SABAH UZMANLARA SORDU; HINCAL ULUÇ VE MEHMET BARLAS'IN DEFNE'NİN ARDINDAN YAZDIKLARI ETİK Mİ?
Foster'ın ölümünün ardından kaleme alınan yazılar tartışma yarattı. Konuyu yorumlayan uzmanlar da ikiye ayrıldı.
Sabah’ın iki yazarının sunucu Defne Joy Foster’ın ölümünün ardından kaleme aldıkları yazılar tartışma yarattı. Konuyu yorumlayan uzmanlar da ikiye ayrıldı.
Sabah yazarı Hıncal Uluç ile Başyazarı Mehmet Barlas’ın ünlü sunucu Defne Joy Foster’ın ölümü ile ilgili dün yayımlanan yazıları "Ölünün arkasından konuşmak" ve "Özel yaşamı sorgulamak" konusunda polemik yarattı
’AMEL DEFTERİ KAPANDI’
Prof. Dr. Nilüfer Narlı (Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi): Ölen bir insanın arkasından konuşmamak gerekir. Çünkü onun amel defteri artık kapanmıştır. Ölüme karşı öylesine bir kayıtsızlık var ki, bir kadının ölümü bile onun yerilmesi için kullanılabiliyor.
’YARGILAMAK BİZE DÜŞMEZ’
Erhan Yaşar (Sosyal Psikolog): Kimse kimsenin özel yaşamını yargılama hakkına sahip değildir. Bu kızın hareketleri bize ters gelebilir. Ama biz kimiz? Niye bunu yargılayalım? İnsan ilişkilerinde özgürlüğe inanıyorum. Ama bizde özgürlük seviyesizlikle karıştırılıyor. Bu meseleleri çözmek için öncelikle ailenin doğru yetiştirmesi gerekiyor.
’TOPLUMSAL BAKMIŞ’
Mehmet Paksu (Evlilik Danışmanı ve Yazar): Hıncal Uluç, konuya toplumsal açıdan bakıyor. Sokağa çıksanız insanların yüzde 90’ı Uluç’a katılır. En büyük varlığımız ve kutsalımız olan aileyi sağlam tutmazsak dibe vurabiliriz. Evli bir kadının, bekar bir kişiyle sabaha kadar kalması toplumun kabulleneceği bir şey değil. Uluç bunu anlatmaya çalışmış.
’İKİSİ DE HAKSIZ’
Prof. Dr. Arif Verimli (Psikiyatrist): Bir ölünün arkasından kendine vazife çıkarmak, yorum yapmak kesinlikle etik değildir. Tamam, köşe yazarları toplumun marjinal düşünen insanları ama bu konuda iki görüşü de haklı bulmuyorum. Kişinin ölümü, başka insanlara ders olmasını sağlayacaksa köşe yazarlarının yorum yapma hakkı vardır. Ama yorumun dozu kaçırılmamalıdır. Burada ilişkilerin irdelenmesi, dozun kaçtığı noktadır.
’İKİSİ DE HAKLI’
Prof. Dr. Aladdin Asna (Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi eski Dekanı): Defne Joy Foster bir magazin figürüydü. Magazin figürünün ölümü, magazinle yakın ilişkili bir olay. Ama bu düzeyde ele alınıp, işlenmesini tuhaf buluyorum. Her iki yazar da söylediklerinde haklı, ama bu konunun içine girmelerini haksız buluyorum.
NE YAZMIŞLARDI?
’Ortada açıkça ihanet var’
Hıncal Uluç "Bu nasıl bir mahalle baskısıdır?" diyerek, Defne Joy Foster’ın ölümünün ardından şu satırlara yer verdi: "O çarşamba sabahı dünyada yerinde olmayı istemeyeceğim tek bir kişi vardı. O da İlker Yasin Solmaz. Düşünebiliyor musunuz? Sabaha karşı telefonunuz çalıyor ve haber veriyorlar. Eşiniz öldü. Gelin cenazeyi alın. Nerede, nasıl, ne zaman? Sabaha karşı bir bekar evinde ölü bulundu. Polis soruşturuyor. Ne hale gelirsiniz? Ne düşünürsünüz? Ne olursunuz? (...) Benim aşka düşmeye saygım var. Aşk yapmaya yok. İnsan evliyken de âşık olabilir. Evli birine de âşık olabilir. Gönül ferman dinlemez. Ama 18 aylık bebeği olan evli genç kadın da daha o gece tanıştığı erkeğin evine koşmaz. Ortada çok açık, çok seçik bir ’ihanet var’... Hem de aşk aldatması değil. Bir gecelik macera için, aldatılan bir koca, unutulan bir bebek (...) Defne’nin ölümü tipik bir ’su testisi su yolunda kırıldı’ olayıdır."
’Geride kalanlar için acı olay’
Sabah’ın Başyazarı Mehmet Barlas, köşesinde Defne Joy Foster’ın zamansız ölümüyle ilgili şöyle yazdı: "Onun ölümüyle ilgili insafsız çeşitlemeler yapanlara karşı Cengiz Semercioğlu dünkü Hürriyet’te yayımlanan yazısında benim düşüncelerimi yansıtıyordu: ’Deniyor ki; Evli bir kadının gecenin o saati başka bir arkadaşının evinde ne işi var? Diyorum ki; Sana ne! Deniyor ki; ’1.5 yaşında bebeği varken sokaklarda işi ne? Diyorum ki; Kime ne! Deniyor ki; İşte dejenere yaşam tarzı budur, gençliğe kötü örnek oluyorlar. Diyorum ki; Sen de iyi yaşam tarzınla örnek ol! (...)’ Ölüm özellikle geride kalan yakınlar için acı bir olaydır. Ölümü akbabaya dönüşmüş yaratıklarla birlikte karşılamak insanlara hüzün verir."
SABAH
Sabah yazarı Hıncal Uluç ile Başyazarı Mehmet Barlas’ın ünlü sunucu Defne Joy Foster’ın ölümü ile ilgili dün yayımlanan yazıları "Ölünün arkasından konuşmak" ve "Özel yaşamı sorgulamak" konusunda polemik yarattı
’AMEL DEFTERİ KAPANDI’
Prof. Dr. Nilüfer Narlı (Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi): Ölen bir insanın arkasından konuşmamak gerekir. Çünkü onun amel defteri artık kapanmıştır. Ölüme karşı öylesine bir kayıtsızlık var ki, bir kadının ölümü bile onun yerilmesi için kullanılabiliyor.
’YARGILAMAK BİZE DÜŞMEZ’
Erhan Yaşar (Sosyal Psikolog): Kimse kimsenin özel yaşamını yargılama hakkına sahip değildir. Bu kızın hareketleri bize ters gelebilir. Ama biz kimiz? Niye bunu yargılayalım? İnsan ilişkilerinde özgürlüğe inanıyorum. Ama bizde özgürlük seviyesizlikle karıştırılıyor. Bu meseleleri çözmek için öncelikle ailenin doğru yetiştirmesi gerekiyor.
’TOPLUMSAL BAKMIŞ’
Mehmet Paksu (Evlilik Danışmanı ve Yazar): Hıncal Uluç, konuya toplumsal açıdan bakıyor. Sokağa çıksanız insanların yüzde 90’ı Uluç’a katılır. En büyük varlığımız ve kutsalımız olan aileyi sağlam tutmazsak dibe vurabiliriz. Evli bir kadının, bekar bir kişiyle sabaha kadar kalması toplumun kabulleneceği bir şey değil. Uluç bunu anlatmaya çalışmış.
’İKİSİ DE HAKSIZ’
Prof. Dr. Arif Verimli (Psikiyatrist): Bir ölünün arkasından kendine vazife çıkarmak, yorum yapmak kesinlikle etik değildir. Tamam, köşe yazarları toplumun marjinal düşünen insanları ama bu konuda iki görüşü de haklı bulmuyorum. Kişinin ölümü, başka insanlara ders olmasını sağlayacaksa köşe yazarlarının yorum yapma hakkı vardır. Ama yorumun dozu kaçırılmamalıdır. Burada ilişkilerin irdelenmesi, dozun kaçtığı noktadır.
’İKİSİ DE HAKLI’
Prof. Dr. Aladdin Asna (Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi eski Dekanı): Defne Joy Foster bir magazin figürüydü. Magazin figürünün ölümü, magazinle yakın ilişkili bir olay. Ama bu düzeyde ele alınıp, işlenmesini tuhaf buluyorum. Her iki yazar da söylediklerinde haklı, ama bu konunun içine girmelerini haksız buluyorum.
NE YAZMIŞLARDI?
’Ortada açıkça ihanet var’
Hıncal Uluç "Bu nasıl bir mahalle baskısıdır?" diyerek, Defne Joy Foster’ın ölümünün ardından şu satırlara yer verdi: "O çarşamba sabahı dünyada yerinde olmayı istemeyeceğim tek bir kişi vardı. O da İlker Yasin Solmaz. Düşünebiliyor musunuz? Sabaha karşı telefonunuz çalıyor ve haber veriyorlar. Eşiniz öldü. Gelin cenazeyi alın. Nerede, nasıl, ne zaman? Sabaha karşı bir bekar evinde ölü bulundu. Polis soruşturuyor. Ne hale gelirsiniz? Ne düşünürsünüz? Ne olursunuz? (...) Benim aşka düşmeye saygım var. Aşk yapmaya yok. İnsan evliyken de âşık olabilir. Evli birine de âşık olabilir. Gönül ferman dinlemez. Ama 18 aylık bebeği olan evli genç kadın da daha o gece tanıştığı erkeğin evine koşmaz. Ortada çok açık, çok seçik bir ’ihanet var’... Hem de aşk aldatması değil. Bir gecelik macera için, aldatılan bir koca, unutulan bir bebek (...) Defne’nin ölümü tipik bir ’su testisi su yolunda kırıldı’ olayıdır."
’Geride kalanlar için acı olay’
Sabah’ın Başyazarı Mehmet Barlas, köşesinde Defne Joy Foster’ın zamansız ölümüyle ilgili şöyle yazdı: "Onun ölümüyle ilgili insafsız çeşitlemeler yapanlara karşı Cengiz Semercioğlu dünkü Hürriyet’te yayımlanan yazısında benim düşüncelerimi yansıtıyordu: ’Deniyor ki; Evli bir kadının gecenin o saati başka bir arkadaşının evinde ne işi var? Diyorum ki; Sana ne! Deniyor ki; ’1.5 yaşında bebeği varken sokaklarda işi ne? Diyorum ki; Kime ne! Deniyor ki; İşte dejenere yaşam tarzı budur, gençliğe kötü örnek oluyorlar. Diyorum ki; Sen de iyi yaşam tarzınla örnek ol! (...)’ Ölüm özellikle geride kalan yakınlar için acı bir olaydır. Ölümü akbabaya dönüşmüş yaratıklarla birlikte karşılamak insanlara hüzün verir."
SABAH