Sabah yazarı Cengiz Semercioğlu'nu topa tuttu! "Zekadan eser yok ukalalığınsa bini bi para!"
Köşesinde Hürriyet'in eski günlerini hatırlatan Sabah yazarı Melih Altınok yeni dönem magazin gazeteciliğini de eleştiri yağmuruna tuttu.
Çağatay Ulusoy'un zıpkınla balık avladığı ve sosyal medyada 'iyi bayramlar' mesajı ile paylaştığı fotoğrafı köşesine taşıyan Cengiz Semercioğlu ünlü oyuncuyu eleştiri yağmuruna tutmuştu. Semercioğlu'nun bu eleştirileri Sabah yazarı Melih Altınok'un gündemindeydi. Sert sözlerle Semercioğlu'na yüklenen Altınok, "Dün de baktım, gazetenin magazin yazarı Cengiz Semercioğlu, zıpkınla vurduğu balıkla poz verip İnstagram'dan Kurban Bayramı'nı kutlayan ünlü bir oyuncuya kendisine ayrılan yerden parmak sallıyordu. Başarısıyla şık bir şekilde övünen genç adama Ayı avcısı Cem Boyner muamelesi çekiyordu"ifadelerini kullandı.
Cengiz Semercioğlu'na göre zıpkınla balık avlamanın suç ve vahşice olduğunu söyleyen yazar "Şimdi bu arkadaşa zıpkınla avlanmanın en centilmence metotlardan biri olduğunu... Av yasağının amatör balıkçıları kapsamadığını... Aynı zamanda zor bir spor olan bu etkinlik üzerinde kalem oynatmak için suda çimme beceresine sahip olmanın yetmediğini... Ya da ne bileyim ucunun sivri olduğunu, bir yerimize batabileceğini falan mı anlatacağız?" dedi.
İşte Sabah yazarı Melih Altınok'un bugünkü yazısından ilgili bölüm:
Hürriyet yeniden magazine dönebildi mi?
Kısa bir süre önce Demirörenlere satılan Hürriyet, Simaviler döneminde merkeze konumlanmış, siyasi haberlerin ancak iç sayfalarda yer bulabildiği bir gazeteydi. Aydın Doğan'la birlikte gazete politikleşti.
Hürriyet, özellikle 28 Şubat sürecinde, Doğan'ın Dinç Bilgin'le birlikte kurduğu kartelde orta sınıfın Pravda'sına dönüştü... Askerlerin yanında seçilmiş siyasi iktidarın devrilmesi için provokatör bir yayıncılığa soyundu.
Fetullah Gülen'in, dönemin Başbakanı Erbakan'a yönelik "Bırakın gidin" mesajını manşetten yayınlayacak kadar cesurdu da.
Kimden korkacaklardı ki? Nasıl olsa patronları çok güçlüydü. Aydın Bey "alemin kralıydı." Tekelci TÜSİAD'ın hoşlanmadığı rekabetçi iş adamalarının linç edilmesi falan zaten çocuk oyuncağıydı. O, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ı pijamadan hallice bir ev kıyafetiyle karşılayacak güce ulaşmıştı.
***
Hürriyet siyasetteki bu etkili pozisyonunu, daha önce "muhtar bile olamaz" manşetiyle yolun başında gömmeye uğraştığı Tayip Erdoğan'ın iktidarında da sürdürmeye çalıştı.
Gazetenin magazin yazarlarına bile siyaset yazmaları için celp çıkarttığı o günleri hatırlarsınız.
Sosyetemizin defilelerde Swarovsky taşlı gaz maskeleriyle politik mesajlar verdiği Gezi günlerinden bahsediyorum.
Ne günlerdi ama... Gazete'nin siyasete konan Kelebek ekindeki stil yazarları, köşelerinden Marx'ın sakalını sıvazlıyordu... Paris Komünü'nü çok yanlış anlayan sonradan gurmeler, akşam Cihangir'de toma taşlayacak yoldaşları, öncesinde Nişantaşı'nda bir "drink almaya" davet ediyorlardı.
***
Evet, geçti o günler. Aydın Bey baktık ki Hürriyet artık hükümetleri vuramıyor, sattı kurtuldu. Üstüne de 800 milyonu koydu cebine...
Gazetenin kıvrak "kalan sağlarıysa" magazine yelken kırmakta gecikmediler.
"Ne güzel, hiç olmazsa eğleniriz" diye sevineceğim ama tadı yok.
Zira siyaset yorumları neyse, magazinleri de o. Zekâdan eser yok, ukalalığınsa "bini bi para." Tek motivasyonları linç hevesi.
Dün de baktım, gazetenin magazin yazarı Cengiz Semercioğlu, zıpkınla vurduğu balıkla poz verip İnstagram'dan Kurban Bayramı'nı kutlayan ünlü bir oyuncuya kendisine ayrılan yerden parmak sallıyordu. Başarısıyla şık bir şekilde övünen genç adama Ayı avcısı Cem Boyner muamelesi çekiyordu:
"O zıpkını yavaşça yere bırak Çağatay Ulusoy" üç nokta.
Çünkü Cengiz beye göre zıpkınla balık avlamak büyük suçtu. Görgüsüzce olduğu kadar, vahşiceydi de...
Şimdi kalkıp bu arkadaşa "İsa değil Musa, sopa değil asa, dere değil Kızıldeniz" mi diyeceğiz...
Zıpkınla avlanmanın en centilmence metotlardan biri olduğunu... Av yasağının amatör balıkçıları kapsamadığını... Aynı zamanda zor bir spor olan bu etkinlik üzerinde kalem oynatmak için suda çimme beceresine sahip olmanın yetmediğini... Ya da ne bileyim ucunun sivri olduğunu, bir yerimize batabileceğini falan mı anlatacağız?
Hani nerde kaldı bizim magazin zevkimiz... Magazin gazeteciliği bu kadar ucuz mu?
Bayram bayram magazin konuşalım, eğlenelim dedik, yine dertlendik iyi mi?
Cengiz Semercioğlu'na göre zıpkınla balık avlamanın suç ve vahşice olduğunu söyleyen yazar "Şimdi bu arkadaşa zıpkınla avlanmanın en centilmence metotlardan biri olduğunu... Av yasağının amatör balıkçıları kapsamadığını... Aynı zamanda zor bir spor olan bu etkinlik üzerinde kalem oynatmak için suda çimme beceresine sahip olmanın yetmediğini... Ya da ne bileyim ucunun sivri olduğunu, bir yerimize batabileceğini falan mı anlatacağız?" dedi.
İşte Sabah yazarı Melih Altınok'un bugünkü yazısından ilgili bölüm:
Hürriyet yeniden magazine dönebildi mi?
Kısa bir süre önce Demirörenlere satılan Hürriyet, Simaviler döneminde merkeze konumlanmış, siyasi haberlerin ancak iç sayfalarda yer bulabildiği bir gazeteydi. Aydın Doğan'la birlikte gazete politikleşti.
Hürriyet, özellikle 28 Şubat sürecinde, Doğan'ın Dinç Bilgin'le birlikte kurduğu kartelde orta sınıfın Pravda'sına dönüştü... Askerlerin yanında seçilmiş siyasi iktidarın devrilmesi için provokatör bir yayıncılığa soyundu.
Fetullah Gülen'in, dönemin Başbakanı Erbakan'a yönelik "Bırakın gidin" mesajını manşetten yayınlayacak kadar cesurdu da.
Kimden korkacaklardı ki? Nasıl olsa patronları çok güçlüydü. Aydın Bey "alemin kralıydı." Tekelci TÜSİAD'ın hoşlanmadığı rekabetçi iş adamalarının linç edilmesi falan zaten çocuk oyuncağıydı. O, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ı pijamadan hallice bir ev kıyafetiyle karşılayacak güce ulaşmıştı.
***
Hürriyet siyasetteki bu etkili pozisyonunu, daha önce "muhtar bile olamaz" manşetiyle yolun başında gömmeye uğraştığı Tayip Erdoğan'ın iktidarında da sürdürmeye çalıştı.
Gazetenin magazin yazarlarına bile siyaset yazmaları için celp çıkarttığı o günleri hatırlarsınız.
Sosyetemizin defilelerde Swarovsky taşlı gaz maskeleriyle politik mesajlar verdiği Gezi günlerinden bahsediyorum.
Ne günlerdi ama... Gazete'nin siyasete konan Kelebek ekindeki stil yazarları, köşelerinden Marx'ın sakalını sıvazlıyordu... Paris Komünü'nü çok yanlış anlayan sonradan gurmeler, akşam Cihangir'de toma taşlayacak yoldaşları, öncesinde Nişantaşı'nda bir "drink almaya" davet ediyorlardı.
***
Evet, geçti o günler. Aydın Bey baktık ki Hürriyet artık hükümetleri vuramıyor, sattı kurtuldu. Üstüne de 800 milyonu koydu cebine...
Gazetenin kıvrak "kalan sağlarıysa" magazine yelken kırmakta gecikmediler.
"Ne güzel, hiç olmazsa eğleniriz" diye sevineceğim ama tadı yok.
Zira siyaset yorumları neyse, magazinleri de o. Zekâdan eser yok, ukalalığınsa "bini bi para." Tek motivasyonları linç hevesi.
Dün de baktım, gazetenin magazin yazarı Cengiz Semercioğlu, zıpkınla vurduğu balıkla poz verip İnstagram'dan Kurban Bayramı'nı kutlayan ünlü bir oyuncuya kendisine ayrılan yerden parmak sallıyordu. Başarısıyla şık bir şekilde övünen genç adama Ayı avcısı Cem Boyner muamelesi çekiyordu:
"O zıpkını yavaşça yere bırak Çağatay Ulusoy" üç nokta.
Çünkü Cengiz beye göre zıpkınla balık avlamak büyük suçtu. Görgüsüzce olduğu kadar, vahşiceydi de...
Şimdi kalkıp bu arkadaşa "İsa değil Musa, sopa değil asa, dere değil Kızıldeniz" mi diyeceğiz...
Zıpkınla avlanmanın en centilmence metotlardan biri olduğunu... Av yasağının amatör balıkçıları kapsamadığını... Aynı zamanda zor bir spor olan bu etkinlik üzerinde kalem oynatmak için suda çimme beceresine sahip olmanın yetmediğini... Ya da ne bileyim ucunun sivri olduğunu, bir yerimize batabileceğini falan mı anlatacağız?
Hani nerde kaldı bizim magazin zevkimiz... Magazin gazeteciliği bu kadar ucuz mu?
Bayram bayram magazin konuşalım, eğlenelim dedik, yine dertlendik iyi mi?