SABAH YÖNETİMİNE AÇIK MEKTUP; YÖNETİCİLERİNİZİN ZULMÜ İSRAİL'İN MAVİ MARMARA'DA YAPTIĞI ZULÜMDEN BETERDİ!(MEDYARADAR/ÖZEL)

9 kişinin öldüğü Mavi Marmara gemisinde bulunan Sabah Gazetesi'nin ödüllü muhabiri Mediha Olgun'dan gazete yönetimine ikinci açık mektup...

Geçen yıl Sedat Simavi Gazetecilik Övgü Ödülü'nü alan Mediha Olgun, "izinsiz olarak işe gelmediği" gerekçesiyle tazminatsız olarak işten kovulduğu Sabah gazetesine ikinci açık mektubunu yazdı.

İşte Mediha Olgun'un ikinci mektubu:

SABAH'A MEKTUP- 2

Geceyarısı gelen bir telefonun ardından yazmam zorunlu oldu; bir de bana çeşitli kanallarla ulaşıp geçmiş olsun diyen ve 'Ne yaptılar sana, küfür mü ettiler' diye soran herkese yanıt vermek adına yazıyorum bu son mektubumu...

Küfretmek gibi bir şey değil mobbing. Daha kalleşçe. Direkt kişiliğine, onuruna yönelik insanın. Çekip gitmen için, bitip tükenmen için yapılan bir şey. Sıçan ısırığı gibi... Kimse görmez, duymaz, sen bile anlamazsın önce, sonra bir bakarsın kanıyor kolun bacağın. Kimseye de anlatamazsın üstelik, ne diyeceksin ki!. Küfür etseler 'Ben de senin...' der çeker gidersin. Böyle bir şey değil ki mobbing. Tam olarak şöyle:

Bir gün izin gününüzde bir telefon gelir ve 'müdür'ünüz sizi yardımcısı yaptıklarını söyler. Zam da yaparlar. Ancak yardımcılık diye resmi bir makam yokmuş. Fiilen yardımcı resmen değilsin der. Arayan kişinin ölse bile size böyle bir yetki vermeyeceğini bildiğinizden beklemeye başlarsınız aslında neler döndüğünü. Çok geçmeden öğrenirsiniz olanları... Sizi yardımcı yapan 'başkasıymış'. Siz 'kendi kendinize gelin güvey' olup çalışmaya başlarsınız tabiri caizse gizli gizli... Çünkü resmi yetki vermedikleri gibi kimseye bir şey de söylemezler. 'Müdürün' işleri size kalır o yokken hatta o varken bile. Zira kendisi pek çalışmayı seven biri değildir!

Derken aranız açılır servisteki diğer arkadaşlarınızla, herkes 'sen napıyorsun' diye sorar haklı olarak. 'Müdür' dedikleri ağzını açmaktan aciz olduğu için kuzu kuzu izler sırıtarak olup biteni. İK topu ona atar o İK'ya. Bir gün çıkıp kendinizi savunmak için durumu anlatırsınız birine. O kişi de gidip herkese ortada 'müdürüm' diye dolandığınızı söyler. İpler kopar iyice. Gidip bir şey açıklanmadığı takdirde çalışmayacağınızı söylersiniz. Zammınızı da geri alın diyerek. Zira koltuk sevdası yoktur yapınızda! Kıyamet kopar, 'sen nasıl çalışmıyorum dersin ki 'büyük insan müdüre'... Sen misin bunu söyleyen...

Sonra 'taciz' başlar. Herkes 2 sayfa yaparken sana 6 sayfa verilir. Senin sayfan yol geçen hanı gibidir, haberler girer çıkar, ilanlar değişir durur...Bakar ki 'müdür' bey bununla başedebiliyorsun bu kez başka 'yardımcıklar' türetir servisten. Size yaptığını diğer servis arkadaşlarınıza yapar. Kavgaların ardı arkası kesilmez. Müdür sırıtır odasından yazı işlerine doğru sürekli şarkı türkü söyler siz birbiriniz yerken... Derdinizi anlattığınız üstleriniz bir süre sonra 'Amma konuştun ha bak adın çıkacak' demeye başlar...Siz de susarsınız artık. İşyerinde fırçaladığı yetmiyormuş gibi bir de sizi evinizden arar 'Ben söylerim sen yaparsın' der müdürcük, bir fare gibi hissedersiniz kendinizi, oğlunuzun yanında fırça yediğiniz için... Aslında ne olduğunu ona da anlatmak zorunda kalırsınız ağlayarak...

Ve 'müdür'... Günde iki kez böyle giderse sizi kovacağını söyler.. İK da onay vermişmiş buna... Onlar diyormuş herkesi kov diye... Tehditlerin arkası kesilmez... Bir gün biri dayanamaz 'Sen padişah mısın' der, çok geçmeden kovulur zaten. Sonra telefon beklemeye başlarsınız İK'dan. Çağırıp kovacaklar diye. Bir bakarsınız yerinize adam aramaya başlar kalleş müdür siz orada çalışırken. İnsanlar gelir gider. Bazıları da arkadaşınızdır üstelik.

Aileniz aranır bu arada 'müdür' tarafından, bilgilendirilirler. Böyle devam ederseniz kovulacağınız söylenir ablanıza... Yalvarırsınız annem duymasın diye kardeşinize... Kızı için üzülmesin o da...

Adınız 'manyağa' çıkarılır zamanla aynı müdür tarafından.. Dilekçeler yazmış, mailler atmış, hastanelere gitmişsinizdir çünkü psikiyatri servislerinize... Küçüldükçe küçülürsünüz herkesin gözünde...

Direnirsiniz bir sene bu kalleşliğe... Başka servislere gitmeye çalışırsınız engellenir aynı kalleş müdür tarafından... 'Ben onay vermeden gidebileceğini mi sanıyorsun der' aynı müdür koltuğundan taşan ahmaklığıyla! Kalbiniz sıkışmaya başlar, mideniz bulanır, işe gelmek zulümdür artık... Pes etmezsiniz. Böyle kalleşlikler yıldıramaz sizi sözde!

Belki çözülebilir her şey diye düşünürsünüz bütün aptallığınızla... Vaktiyle kaleminizden övgüyle söz eden, sizin başka gazetelerde köşe de yazdığınızı bilen aynı kalleş müdüre yaptığınız 'kıytırık' eklerden birinde üç beş satır birşeyler yazmak istediğinizi söylersiniz. Olmaz der. İstanbul yazarı istemezmiş. Bir kaç gün sonra arka masanızdaki arkadaşınız yazmaya başlar aynı ekte. İlk yazısı da İstanbul'un erguvanları olur!

Derken genel yayın yönetmeniniz farkeder durumu. Gelir herkesin içinde 'Senin için proje hazırladım, çalışıyor bu konuda İK. Dayan sabret der' der. İşte yeni bir umut doğmuştur. Heveslenirsiz. Bir gün bir de bakarsınız ki geldiğiniz yere geri gönderilmişsiniz... 'Bu muydu proje, devamı nerede' dersiniz 'Müdür mü yapacaktım seni' diye yanıt verir genel yayın yönetmeniniz. Gönderdiği ilk haber de Kızılay'ın otobandaki kek ve su dağıtımı olur iftar vaktinde. Gidip dönersiniz ve yazarsınız 'Ya sabır' çekerek. Ne de olsa haberin büyüğü küçüğü yoktur! Kalleş müdür peşinizdedir ama.. Anlarsınız ki siz oradan gitmeden o peşinizi bırakmayacak. Çeker gidersiniz her gün öleceksem bir gün öleyim diye, bu kez arkanızdan 'İş buldu da gitti' derler.

İşte geceyarısı gelen telefondaki ses de bunu söylüyordu. 'Beni kovacaklarmış Mediha' dedi arkadaşım. 'Genel yayın yönetmeni seni kovmamı istiyor' demiş bir ahmak. Haberi bile yok belki kendisinin! Muhtemelen Serhat Bey'in hatta Ahmet Çalık'ın da bu olanlardan haberi yoktur. Ya da kim bilir nasıl anlatılmıştır kalleş müdür ve çetesi tarafından. Ben buradan doğrusunu yazmak istedim. Kendimi bıraktım arkadaşlarım için kederlendim. Keşke onlar kovulma korkusu olmadan çalışabilselerdi. Bu size son mektubumdur. Artık yoluma devam edeceğim. Bilin ki sizin yöneticilerinizin bana ettiği zulüm İsrail'in Mavi Marmara'da yaptığı zulümden beterdi! Ve varsa hakkım zehir zıkkım olsun!

Mediha Olgun

MEDYARADAR/ÖZEL