SABAH YAZARI CEZAEVİNDE MEHMET AĞAR'LA GÖRÜŞTÜ; İŞTE O RÖPORTAJ
Sabah yazarı, Yenipazar Cezaevi'nde tutuklu olan Mehmet Ağar'la çok konuşulacak bir söyleşiye imza attı
Mehmet Ağar'la Aydın'ın küçük ilçesi Yenipazar'daki cezaevindeyim. Öyle ahım şahım bir cezaevi değil. Dere kenarında sırtını küçük bir dağa dayamış yeşillikler arasında eski püskü bir cezaevi. İlçenin şehir merkezinden geçerken bir isim dikkatimi çekiyor: "Yörük Ali"... İlçenin merkezinde heykeli ve müzesi var.
Yenipazar Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarından Yörük Ali'nin karargâhının olduğu ve bir süre yaşadığı ilçe. Şimdi orada bir döneme damgasını vuran eski bürokrat, bakan, siyasi parti başkanı Mehmet Ağar cezasını çekiyor.
Demir kapıdan içeri girince bahçede inşaatla karşılaşıyorum. Bir süre bahçedeki çardakta infaz koruma memurları ve jandarmalarla oturuyorum. Çay ikram ediyorlar. Kısa sohbette yanımda oturan infaz koruma memuruna bu cezaevinde kaç mahkûm olduğunu soruyorum: "4 mahkûm kalıyor."
Mehmet Ağar dahil 4 kişi mi? İnfaz koruma memuru ilginç bir refleksle karşı çıkıyor:
- "Yoo, o mahkûm değil o bizim misafirimiz." Bir süre sonra cezaevinin kapısı açılıyor ve üzerimdeki metal eşyaları bırakıp bir odaya giriyorum. Cezaevinin kuralları harfiyen uygulanıyor. Özel bir ayrıcalık yapılmıyor.
Yılların devlet yöneticiliği, siyasi parti başkanlığı yapmış ismi cam bölmenin arkasından bana bakıyor. Üzerinde beyaz bir gömlek var. Yüzü gülüyor.
Bu durumdaki birçok insanın şikâyet etmesine rağmen o durumunu makulleştiren bir yaklaşım içinde:
- "Ben kendimi alıştırdım bu sürece. Devlette görev yapmanın nimeti de külfeti de olur. Biz külfetini de çekeriz."
O koşullarda sohbet etmek kolay değil. Söze "Nasılsınız?" diye başlıyorum. "İyiyim çok iyi... Türkiye'nin dört bir yanından insanlar geliyor. İnsanın sevildiğini bilmesi ne yalan söyleyeyim hoş bir şey. Moral oluyor. Her kesimden insan geliyor."
Karara girmeyeceğim ama şunu merak ediyorum. Susurluk bir süreç... O dönem birlikte çalıştığınız Cumhurbaşkanı, Başbakan, MGK ve bakanlar var. O günleri düşününce "Neden ben buradayım?" diye öfke duyuyor musunuz?
- "Hayır, kimseye bir öfkem, kırgınlığım yok. Ben bu ülke için ne yaptığımı biliyorum. Bir gün gelecek ne kadar önemli bir rol üstlendiğimi herkes anlayacak. İçim rahat. Kafamda bu sorunu çözdüm ve kendimi alıştırdım. Bu da bir görev... Devlette görev yapmanın nimeti de külfeti de olur. Nimetinden yararlandığımız gibi külfetini de çekeriz. Önemli olan Türkiye'dir. Şu anda hiçbir siyasi beklentim yok. Tek derdim ülkemizin karşılaştığı sorunlar. Bu dönemi çok okuyarak geçiriyorum. Özellikle Kürt meselesini enine boyuna araştırıyor ve okuyorum. Ciddi bir birikimim oldu. Bir gün biri yararlanır mı bilmiyorum ama ben bunları paylaşmaya hazırım. Zamanımın çoğunu okuyarak geçiriyorum. Sabah 05'te namaza kalkıyorum. Sonra sporumu yapıyorum ve bol bol okuyorum. Tabii sayı vermeyeyim, çok da ziyaretçim geliyor."
Siz Kürt meselesiyle ilgili çalıştığınızı söylediniz. Daha önce DYP Genel Başkanı olarak da "Düzovada siyaset"le bugün çok tartışılan silahların susturulması meselesini sivil siyasetin önünün açılmasını gündeme taşımıştınız. Şimdi süreci nasıl görüyorsunuz?
- "Çok kaotik bir ortamdayız. Her kafadan bir ses çıkıyor. Sözün ağırlığı kalmadı. Bunun için bir süre herkesin susmasında yarar var. Biz o zaman meselenin buralara geleceğini bildiğimiz için o sözü söyledik. Birçok PKK'lı ile görüşmüştüm. Bu işe bir çözüm üretilmezse farklı yönlere kayabilir."
Nereye gider, bir bölünme kaygısı yaşıyor musunuz?
- "Hayır, kesinlikle bir bölünme korkum ve kaygım yok. Biz bölünmeyiz çünkü bunun bir nedeni büyük kentlerdeki Kürtlerse, ikinci nedeni de bölgedeki Kürtlerle Türklerin ortak çıkarlarıdır. Herkesin bu gerçeği görmesi lazım..."
Bu dönemde Kürt siyasetinin önemli aktörü Leyla Zana'nın konuşmasını ve Başbakan Erdoğan'la görüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- "Leyla Zana sahici bir insan. Seveni çok seviyor sevmeyeni ise saygı duyuyor. Bu siyasette önemli bir meziyet... Başbakan'la görüşmesini de çok önemsiyorum. Silahlar sussa konuşarak halledemeyeceğimiz hiçbir sorun yok. Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirmeli. Başbakan da bölgede çok sevilen bir insan..."
Siz daha önce bu sorunu Başbakan Erdoğan çözebilir demiştiniz. Aynı şeyi Leyla Zana da söyledi.
- "Er veya geç herkes doğruyu görüyor. Doğruyu görmek ve söylemek siyasette önemlidir. Zana'nın bunu söylemesi bölge insanı üzerinde etkili olur. Başbakan'a bölge insanı güveniyor. Zana'yı da seviyor. Buradan yürümek çözüme giden yolu açabilir. Ama tabii iç ve dış siyasetteki gelişmeler buna ne kadar izin verir o belli olmaz. Kolay değil önümüzde üç seçim var. Seçimler siyaseti uçlara savuruyor. Bin bir türlü denge var. Bu kadar arka arkaya seçim yapmak çözüm süreçlerini etkileyebilir. Bu nedenle belki iki seçimi birleştirmek gerekebilir."
Geleceği nasıl görüyorsunuz? Umutlu musunuz?
- "Zor bir dönemdeyiz. Bütün bu konuştuğumuz konularda rahatlamanın 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yaşanacağını düşünüyorum. O güne kadar sürecin iyi yönetilmesi gerekiyor. En başta da siyaset dilinin yumuşamasında yarar var. Çok sert gidiyor. Seçimler bu sertliği daha da artırabilir. Bu yüzden bir süre susulmasında yarar görüyorum. Gerilimi aşağı çekmek için herkes üzerine düşeni yapmalı."
Susurluk döneminin ve 2007'deki DYP-Anavatan birleşmesinin perde arkası hep merak ediliyor. Bunları ne zaman anlatacaksınız?
- "Bir gün gelir her şey aydınlanır. Ben 2007'deki tavrımızın cezasını siyaseti bırakarak ödedim. O gün ne söylediğim ortada, kendi kararımı hayata geçirmediğim için pişmanım. 44 kişinin verdiği karar var. Benim görüşüm değildi. İlk toplantıya girilmeyecek, sonra girilecekti. Birileri bunu kötü kullandı. O günden sonra siyaseti bıraktım ve bir daha dönmeme kararı aldım."
Neler okuyorsunuz?
- "Sağ olsun gelenler de kitap getiriyor. Koca bir kütüphane oldu. Şu sıralar Ortadoğu üzerine kitaplara yoğunlaştım. Tabii çok sevdiğim Kemal Tahir'i yeniden okumak da güzel. Bizim bir ayağımız AB'de, bir ayağımız Ortadoğu'da. Ortadoğu karmaşık bir coğrafya... Arap Baharı gelip sınırımıza dayandı. Türkiye süreci iyi idare etmeli. Suriye meselesinde ABD ve Fransa'ya rol kaptırmamak için biraz öne atıldı ama temkinli olmasında yarar var. NATO üyesi olmamıza rağmen özellikle Rusya bizim için önemli bir komşu. Rusya ile ilişkilerimizi bozmamak için azami gayret gösterilmeli..."
Mahmut ÖVÜR / SABAH