Şimdi koroya yeni elemanlar katıldı, yeni elemanlarda ses uyumu ya da akort tam sağlanamadı. O nedenle farklı sesler, farklı tonlar yanlış değerlendirmelere ve yorumlara yol açıyor.
Demokrasiden söz ediyorsak her fikir olacak ama uyumlu olacak. Bunun için biraz zaman lazım. Topu taca atmak anlamında değil; okurun zamana ihtiyacı var bu fikirlere alışmak için bence.

~hs~-->




- Yayın yönetmeni oldunuz, hayırlı olsun da, herkes merak ediyor: SABAH eski SABAH mı?
- SABAH yeni bir gazete değil; belli imajı, belli bir çizgisi var ama daha iyisini yapmak üzere bayrağı teslim aldık.

- Tamam SABAH köklü bir marka ama duruşu, vizyonu, enerjisi değişmedi mi?
- SABAH kurulduğu dönemde yaramaz bir çocuktu, delikanlılık dönemini yaşadı, şimdi orta yaşa giriyor. Tecrübeleriyle birlikte daha bir olgunlaşıyor, daha çok düşünerek, sağduyusunu öne çıkararak hareket ediyor. Halbuki yaramaz çocuk döneminde her şeyi kırıp döküyordu, züccaciye dükkânına girmiş fil gibiydi.

- Bu olgunluk dönemi SABAH'ın en çok eleştiri aldığı dönem aynı zamanda. Uzun süre SABAH'ta çalışan biri olarak buna yorumunuz ne?
- Taşların yerine oturmamasından kaynaklanan bir sıkıntı bu.

- Nasıl taşlar onlar?
- SABAH bir koro. Şimdi koroya yeni elemanlar katıldı, yeni elemanlarda ses uyumu ya da akort tam sağlanamadı. O nedenle farklı sesler, farklı tonlar yanlış değerlendirmelere ve yorumlara yol açıyor.
Demokrasiden söz ediyorsak her fikir olacak ama uyumlu olacak. Bunun için biraz zaman lazım. Topu taca atmak anlamında değil; okurun zamana ihtiyacı var bu fikirlere alışmak için bence.

~hs~-->




- Yayın yönetmeni oldunuz, hayırlı olsun da, herkes merak ediyor: SABAH eski SABAH mı?
- SABAH yeni bir gazete değil; belli imajı, belli bir çizgisi var ama daha iyisini yapmak üzere bayrağı teslim aldık.

- Tamam SABAH köklü bir marka ama duruşu, vizyonu, enerjisi değişmedi mi?
- SABAH kurulduğu dönemde yaramaz bir çocuktu, delikanlılık dönemini yaşadı, şimdi orta yaşa giriyor. Tecrübeleriyle birlikte daha bir olgunlaşıyor, daha çok düşünerek, sağduyusunu öne çıkararak hareket ediyor. Halbuki yaramaz çocuk döneminde her şeyi kırıp döküyordu, züccaciye dükkânına girmiş fil gibiydi.

- Bu olgunluk dönemi SABAH'ın en çok eleştiri aldığı dönem aynı zamanda. Uzun süre SABAH'ta çalışan biri olarak buna yorumunuz ne?
- Taşların yerine oturmamasından kaynaklanan bir sıkıntı bu.

- Nasıl taşlar onlar?
- SABAH bir koro. Şimdi koroya yeni elemanlar katıldı, yeni elemanlarda ses uyumu ya da akort tam sağlanamadı. O nedenle farklı sesler, farklı tonlar yanlış değerlendirmelere ve yorumlara yol açıyor.
Demokrasiden söz ediyorsak her fikir olacak ama uyumlu olacak. Bunun için biraz zaman lazım. Topu taca atmak anlamında değil; okurun zamana ihtiyacı var bu fikirlere alışmak için bence.

~hs~-->


- Yayın yönetmeni oldunuz, hayırlı olsun da, herkes merak ediyor: SABAH eski SABAH mı?
- SABAH yeni bir gazete değil; belli imajı, belli bir çizgisi var ama daha iyisini yapmak üzere bayrağı teslim aldık.

- Tamam SABAH köklü bir marka ama duruşu, vizyonu, enerjisi değişmedi mi?
- SABAH kurulduğu dönemde yaramaz bir çocuktu, delikanlılık dönemini yaşadı, şimdi orta yaşa giriyor. Tecrübeleriyle birlikte daha bir olgunlaşıyor, daha çok düşünerek, sağduyusunu öne çıkararak hareket ediyor. Halbuki yaramaz çocuk döneminde her şeyi kırıp döküyordu, züccaciye dükkânına girmiş fil gibiydi.

- Bu olgunluk dönemi SABAH'ın en çok eleştiri aldığı dönem aynı zamanda. Uzun süre SABAH'ta çalışan biri olarak buna yorumunuz ne?
- Taşların yerine oturmamasından kaynaklanan bir sıkıntı bu.

- Nasıl taşlar onlar?
- SABAH bir koro. Şimdi koroya yeni elemanlar katıldı, yeni elemanlarda ses uyumu ya da akort tam sağlanamadı. O nedenle farklı sesler, farklı tonlar yanlış değerlendirmelere ve yorumlara yol açıyor.
Demokrasiden söz ediyorsak her fikir olacak ama uyumlu olacak. Bunun için biraz zaman lazım. Topu taca atmak anlamında değil; okurun zamana ihtiyacı var bu fikirlere alışmak için bence.




- Yayın yönetmeni oldunuz, hayırlı olsun da, herkes merak ediyor: SABAH eski SABAH mı?
- SABAH yeni bir gazete değil; belli imajı, belli bir çizgisi var ama daha iyisini yapmak üzere bayrağı teslim aldık.

- Tamam SABAH köklü bir marka ama duruşu, vizyonu, enerjisi değişmedi mi?
- SABAH kurulduğu dönemde yaramaz bir çocuktu, delikanlılık dönemini yaşadı, şimdi orta yaşa giriyor. Tecrübeleriyle birlikte daha bir olgunlaşıyor, daha çok düşünerek, sağduyusunu öne çıkararak hareket ediyor. Halbuki yaramaz çocuk döneminde her şeyi kırıp döküyordu, züccaciye dükkânına girmiş fil gibiydi.

- Bu olgunluk dönemi SABAH'ın en çok eleştiri aldığı dönem aynı zamanda. Uzun süre SABAH'ta çalışan biri olarak buna yorumunuz ne?
- Taşların yerine oturmamasından kaynaklanan bir sıkıntı bu.

- Nasıl taşlar onlar?
- SABAH bir koro. Şimdi koroya yeni elemanlar katıldı, yeni elemanlarda ses uyumu ya da akort tam sağlanamadı. O nedenle farklı sesler, farklı tonlar yanlış değerlendirmelere ve yorumlara yol açıyor.
Demokrasiden söz ediyorsak her fikir olacak ama uyumlu olacak. Bunun için biraz zaman lazım. Topu taca atmak anlamında değil; okurun zamana ihtiyacı var bu fikirlere alışmak için bence.




Geçenlerde SABAH'ın anayasasını yazdınız köşenizde. Bunu yıllardır biliyoruz da, uygulamada durum ne?
- Uygulaması olsa, zaten o anayasayı tekrar hatırlatma ihtiyacını duymam!

- Nedir eksiklikler, aksaklıklar?
- Demokrasinin çok sesliliğinden kaynaklanan... Bazen Türkiye'nin, hazır olmadığı yorumlarla sulandırılmasından kaynaklanan bir durum söz konusu.

- Biraz daha açar mısınız?
- Açarsam, bazı arkadaşlarımızı hedef alan eleştirilerden söz etmem gerekir ki, ben asla o eleştirilere katılmadığımı ifade ediyorum. Okurun henüz bizim bazı fikir sahiplerimizi, bazı köşelerimizi kabul edebilecek kadar olgun olmadığını düşünüyorum.
Okurdan kaynaklanan bir sorun var burada. İşte onun için zamana ihtiyacı var diyorum.

- Peki SABAH'ın yeni reklamlarını nasıl buldunuz?
- Ben çok beğendim, benim için çok hoş bir 'hoş geldin' sürprizi oldu.




- SABAH'a 'yandaş medya' suçlamaları yapılırken yayın yönetmenliği koltuğuna oturmak zor oldu mu sizin için?
- Çok zor oldu elbette. Ama benim yerime dışarıdan biri gelse, o 'yandaş medya' iddiasının ya da kanısının daha da güçlenmesine yol açabilirdi.

- Niye öyle olsun?
- Çünkü herkes diyordu ki veya düşünüyordu ki; bu gazeteye 'yeni yükselen değer olan kesim'den yayın yöneticisi atanacak. Oysa SABAH kendi içinden bir arkadaşını bu göreve getirerek eski SABAH neyse bugünkü SABAH'ın da o olduğunu, yani o iddia ve suçlamaların ne kadar büyük haksızlık olduğu mesajını verdi.

- Evet ama 'Erdoğan'ın gazetesi' yakıştırması yapılıyor bir taraftan da...
- Eğer Erdoğan manşet olmayı gerektirecek açıklama yaptıysa ve siz onu manşetten vermezseniz, o zaman yandaş medya suçlaması etkisinde kalmışsınız demektir! Mesela 'ABD'yle ilişkileri kestik' diyor Sayın Erdoğan, manşet yapmaz mısınız? O zaman objektif değerlendirme yapamıyorsunuz demektir. Yani siyasi propaganda ile haber arasındaki çizgiyi iyi çizmek gerekir.






- Eski yayın yönetmeni görevi bırakırken 'yönetim anlayışımız uyuşmadı' demişti. Bu gerekçe, sizde tedirginlik yaratmadı mı?
- Yaratmadı çünkü sonuçta buranın bir patronu var, 1 milyar 300 milyon TL para vermiş, 'sen karışma' diyebilir misiniz? Bu gazeteyi kalkıp da zevk için, oyuncak olsun diye almadı ki bu adam; bu gazeteden beklentileri var. O beklentilerinin karşılanmasını talep etmesinden daha doğal ne olabilir?

- Peki bir yayın yönetmenine rağmen atamalar yapılması doğru mu size göre?
- O bence patronajın acemiliği! Ama benden önce bunlar halledildiği için benim önüme böyle bir problem gelmedi. Şık değil tabii bunlar.

- 'Evet efendimci, statükoyu koruyucu bir isim' olarak tanımlıyorlar sizi. Haksızlık mı ediliyor size?
- Bence ediliyor ama statükoyu korumak ne demek, cumhuriyeti koruyup kollamak mı? Cumhuriyet, Atatürk ilke ve inkılapları mı, ne?

- Yönetimsel bir şey belki de!
- O zaman bu iddiayı öne sürenlerin işverenle diyaloğumuz sırasında yanımda olmaları gerek.
Öyle bir şey olduğunu sanmam.


ŞİRİN SEVER/SABAH