SABAH GAZETESİ'NİN HANGİ TRANSFERLERİ HINCAL ULUÇ'UN HAYATINA RENK KATTI?
Hıncal Uluç gazete binasına girdiğinde artık daha neşeli! İçinden ıslık çalmak geliyor! Neden mi?
Bir içten bakış.. Bir gülümseme..
Günlerden beri bende bir değişiklik var.. Gazetede asansöre neşe ile yürüyorum.. Asansörden odama giderken içimden ıslık çalmak geliyor hatta..
Yahu hayatımda bir değişiklik yok.. Niye keyiflenir oldum böyle sabah sabah..
Sonra birden keşfettim.. Mucizeyi yaratan iki candan bakış.. İki gülümseme..
Sabah’ın döner kapısından girince karşınıza bir bank çıkar.. Resepsiyon. Gazeteye gelen konukları onlar karşılar ve yönlendirirler.. Biz çalışanlar yanlarından yürüyüp geçerken..
Orda kimlerin oturduğunun farkında bile olmazdım. İki kız vardı, başları önlerinde.. Sadece bankın önüne gelip bir şey soranlara bakan ve muhatap olan.. Ben de onların farkında olmazdım tabii..
Şimdi değişmiş o kızlar.. Eskiler yok.. İki yeni var.. Mucizeyi yaratan bu iki yeni..
Çünkü onlar başları önde, birisinin gelip kendilerine bir şey sormasını beklemiyorlar. İki çift, içi gülen göz kapıdan giren herkesin gözünün içine bakıyor.. Öyle bakıyor ki, "Günaydın" diye bağırmak geliyor içinizden.. Bağırıyorum ben de.. "Günaydın.. Günaydın.."
Sadece onlara değil, giriş holündeki herkese.. O zaman bir daha da güzel gülüyor ve selamınızı alıyorlar..
"Günaydın.. Günaydın.."
Evden nasıl çıkmış olursam olayım neşem yerine geliyor.. O keyifle bindiğim asansördekilere de gülerek "Günaydın" diyorum..
Onlar da gülümsüyorlar bana ve işte bu biriken minik gülümsemeler mucizeyi yaratıyor..
Odama o havada giriyor, bilgisayarın başına o havada oturuyorum.. Sonrası, güzel bir gün..
Tebessümleri ile her şeyi değiştiren bu iki genç kız, Çiğdem ve Tuğçe..
İdare müdürümüzle konuştum. Kendisi bizzat seçmiş ikisini de.. Eşi ile gittiği iki yerde, biri turizm şirketi, öteki giyim mağazası galiba, bu kızlar meşgul olmuş onlarla.. Ama öyle meşgul olmuşlar ki, bizim müdür "Transfer" teklif etmiş resmen.. Şimdi bunları yazdım, bizden de birileri transfer eder mi?. Buyrun bakalım!..
Tam bu noktada, son Kıbrıs seyahatimde, Yeşilköy’deki pasaport polisi aklıma geldi.. Daha evvel de yazdım.. Bu pasaport polislerinin çok önemli bir sorumlulukları var.. Onlar ülkeye gelen konukların Türkiye hakkındaki "İlk", gidenlerin de "Son" izlenimleri.. Bu ilk ve sonlar çok önemlidir. Damgalarını ülkeye vururlar.. O polisin hali, "Türkiye" olarak kalır akılda..
Bizim polis hani derler ya "Allahından ölmüş.." Öylesi.. Bıkkın, bitkin.. Somurtkan.. Kafasını kaldırıp yüzünüze bakmıyor, tek kelime laf etmiyor..
Yahu bir "Günaydın" diye başlasan.. "İyi yolculuklar" diye bitirsen ölür müsün?. Gülümsesen bir de.. Gülümseyen polis imajı kadar güzel bir şey var mı?.
Şimdi bir düşünün.. Bu ülkedeki tüm polis yerlerini düşünün.. Yeşilköy en iyisi.. Bir defa fevkalade güvendesin.. Bazı yörelerdeki meslektaşların her an ölüm endişesi içinde yaşarken..
İkincisi.. Sıcakla, soğukla, yağmur, karla alakan yok. Pırıl pırıl, mis gibi kokan, klimalı bir mekân. Etrafında dünyanın en güzel alışveriş merkezi.. Hadi saklamayalım. Free shoplar da emrinde..
Yani mesleği polislik diye seçmişsen, bu mesleğin en talihli, en torpilli yerindesin, Yeşilköy’de.. Bir tek de işin var.. Bu ülkeyi en iyi şekilde temsil etmek.. Sen orada Türkiye’sin çünkü.. Bizim Tuğçe ve Çiğdem’in "Sabah" oldukları gibi..
Pasaport polislerine bu görevlerinin, pasaportu kontrol etmekten çok daha önemli, çok daha asli olduğu anlatılmalı.. Hatta özel eğitim verilmeli.
İşyerinde sık sık denetlenmeliler.. "İçiniz özel sebeplerle kan ağlayabilir, ama burada ülkenizi temsil ettiğinizi unutmayın.. Sizi hatırlayan, Türkiye’yi hatırlayacak" sözleri, hatta önlerindeki bilgisayara her an görecekleri şekilde yazılmalı..
Hıncal Uluç/Sabah
Günlerden beri bende bir değişiklik var.. Gazetede asansöre neşe ile yürüyorum.. Asansörden odama giderken içimden ıslık çalmak geliyor hatta..
Yahu hayatımda bir değişiklik yok.. Niye keyiflenir oldum böyle sabah sabah..
Sonra birden keşfettim.. Mucizeyi yaratan iki candan bakış.. İki gülümseme..
Sabah’ın döner kapısından girince karşınıza bir bank çıkar.. Resepsiyon. Gazeteye gelen konukları onlar karşılar ve yönlendirirler.. Biz çalışanlar yanlarından yürüyüp geçerken..
Orda kimlerin oturduğunun farkında bile olmazdım. İki kız vardı, başları önlerinde.. Sadece bankın önüne gelip bir şey soranlara bakan ve muhatap olan.. Ben de onların farkında olmazdım tabii..
Şimdi değişmiş o kızlar.. Eskiler yok.. İki yeni var.. Mucizeyi yaratan bu iki yeni..
Çünkü onlar başları önde, birisinin gelip kendilerine bir şey sormasını beklemiyorlar. İki çift, içi gülen göz kapıdan giren herkesin gözünün içine bakıyor.. Öyle bakıyor ki, "Günaydın" diye bağırmak geliyor içinizden.. Bağırıyorum ben de.. "Günaydın.. Günaydın.."
Sadece onlara değil, giriş holündeki herkese.. O zaman bir daha da güzel gülüyor ve selamınızı alıyorlar..
"Günaydın.. Günaydın.."
Evden nasıl çıkmış olursam olayım neşem yerine geliyor.. O keyifle bindiğim asansördekilere de gülerek "Günaydın" diyorum..
Onlar da gülümsüyorlar bana ve işte bu biriken minik gülümsemeler mucizeyi yaratıyor..
Odama o havada giriyor, bilgisayarın başına o havada oturuyorum.. Sonrası, güzel bir gün..
Tebessümleri ile her şeyi değiştiren bu iki genç kız, Çiğdem ve Tuğçe..
İdare müdürümüzle konuştum. Kendisi bizzat seçmiş ikisini de.. Eşi ile gittiği iki yerde, biri turizm şirketi, öteki giyim mağazası galiba, bu kızlar meşgul olmuş onlarla.. Ama öyle meşgul olmuşlar ki, bizim müdür "Transfer" teklif etmiş resmen.. Şimdi bunları yazdım, bizden de birileri transfer eder mi?. Buyrun bakalım!..
Tam bu noktada, son Kıbrıs seyahatimde, Yeşilköy’deki pasaport polisi aklıma geldi.. Daha evvel de yazdım.. Bu pasaport polislerinin çok önemli bir sorumlulukları var.. Onlar ülkeye gelen konukların Türkiye hakkındaki "İlk", gidenlerin de "Son" izlenimleri.. Bu ilk ve sonlar çok önemlidir. Damgalarını ülkeye vururlar.. O polisin hali, "Türkiye" olarak kalır akılda..
Bizim polis hani derler ya "Allahından ölmüş.." Öylesi.. Bıkkın, bitkin.. Somurtkan.. Kafasını kaldırıp yüzünüze bakmıyor, tek kelime laf etmiyor..
Yahu bir "Günaydın" diye başlasan.. "İyi yolculuklar" diye bitirsen ölür müsün?. Gülümsesen bir de.. Gülümseyen polis imajı kadar güzel bir şey var mı?.
Şimdi bir düşünün.. Bu ülkedeki tüm polis yerlerini düşünün.. Yeşilköy en iyisi.. Bir defa fevkalade güvendesin.. Bazı yörelerdeki meslektaşların her an ölüm endişesi içinde yaşarken..
İkincisi.. Sıcakla, soğukla, yağmur, karla alakan yok. Pırıl pırıl, mis gibi kokan, klimalı bir mekân. Etrafında dünyanın en güzel alışveriş merkezi.. Hadi saklamayalım. Free shoplar da emrinde..
Yani mesleği polislik diye seçmişsen, bu mesleğin en talihli, en torpilli yerindesin, Yeşilköy’de.. Bir tek de işin var.. Bu ülkeyi en iyi şekilde temsil etmek.. Sen orada Türkiye’sin çünkü.. Bizim Tuğçe ve Çiğdem’in "Sabah" oldukları gibi..
Pasaport polislerine bu görevlerinin, pasaportu kontrol etmekten çok daha önemli, çok daha asli olduğu anlatılmalı.. Hatta özel eğitim verilmeli.
İşyerinde sık sık denetlenmeliler.. "İçiniz özel sebeplerle kan ağlayabilir, ama burada ülkenizi temsil ettiğinizi unutmayın.. Sizi hatırlayan, Türkiye’yi hatırlayacak" sözleri, hatta önlerindeki bilgisayara her an görecekleri şekilde yazılmalı..
Hıncal Uluç/Sabah